2007 yılında İsveç Parlamentosu’nda bir konuşma yapmak üzere Stockholm’a gelmiştim. Hiç aklıma gelir miydi, 10 yıl sonra orada sürekli yaşar hale geleceğim.
İsveç PEN’i o zamanki eşimle beni yemeğe davet etmişti. Türkiye’de bir türlü bitmek bilmeyen basın yayın davalarının nedeni üzerine soru yönelttiklerinde eski eşim, yargı mensuplarının özel bir eğitimden geçtiğini söylediğinde, bunu abartılı bulmuştum.
Yok, demiştim, kanunlar o kadar katı ki, yargı mensuplarına hareket alanı bırakmıyor. Çünkü bir yargı mensubunun, hukuk insanının başka türlü, evrensel hukuk ilkelerine aykırı kararlara imza atmasını aklım almıyordu.
Benim hala ne kadar saf olduğumun göstergesiydi, üstelik eski eşimi Türkiye’nin koşullarından anlamayan yabancı biri konumuna düşürmüştüm.
İlk basın davam, 1969 yılında haftalık ANT dergisinde çıkan Faruk Pekin ile ortak bir yazıdan dolayı açılmıştı. Daha sonra her ikimiz de bu derginin yazı kurulunda (üstelik ben daha sonra bir de Partizan dergisinin yazı kurulundaydım) yer aldığımız için 141. maddeden, örgüt yöneticisi olarak mahkum olacaktık. Yine Cumhuriyet gazetesinde çıkan bir yazısından dolayı hapse atılan Şadi Alkılıç için Af Örgütü’nün kampanyası ile ilintili olmamız işin sosu olmuştu. Yani sivil dönemde 142’den dava açılmış olması yeterli olmamış, sıkıyönetim döneminde olay “örgüt” düzeyine sıçratılmıştı.
1991 yılında, sivil itaatsizliklerin de etkisi ile, TCK’nın Musolini’nin ceza yasasından aparılma 141 ve 142. maddeler kaldırıldı.
Ama TMY ile, daha beteri getirildi. Artık gazeteciler, yazarlar netameli konulara girdiklerinde, özel Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nde yargılanıyorlardı. Teröristliğe terfi etmişlerdi.
Interpol yazar Doğan Akhanlı hakkındaki kırmızı bülteni iptal etti. İçişleri Bakanlığı bunu protesto ediyor, yazarımızın bir soyguncu olduğunu iddia ediyor. Üstelik adam öldürdüğünü…
Doğan Akhanlı, nice yıllar sonra Türkiye’ye gelmişti, babasını ölmeden görmeye. Kısmet demiyorum!
Öldürülen kişinin oğulları, teşhiste “bu değil, biz gerçek katilleri istiyoruz” diyorlar. Savcı bey kulak asmıyor. Sonunda uluslararası kampanyanın da etkisi ile Doğan Akhanlı beraat ediyor. Ülke dışına bile çıkarken taciz ediliyor. Vize süresini geçmişsin deyip, para cezası alınıyor. Hatta sen çıkmıyorsun, biz seni sınır dışı ediyoruz deniliyor. Pasaportunu çoktan iptal ederler, ama zaten yurttaşlıktan atanlar kendileri! Adamda Alman pasaportu var.
Bu arada bizim savcı ve hakim beyler de hapiste. Gayrı meşru gözaltından dolayı sorgu vermeyi reddettiğimiz genç polis komiseleri de. Suçlama “terör örgütü ile bağlantı”.
Buraya kadar iyi. Bu beraat işine Savcı bey ve emniyetteki ekip tepkili. Sanki maçtayız da gol yemişler!
Ama kolları uzun, Yargıtay’daki dairenin ekibi de zaten aynı takımdan. Beraat kararı bozuluyor, yeniden mahkeme, mahkemeden daha sonuçlanmadan İnterpol kararı.
Hadi buraya kadar da iyi. Bu arada bu mahkemenin, yargıtaydaki dairenin elemanları, polisler vb. “gizli terör örgütü” mensubu olarak tutuklanmazlar mı?
Adalet yerine “senaryo” yazma peşinde girmenin sonu. Ergenekon davasınında da, asıl olgular üzerine gitmek yerine, senaryo yazarak çökertmemişler miydi?
Benzeri bir Interpol talebi, ekipin nedense kafayı taktığı, çiçeği incitmeyecek yapıdaki yazar ve sosyolog Pınar Selek için de yapıldı ve Interpol bunu da reddetti.
Bir flash back yapayım: üstelik 2012 yılında Kandıra Özel Tip’de yasadışı mahpus tutulduğumda, bu “terörist” Doğan Akhanlı Adalet Bakanlığı’nın izni ile beni ziyarete geliyor. Şakalaşıyoruz, “ona, ziyaretçi yerinde ne işin var, benim yanımda olmalısın” diyorum.
Ha, ben mi niye içerdeyim, efendim, parlamentoda yer alan bir partinin akademisinin (bu arada AKP’nin de akademisi var) yıllar önceki açılış seramonisine katılmışım, oğlum orada siyaset felsefesi dersi veriyor, gitmesem ayıp olur! Ha, bir de kısa bir konuşma yapmışım. Onların “terör bağlantılı olduğunu” nasıl bilmemişim. Ceza talebi yardım ve yataklık! O da kalktı ya… Şimdi bu dava ısıtılıp, üstelik bir de Interpol kırmızı bülteni istenmez mi? Pes vallahi!
Tam Başkan RTE’nin ziyareti öncesi Interpol, Doğan Akhanlı dosyasını iptal etti. Ve Almanya hükümeti de Interpol gibi gerçek suçluları konu alan bir kurumun kötüye kullanılmaması çağrısında bulundu.
İsveç’te de milletvekili Amineh Kakabeveh’in bana ilişkin Interpol kararı alan mahkeme kararı konusundaki soru önergesine verdiği yanıtta Interpol’ün amacı dışında suiistimal edilmesinin önlenmesi gerektiğini açıkladı. Bk: https://www.evrensel.net/haber/361828/isvec-interpolun-istismarinin-engellenmesini-istiyor.
“İsveç Dışişleri Bakanı Wallström soru önergesine verdiği yanıtta; Interpol’un ağır suçlara karşı mücadelede önemli bir fonksiyonu yerine getirdiğini ve tüzüğünde örgütün siyasi amaçlarla kullanılamayacağının açık bir biçimde vurgulandığına dikkat çekti.
Interpol’a üye olan her ülkenin çıkardığı arama kararlarının siyasi nitelikle olmaması yükümlülüğü olduğunu hatırlatan Wallström, İsveç’in Interpol içinde kontrol mekanizmaların güçlendirilmesi için sürdürülen çabalara destek verdiğini söyledi.
Wallström, Türkiye’nin Interpol’u istismar etmesini birçok kez Interpol ve Avrupa Birliği’nde gündeme getirdiğini, Türkiye ile yapılan ikili görüşmelerde ele aldığını, Alman Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel ile birlikte Avrupa Birliği’nin dış politikadan sorumlu temsilcisi Federica Mogherini’ye geçen yıl mektup yazdığını ve konuyu tartışılması için Avrupa Birliği Dışişleri Bakanları toplantısında gündeme getirdiğini ifade etti.”(MK).
Hani komplo teorilerine inansam diyeceğim ki, yoksa ekip, tam ziyaret öncesi bu işi mi pişirdi?!))