Veli Saçılık
RTE, seçim günlerinde her şehre Millet Bahçeleri yapma vaadinde bulunmuştu. Bedava çay, kek verilecek, halkın buluşma noktaları olacak, böylelikle, Havuz medyası aracılığıyla esir alınmış beyinler, Sarayın çerçevelediği alanlarda havalandırmaya çıkarılacaktı. Her zamanki gibi işin kolayına kaçıp mevcut parklara Millet Bahçesi tabelası astılar, kek falan da vermediler. İstenen sonuç alınamamış olsa da Saray Rejimi’nin yaratmak istediği tek tip toplum modeli açısından önemli bir örnek Millet Bahçeleri. Tek Adam Rejimi inşa edildi edilmesine ancak devletin zihin havuzunu oluşturan bileşenler o kadar da tekil değil. Millet Bahçeleri projesi tutmamış olsa da “Devlet Bahçesi” projesi uzun yıllardır tıkır tıkır işliyor. Devlet Bahçesi’nin içerisinde birbirine düşman görünen birçok kişi ve zihniyet yan yana durabiliyor. “Beka” sözü ortaya atıldığı anda AKP-MHP-CHP ve diğerleri hepsi Matrix filmindeki Ajan Smith’e dönüşüyorlar adeta. Zülfi yâre dokunmayan konularda kıran kırana kavga edenler, mesele toplumsal özgürlükleri engellemek olduğunda Devlet Bahçesi’nde buluşup hasbihal ediyorlar.
Türkiye’de devlet geleneğinde korporatist tarz egemendir. “Üniter yapı” dendiğinde sadece devletin sınırları ve egemenliği kastedilmez. “Sınıfsız, zümresiz, kaynaşmış milletiz” masalında anlatılana uygun olarak sınıflar, kimlikler yok sayılır. İşçi sınıfının varlığından bahsedenler “halkı sınıflara bölmek”, Alevilere eşit yurttaşlık hakkı isteyenler “mezhepçilik”, Kürtlerin ulusal hakları için mücadele edenler “bölücülük” suçlamasından kurtulamaz. Devletin bahçesinde olmayı reddedenlerin makûs talihidir bu durum. Devlet Bahçesi’ndekiler için ise değişmesi teklif edilemez kırmızı çizgidir bahse konu olan üç tabu.
Devlet Bahçesi’nde iktidar-muhalefet ortaklaşmasının bir örneğini Zaxo katliamında gördük. Devlet Bahçesi’nin sağlı-sollu unsurları katliam karşısında devlet mezarlığı kadar sessiz olmayı tercih ettiler. Zaxo’da bebek ve çocukların olduğu dokuz insan katledildi, yirmiden fazla insan yaralandı. Saldırının obüs olarak tabir edilen ağır topla gerçekleştirildiği netleşti. Bombalanan mesire alanının hemen yakınında bir TSK üssü olması ve bütün görgü tanıkları, Iraklı askeri yetkililer bombalamanın TSK tarafından yapıldığını kesin bir dille beyan etmesine rağmen, yalnızca tek adam rejimi değil, Devlet Bahçesi’nin muhalifleri de sustular.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ise TSK’nın böyle bir saldırı yapmadığını, olayla ilgili soruşturmaya destek vereceklerini söylemekle yetindi. Bu çapta bir saldırının hangi tür silahla yapıldığını ve hangi yönden ateşlendiğini tespit etmek 24 saat bile sürmeyecek, inceleme sonrası ortaya çıkabilecekken, soruşturmanın zamana yayılarak unutturulmak istendiği gayet açık. Roboski katliamında olduğu gibi uzun bir soruşturma ve sonrasında tozlu raflara kaldırma taktiği işletilecek. Hafızalarda bir yaşında can veren Zahra’nın yarım metrelik küçücük tabutu kalacak.
Gazetemiz Yeni Yaşam yazarı Ender Öndeş, Zaxo katliamı sonrası iktidar-muhalefet-medya bermuda üçgeninin suskunluk ve sonrasında inkâr yüzsüzlüğünü isabetli bir biçimde teşhir eden yazısından dolayı ben konuyu tekrar yazmayacağım.
CHP milletvekili Ünal Çeviköz’ün (kendini müstakbel Dışişleri Bakanı olarak görüyor) ölen çocuklar için yalandan da olsa bir baş sağlığı dilemeyip, Irak’taki protestolar nedeniyle Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’na geçmiş olsun mesajı yayınlaması, sistem muhalefetinin AKP’yi desteklemek üzere derin bir sessizliğe gömülmesi, AKP sonrası dönemin de hiç demokratik olmayacağının açık kanıtı. Devletin Bahçesi’nde “Mart’ın sonu bahar” değil, Tek Adam’dan sonrasında fırtına görünüyor. Hiçbir şeyi değiştirmek istemeyen muhalefet sadece bir kişi değiştirmeyi vaat ediyor.
Sistem muhalefetine iktidar yolu açıldıkça, söylemleri de devlet diline yaklaşıyor. Emekçilere karşı patron, Kürtlere karşı ceberut, ezilen kimliklere karşı yasakçı olduğunu saklamayan bir muhalefet var. Yani, örgütsüz topluma demokrasi-barış gökten zembille inmeyecek.
Demokrasiye ulaşmak isteyenlerin kendi zayıflamış örgütlerini tahkim etmeleri gerekecek. Sistemin iktidar ve bütün muhalefetinin topyekûn savaş siyaseti yürüttüğü koşullarda Kürt sorununa çözüm için barış mücadelesi verenler, barış talebinin muhatabını da kendileri yaratmak zorundalar. Barış için mücadele vermek erdemlidir ancak bir yaşındaki Zahra’yı öldüren zihniyet ve ölenin yakınlarına baş sağlığı yerine öldürene geçmiş olsun diyen muhalefetin durumu ister istemez, “Barışın muhatabı kim olacak?” sorusunu akla getiriyor.
Mesele RTE’den, Devlet Bahçeli’den kurtulmaktan ibaret değil, esas mesele Devletin Bahçesi’nde savaş tamtamları çalanları dağıtmak, Millet Bahçesi’nde uyuklayanları uyandırmak ve barışa gerçek bir muhatap yaratmak gerekiyor. Bu hiç kolay olmayacak ama olmak zorunda.