AKP, Türkiye’yi sonu belirsiz büyük bir maceraya sürükleyecek. Rojava’ya yönelik saldırı girişimden vazgeçmiş değil. Zaho saldırısı bu amaçla AKP’nin her türlü çılgınlığı göze alabileceğini gösteriyor; varlığını sürdürmek için başka bir çıkar yol göremiyor.
Kenan Kırkaya
İktidarın Kuzey Doğu Suriye’ye yönelik saldırı ısrarı sürüyor. Bütün diplomatik imkanlar, görüşmeler, zirveler bunun için seferber edilmiş durumda. En son İran zirvesinde de Türkiye bu amaçla çok büyük mesai harcadı, onay almak için çok fazla çaba sarf etti.
Türkiye, Kuzey Doğu Suriye’ye yönelik olası bir saldırıyı uluslararası güçlerden destek almadan gerçekleştiremez. İktidar uluslararası güçlerin oluru ve desteği olmadan böyle bir saldırıda bulunamayacağının farkında. Önceki saldırılarda da her ne kadar Rusya, ABD, İran ve hatta Suriye hükümeti Türkiye’nin saldırına karşı açıklamalar yapmış olsa da tamamı Türkiye’nin bölgeye girmesine göz yumdu. Göz yummanın ötesinde destek verdiler, bazı konularda anlaşmaya vardılar. Rusya ve İran, İdlib’teki silahlı unsurların Türkiye eliyle denetime alınması ve orta vadede tasfiye edilmesine karşılık Türkiye’nin Efrin’e girmesine onay verdi. Aynı zamanda Türkiye tehdidine karşı Kürtler Suriye rejimine mecbur bırakılmaya çalışıldı. Astana zirveleri ve Türkiye-Rusya arasındaki bütün görüşmelerde mutabık kalınan temel nokta Efrin’e karşılık İdlib’ti. Ayrıca Türkiye Efrin’i Kürt güçlerden temizledikten sonra Suriye’nin de kabulleneceğini ılımlı muhaliflere bırakacaktı.
Ancak ne İdlib Suriye hükümeti ve onu destekleyen devletler için sorun olan gruplardan temizlendi ne de Türkiye verdiği diğer sözleri yerine getirdi. Haliyle İran zirvesi Astana paydaşları arasındaki bu ciddi güven sorunlarıyla gerçekleştirildi. Bugün Rusya ve İran’ın Türkiye’ye karşı pozisyonu Efrin saldırıları sürecinden farklı. İran da, Rusya da, Türkiye de Kürt güçlerin bölgeden temizlenmesi konusunda hem fikirler; fakat anlaşamadıkları nokta orta ve uzun vadede söz konusu bölgelerin yani Kuzey ve Doğu Suriye topraklarının kimin denetiminde olacağı. Ayrıca Efrin işgali aynı zamanda Rusya, İran, Suriye ve hatta ABD’nin tehdit olarak gördüğü bütün gruplar için yaşam alanı açtı. Her gün Türkiye denetimindeki bölgelerde bir IŞİD yetkilisi öldürülüyor. Yani artık uluslararası güçler açısından mesele Kürtler olmaktan çıkmış, tamamen bir hakimiyet mücadelesine ve radikal unsurlardan kurtulma meselesine dönüşmüştür. Aynı zamanda Kürt meselesi de bölgesel sınırları aşarak uluslararası boyuta ulaşmıştır.
Kürtler gerekçe yapılarak yürütülen yayılmacı politikalar, iç siyaseti dizayn etme çabaları, en son NATO krizinde görüldüğü gibi uluslararası ilişkilerde el yükseltme çabaları, dünya halklarının hayranlığını kazanan Kuzey Doğu Suriye’ye yönelik bitmek bilmeyen saldırılar tersten Kürt sorununun etki alanını Avrupa başta olmak üzere dünyaya yaymıştır. Kürtlere yaklaşım, Türkiye ile girilen ilişkiler ABD seçimlerinde ciddi bir etkene dönüşmüştü. Finlandiya ve İsveç meselesinde de Avrupa kamuoyu ülke yönetimlerinin özgürlüklerden ne kadar taviz vereceğini ve Türkiye’nin dayatmalarını ne kadar kabul edeceğini büyük bir şaşkınlıkla ve kızgınlıkla izlemeye devam ediyor.
Türkiye, İran zirvesinde bu gerçeğin farkında olarak bu durumu lehine çevirmek için yeni pazarlık dosyaları ile gitti. Fakat Erdoğan istediği onayı henüz alamadı. Yorumcuların da hemfikir olduğu gibi İran zirvesinden Kuzey Doğu Suriye’ye yönelik olası bir saldırıya yeşil ışık yakılmadı. Fakat henüz ortada bir kırmızı ışık da yok, herkes yapacağı pazarlıklar nedeniyle sarı ışıkta bekliyor. İşte AKP iktidarı bundan güç alarak paydaşlarına mesaj vermeyi ve yapabileceği çılgınlıklar konusunda partnerlerini uyarmayı, yıldırmayı deniyor. İran zirvesinden hemen sonra Zaho’ya yönelik yapılan ve sivillerin hedef alındığı katliam esas olarak bu amaçla gerçekleştirildi. Türkiye, paydaşlarına gözdağı vermeyi, yapabileceği çılgınlıklar konusunda da ilgili çevrelerin tavrını test etmeye amaçladı. Bu saldırı aynı zamanda Kuzey Doğu Suriye’ye yönelik yapılmak istenen ve adına “güvenli bölge” dedikleri saldırı konseptinin de ruhunu yansıttı.
AKP, Türkiye’yi sonu belirsiz büyük bir maceraya sürükleyecek. Rojava’ya yönelik saldırı girişimden vazgeçmiş değil. Zaho saldırısı bu amaçla AKP’nin her türlü çılgınlığı göze alabileceğini gösteriyor; varlığını sürdürmek için başka bir çıkar yol göremiyor. AKP bu saldırıyı kendi varlığını sürdürmek için ve bir seçim kampanyası şeklinde planlarken onu destekleyen devlet aklı, ulusalcı kesimler de devletin uzun vadeli çıkarları gerekçesiyle bu saldırılara iktidarı mecbur kılmış durumda. O yüzden Türkiye muhtemelen önümüzdeki günlerde-aylarda bu konuda benzer girişimlere ve tehlikeli maceralara fazlasıyla şahit olacak. Bu macera AKP’yi kurtarır mı, onu bu saldırıya mecbur etmeye çalışan çevrelerin Kürtsüz bir dünya hayalini gerçekleştirir mi? Zor olmanın ötesinde mümkün değil, olan yine Türkiye halklarına olacak.