İHD 36. kuruluş yıldönümünde Sultanahmet’te açıklama yaptı: ‘İnsan haklarıyla insandır’, ‘Savaşa hayır barış hemen şimdi’, ‘Erkek devlet şiddetine son’
İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi, derneği 36’ncı kuruluş yıl dönümü dolayısıyla Sultanahmet’te bir araya gelerek basın açıklaması yaptı.
17 Temmuz’da yapılan açıklamada, “İnsan hakları mücadelemiz sürüyor, sürecek” yazılı pankart ile “Savaşa hayır barış hemen şimdi”, “İnsan haklarıyla insandır”, “Erkek devlet şiddetine son” ve “Çocuk istismarına dur de” dövizleri taşındı. Derneğin Eş Genel Başkanı Eren Keskin ve Cumartesi Anneleri ile çok sayıda sivil toplum örgütü temsilcisi açıklamaya katıldı.
İHD İstabul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, derneğin 12 Eylül 1980 askeri darbenin ardından çok zor koşullarda kurulduğunu anımsattı. Yaşanan insan hakları ihlallerini önlemeye çalıştıklarına dikkati çeken Yoleri, ihlal yaratan iktidarların ve politikalarının değişmesi için büyük bir çaba sarf ettiklerini kaydetti. Yoleri, “Tüm dünyada ağır insan hakları ihlali yaşanıyor. Dernek kurulduğunda yaşam hakkı ve işkence en çok tartışılan konulardan biriydi. Örgütlenme ve ifade özgürlüğüne yönelik saldırılar ve baskılar da çok tartışılıyordu. Hala temel haklarımıza yönelik saldırılar devam ediyor” diye konuştu.
Gözaltında kaybetmelere karşı verilen mücadeleye yönelik engellemelere değinen Gülseren Yoleri, bu engelleme ve yasaklamaların hukuka uygun olmadığını söyledi. Kayıp yakınlarının verdiği mücadeleye dönük devletin bakışının değişmediğine ifade eden Yoleri, “Bundan bir hafta önce Cumhurbaşkanlığı tarafından arandık. Bu arama ile dernekten taleplerimiz istendi. Bu görüşmede taleplerimizi ilettik. Cumartesi Anneleri’nin engellenmemesi gerektiğini dile getirdik” bilgisini paylaştı.
300 binin üzerinde tutuklu ve hükümlünün durumu
Her kesimin hakkını savunduklarını ifade eden Gülseren Yoleri, cezaevlerinde yaşanan ihlallere değindi. Yoleri, cezaevlerinde 300 binin üzerinde tutuklu ve hükümlü olduğuna işaret ederek, “İşkencenin bitmesini beklerken, yaşam koşullarının iyileştirilmesini beklerken, ayrımcılık sorunlarının giderilmesini beklerken, infazda ayrımcılığın giderilmesini beklerken, yeni tip hapishaneler yapılıyor. S Tipi yetmedi şimdi Y Tipi hapishaneler gündemde. Bu cezaevleri daha ağır tecrit uygulanabilecek şekilde dizayn edilmiştir” ifadelerini kullandı. Yoleri, hasta tutukluların durumuna işaret ederek, 651 tutuklunun ölüm sınırında olduğu ifade etti. Yoleri, en az bin 517 ağır hasta tutuklunun bulunduğunu belirterek, “Ciddi bir tecrit durumu var” dedi.
Eren Keskin: Kürtler, Aleviler, Ermeniler, Rumlar, Yahudiler hala baskı altında
Ardından konuşan İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin, İHD’nin askeri darbe sonrası kurulan ilk sivil toplum örgütü olduğu bilgisini paylaştı. Çocukları cezaevinde olan, işkence gören ve idam edilen insanların aileleri tarafından derneğin kurulduğuna dikkati çeken Eren Keskin şunları söyledi: “İHD her zaman savaşa, ırkçılığa, militarizme ve homofobi ile transfobiye mücadele etti. Askeri darbeciler ile yaptıkları Anayasa hala yürürlükte. Bu iktidarda olan ya da olmayan veya gelecekte olacak olan hiçbir bir partinin militarizmden şikayet etme hakkı yoktur. Çünkü onlar askeri darbeci Kenan Evren tarafından hazırlatılan Anayasayı hala değiştirmediler. Biz bu Anayasa ile yönetiliyoruz. Bir darbe hukuku gündemdedir. O nedenle Kürtler, Aleviler, Ermeniler, Rumlar, Yahudiler, kadınlar, LGBTİ+’lar savaş karşıtı oldukları için hala baskı altındalar.”
İHD’nin militarizme karşı kurulduğunu ifade eden Keskin, “Bizim öncülerimiz olan ve bu yolda canını yitiren Vedat Aydın’ı, Musa Anter’i, Neman Fırtına’yı, onların şahsında tüm kaybettiğimiz insanları anmamız gerekiyor. İyi ki İHD var” diye kaydetti. Açıklama, alkışlarla son buldu.
Demokrasi ve Kürt sorunu
İHD, ayrıca kuruluşunun 36’ncı yılına ilişkin yazılı açıklama yaptı. “İHD 36 yaşında, iyi ki İHD var” başlığıyla yapılan açıklamada, derneğin en önemli amaçlarından birinin 1982 darbe anayasasının reddi üzerinden yeni ve demokratik bir Anayasa yapılmasına katkı sunmak olduğu kaydedildi. Açıklamada, “Ancak Türkiye temel insan hakları ve demokrasi sorunlarını çözemediği için demokratikleşme yerine daha da anti demokratik bir anayasal rejime kaymış durumdadır” denildi.
