Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak eski adı Orta Vadeli Program (OVP) olan şimdi ise Yeni Ekonomik Program (YEP) adı verilen programı açıkladı. Programın tamamı sermaye kesimlerine hizmeti içerdiği görülürken emekçilerin ve doğanın yararına olabilecek herhangi bir veri açıklamalarda görülmedi. Program hem doğanın hem de emekçilerin üzerinde ki sömürüyü büyütme programı olduğu açıklamalardan anlaşılabiliyor. Bu programın, ekonomik krizi fırsata çevirerek sermayenin içine girdiği krizi emekçilere yıkıp örneğin ellerinde kalan kıdem tazminatını da ortadan kaldırıp, krizin tüm yükünü emekçilere ve doğal yaşama ödetme programından başkaca bir şey olmadığı görüldü.
Sermaye örgütleri programa dair övgüler içeren açıklama yaptı. Yeni Ekonomi Programı’nın gerçekçi olduğunu belirten sermaye, nitelikli ve sürdürülebilir bir büyümenin yanı sıra finansal istikrarın yeniden tesis edilmesinin sağlanacağını belirttiler. Finansal istikrar için 2019 yılı içinde kamuda 60 milyar TL tasarruf ve 16 milyar gelir artırımı sağlanacağı belirtilirken bu sözde tasarrufun ve gelir arttırımının halkın cebinden çekilecek rakamlardan başkaca bir şey olmayacağı sadece Katar’dan yapılan uçak alımından anlayabilmek mümkün.
OECD, Türkiye’nin 2019 yılı büyüme oranını yüzde 0.5 olarak açıkladı. YEP’te ise bu oran yüzde 2.3 olarak görülüyor. OECD’nin verileri çok sert ve daha uzun sürecek bir daralmaya işaret ediyor. Albayrak’ın YEP programını onaylayan sermayenin kârdan asla vazgeçmeyeceğine göre, ekonomik krizin tüm yükünün emekçi halkın ve doğanın üzerine yıkılacağını açıklamalarda gördükleri için destekliyorlar. Ancak buna karşın ‘büyük sermaye’ dışında kalan birçok şirketin hızla iflasa sürükleneceği bir sürece girilirken işsizliğin inanılmaz boyutlara ulaşacağını söylemek kahinlik olmasa gerek. Büyük sermaye krizden faydalanıp az işçiyle çok üretim yapma koşullarını yaratacak. Yani işçiyi 3. Havalimanı inşaatında olduğu gibi köleleştirmeye çalışacak. Erdoğan’ın ‘kriz mriz yok’ lafında ki mrizin ne olup olmadığı bilinmiyor ancak krizin tam da ortasında olunduğu tüm verilerde görülebiliyor.
Berat Albayrak’ın açıkladığı YEP’te açıkça görülen ekonomik kriz, Erdoğan’a göre yok. Gezi’yi yine yaşanan sürecin müsebbibi olarak gösterme çabası ise inandırıcı olmaktan çok uzak. YEP’te ortaya konan çözümün ana teması ihracat olarak işaretlenmiş. Neyi nasıl ve kime ihraç edeceklerini bilmiyorduk ancak geçtiğimiz gün yapılan bir açıklamada en önemli ihracat kalemini gördük. İhraç malları arasına TC vatandaşlığı da alındı. Ucuzlatılan TC vatandaşlığına talebin artacağı şimdiden belli. Dolar ve euroda yaşanan yükseliş ve dolayısıyla liranın değersizleşmesi sonucu TC vatandaşlığı artık sudan ucuz. Bu ucuz ‘mala’ en büyük talebin Körfez ülkelerinden geleceği ise şimdiden belli.
Cari açığın azaltılması için ilaç, enerji, petrokimya sektörlerinde yatırımlara öncelik verileceği YEP’te yer alıyor. Yüksek teknoloji ürünlerinin üretileceği büyük ölçekli endüstri sanayi ve teknoloji bölgeleri ve entegre petrokimya sanayi bölgesi kurulacağı da programda var. Enerji üretimleri de öncelikler içinde. Enerji şirketleri borç batağında oldukları, üretim kapasitelerinin altında çalıştıkları ve döviz kurları nedeniyle bankaların kapısında yalvardıkları, bir çoğunun tesisi satmaya çalıştıkları, üstüne üstlük enerji arz fazlası olduğu yönetenlerce de kabul edilirken bu önceliğin niçin verildiğini elbette merak ediyoruz.
Ancak böyle bir süreç yaşandığında doğal yaşamın, insanlığın ve hayvanların bundan nasıl etkileceğini ise çok iyi biliyoruz. Meralar, ormanlar, kıyılar, tarım arazileri, milliparklar, arkeolojik alanlar ve SİT’ler enerji ve maden tesisleri yüzünden adeta yok ediliyor. Halk kentlerde solunacak havaya muhtaç durumdayken, temiz suya parası olmayanın ulaşması imkansız hale gelmişken, çiftçiye verilen güdük desteklere su ve enerji borcu var diye çökülürken, krizin tüm faturasının hem yaşamsal hem de ekonomik olarak doğaya ve emekçi halka çıkarılacağını da çok iyi biliyoruz.
Genel geçer hedefler içinde en net hedef ise petro-kimya tesisi. Katar’dan gelen uçak satın mı alındı, hediye mi edildi bilmiyoruz ancak bunun karşılıksız bir şey olamayacağını çok iyi biliyoruz. Trakya’da petro-kimya tesisi kurmak için kolları sıvayan Katar Trakya’nın 1. sınıf tarım toprağını yok edecek. Bununla da kalmayacak Trakya’da başlayan kayagazı sondajları ve enerji santralleriyle birlikte Trakya’nın tüm su varlığı doğadan çalınıp bunların musluğuna bağlanacak. Kullanılan sular zehirlenecek ve Saros körfezine derin deşarzla salınacak olan Ergene Nehri kanalizasyona dönüşürken, körfezde canlı yaşamaz hale gelecek. Körfez zaten Katar’ın! Saros’a birde LNG limanı ve tesisi yapılacak ve buraya gelen gaz, petro-kimya tesisine taşınacak.