Pakrat Estukyan
Üzerinde yaşadığımız coğrafyanın tarihi sayısız travmalarla yüklüdür. Yıkıcı savaşların, katliamların sürgünlerin ve göçlerin tarihin tüm zamanlarında yaşandığı Anadolu, Mezopotamya ve Ermeni platosunun günümüz halkları bu acıları belki hafızalarının ve ruhlarının derinliklerinde taşıdılar, ama edebiyata ve sanata yeterince yansıtamadılar.
Balkan bozgunu sonrası yaşanan kitlesel göç dalgaları, Kafkasya göçleri, mübadiller ve Çerkes soykırımı, Türkiye’de gerçekleşen Ermeni, Süryani, Pontus ve Ezidi halklarının anayurtlarından sökülüp atılması ne edebiyatta, ne de ondan beslenen sinemada yeterince işlendiler.
Bu alanda ortaya konan edebiyat ürünleri, inşa edilmek istenen yeni tarihin anlatıları olmaktan öteye geçemedi. Süleymaniyeli şoför Ahmet, Kartallı bahçıvan Kazım, Fransızlara karşı çete savaşı yürüten Karayılan, Kara Fatma ve benzer figürlerin bireysel kahramanlıklarının arka planında olup bitenlere dair fazlaca bir şey anlatılmaz bu öykülerde. Örneğin Antep’te soykırıma uğrayan Ermenilerin geri gelip gasp edilen mallarını alacakları korkusuyla, eşrafın Karayılan çetesini beslediklerinden söz edilmez asla.
Buna karşılık yaşanan her travmadan yeni anlatılar üretmeyi başaran insanlar da var aramızda. Türkiye kökenli, Kürt asıllı Demir Sönmez de bunlardan biri. 27 Eylül 2020 tarihinde Azerbaycan birliklerinin sınır hattı boyunca Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’ne savaş açtığını duyunca derhal harekete geçen Sönmez ancak 22 Ekim 2020’de freelance foto muhabiri olarak yaşadığı İsviçre’den yola çıkarak Yerevan’a varır. Burada meslektaşı Raffi Hermon ve diğer dostları sayesinde fazla zorlanmadan Karabağ vizesi alan Sönmez, hiç vakit yitirmeden başkent Stepanagerd’e ulaşır ve foto muhabiri olarak çalışmaya koyulur.
Burada edindiği ilk izlenim, Karabağ savunma birliklerinin ve Ermenistan ordusunun, salt Azeri ordusuyla değil, Suriye’den getirilen cihatçılar ve NATO’nun ikinci büyük silahlı gücüyle, yani TSK ile savaştığı gerçeğidir. Nitekim savaştan sadece iki ay önce, Temmuz ayında Türkiye ve Azerbaycan geniş kapsamlı bir askeri tatbikat gerçekleştirmiş, ardından savaş stratejilerinde uzman Türk subaylar ve önemli miktarda silah ve cephane Türkiye’ye geri gelmemişti. Dahası, 27 Eylül 2020 sabahı başlayan ve 44 gün süren savaşa başta Rusya, ABD ve AB ülkeleri olmak üzere tüm büyük devletlerin yol verdiğine dair yaygın kanaate de tanık olmuştur.
Karabağ’daki askeri yetkililerin yabancı gazetecileri çatışma alanına yaklaştırmama kararı, Sönmez’e sivil halkla daha fazla temas etme fırsatı yarattı. Böylece savaşın dehşetini bombalanan doğum hastanesinden, siren sesleriyle sığınaklara doluşan sivillerin yaşadıkları dehşeti çocukların gözlerinden, yaşlıların arasında fotoğraflarla belgeleme imkânı buldu.
Şehirde, cephe gerisinde kalmak, Demir Sönmez’e çok değerli gözlemler yapma fırsatı da verdi. Örneğin kendisinin de konakladığı, çoğunlukla yabancı basın mensuplarıyla dolu ‘Armenia’ otelinin hizmet ve servis elemanlarının çoğu savaşın patlak vermesiyle ya cephe hattına ya da aileleriyle birlikte Ermenistan’a gitmişti. Onların sunduğu hizmeti ise Karabağ’dan veya Ermenistan’dan gönüllü gelen LGBTİ+lar üstlenmişti.
Savaşın tanıklığını çektiği fotoğraflarla belgeleyen Demir Sönmez, çatışmanın dehşetini Ermenistan’da da belgelemeyi sürdürür. Katıldığı cenaze törenlerini, taziyeleri, defin sonrası düzenlenen can yemeklerini günümüzün yaşanmışlıkları olarak, somut belgeler halinde kayda geçirir.
“Savaşın kazananı olmaz” sözünün kanıtı, benzer görüntülerin Azerbaycan’da da yaşandığı gerçeğini anımsamamıza yol açıyor. Azeri yönetiminin zafer nutuklarıyla oyalanıyor olması, orada da beş bine yakın gencin artık hayatta olmadığı gerçeğini değiştirmiyor.
Demir Sönmez savaşın dehşetini Ermenice ve İngilizce olmak üzere iki dilde yayınlanan ‘Yaralı Kartal’ adlı kitapla okura ulaştırdı.
Yaralı kartalın izini sürmek ise romancıların, şairlerin, senaristlerin önünde yürüyebilecekleri engin bir alan oluşturuyor.