Türkiye’nin en önemli sorunu olan Kürt sorunun çözülememesinin yarattığı ağır tahribatların devam ettiği vurgulanan açıklamada, “Silahlı çatışma ve savaşın coğrafi alanı Türkiye’nin yanı sıra Suriye ve Irak’ın kuzeyinde de bütün şiddeti ile sürmektedir. Ağır yaşam hakkı ihlalleri gerçekleşmektedir. Bununla birlikte ağır ekonomik krizin devam eden silahlı çatışma halinin sonuçları ile bağlantılı olduğu açıktır. DPI tarafından açıklanan bir raporda son 40 yılın çatışma maliyetinin doğrudan yaklaşık 300 milyar ABD doları, dolaylı maliyetinin ise yaklaşık 4.5 trilyon ABD doları olduğudur. Bu korkunç ekonomik maliyetinin sürdürülemeyeceği açıktır. Bunun yanı sıra seçilmiş Kürt belediye eş başkanlarının OHAL rejimi altında 2016-2017 yıllarında, ardından yapılan 2019 yerel seçimlerinden sonra da uzatılmış OHAL rejimi yasaları ile görevlerinden alınarak gözaltına alınıp tutuklanmaları ve haksız cezalara çarptırılmaları, yerlerine kayyım atanması seçmen iradesinin gaspı ve demokrasinin inkarı anlamına gelmektedir” diye belirtildi.
Halkların Demokratik Partisi’ne (HDP) yönelik açılan kapatma davasının da hatırlatıldığı açıklamada, “Sorunların barışçıl yollarla çözülmesi inancına ağır darbe vurmuştur. Türkiye’nin demokratikleşebilmesi bakımından Kürt sorununu demokratik ve barışçıl yollarla çözmesinin zorunlu olduğunu her zaman olduğu gibi bir kez daha hatırlatmak isteriz” denildi.
Açıklamada, Türkiye’de demokrasi ve insan hakları alanındaki dramatik gerilemenin çözümü için şu tavsiyeler sıralandı: “Türkiye’nin demokratikleşebilmesi için demokrasi ve insan hakları sorunlarını gerçek bir çatışma çözüm süreci ile çözmesi ve geçmişi ile yüzleşmesi gerekmektedir. Bu sorunların başında Kürt sorunu gelmektedir. Türkiye’nin, Kürt sorununu kabul edip çözecek yeni bir barış sürecine ihtiyacı bulunmaktadır.
Türkiye’nin gerçek bir çatışma çözümü ile birlikte yeni ve demokratik bir Anayasaya ihtiyacı bulunmaktadır. Muhalefet partilerinden altısının bir araya gelerek açıkladıkları Parlamenter Demokratik sistem anayasa önerisini desteklemekle birlikte Türkiye’nin temel sorunlarından olan Kürt sorunu, Alevilerin talepleri, toplumsal cinsiyet eşitliği, yerinden yönetime dayalı yönetim modeli, anadilinde eğitim-öğretim ve anayasal vatandaşlık gibi somut önermeler içermesini önermekteyiz.
Demokrasiye giden yolun açılabilmesi için ifade özgürlüğünün mutlaka sağlanması gerekir. ‘Terör’ tanımının belirsizliği nedeni ile TMK’nın kaldırılması, yayın kuruluşları üzerindeki RTÜK baskı ve sansürünün sona erdirilmesi, Kürt ve muhalif basın-yayın kuruluşları üzerindeki yargı baskısının ortadan kaldırılması, sosyal medyayı sürekli boğma girişimlerinden vazgeçilmesi elzemdir. Başta toplumsal cinsiyet eşitliği alanında yaşanan ihlaller olmak üzere diğer ayrımcılık türlerinin yol açtığı ihlallerin ve her türlü ayrımcılığa yol açan politikaların, pratiklerin ortadan kaldırılmasının son derece önemli olduğunu vurgulamak isteriz. İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması mücadelemiz devam edecektir.
Siyasi muhalefetin altı partisinin bir araya gelmesi olumlu olmuş ancak HDP’nin merkezinde olduğu Demokrasi ittifakı ile yakın işbirliğinden kaçınması güçlü bir muhalefet hareketinin oluşmasını engellemiştir. Türkiye’nin şu an içinde bulunduğu ağır siyasi ve ekonomik sorunların çözülmesi, siyasi ve toplumsal muhalefetin işbirliği yapması ve yeni bir siyasi iktidar ile mümkün olabilir.
İHD 36 yıl önce çocukları hapishanelerde işkenceye ve kötü muameleye uğrayan annelerin çabaları ile kurulmuştur. Bugün gelinen aşamada TMK kullanılarak ayırımcı ve ötekileştirici bir infaz rejimi oluşturulmuş durumdadır. İmralı Hapishanesindeki katı tecrit ise halen hukuka aykırı disiplin cezaları ile sürdürülmektedir. Tecrit aynı zamanda yeni bir barış sürecinin de önünü tıkamaktadır. Hapishanelerde intihar adı altında şüpheli ölümlerde artış yaşanmış, yer yer açlık grevleri devam etmiştir. Hapishanelerdeki ağır hasta mahpusların sayısı giderek artmış ve tespit edebildiğimiz kadarı ile 650’yi geçmiştir. Kürt kadın siyasetçi Aysel Tuğluk’un ağır hastalığına rağmen, tahliye edilmemesi ayırımcılığın ulaştığı boyutları göstermektedir. Ağır hasta mahpuslara yönelik çürütme politikası onların ölümüne sebep olmakta, siyasi iktidar bu durumu ağır insan hakkı ihlali olarak görmemektedir.”
İSTANBUL