İçeriden/Hüseyin Aykol
Dokuz günlük bayram tatilinin yarısında postane çalışmadı. Ama ondan da önce cezaevlerinin mektup işlerine bakan memurları bayram tatilinde olduğu için mektuplar okunup, postaya verilemedi. Böylece bu hafta burada sizlere özetleyebileceğim mektuplar bana ulaşmadı.
Bu nedenle, bu hafta sizlerle biraz sohbet etmek istiyorum! Sohbet dediğim de aslında biraz dertleşmek. Biz burada, -bize ulaşırsa- adli mahpusların da sorunlarını ele alıyoruz ama esas okurumuz-muhatabımız siyasi mahpuslar. Yani ülkemize daha güzel gelecek vaat ettiği için içeriye atılan namuslu ve vicdanlı insanlarımız. Bugün burada yıllardır dile getirmeye çalıştığımız cezaevlerindeki kimi acil sorunları özetlemeye çalışalım:
Sık sık ve uzak yere sevk
Mahpusların tutuldukları cezaevleri sık sık değiştiriliyor ve çok ama çok uzaktaki cezaevlerine sürgün ediliyorlar. Adalet Bakanlığı’nın yaptığı bu cezaevi değişikliğinin mahpusların bulundukları yerden -örneğin tünel kazarak- firar etmesini önleme amaçlı olduğu söyleniyor.
Öncelikle mahpusların firar etme hakkı vardır. Neden mi? Çok basit! Adalet ve İçişleri Bakanlığı mahkumları içeride tutabilmek için o kadar çok gardiyan ve jandarmalarla o denli yüksek güvenlikli tedbirler aldığına göre, mahpusların firar etmeyi düşüneceğini sizler de devlet olarak kabul ediyorsunuz, demektir.
Bunu geçersek, asıl sorun mahpusların ailelerinin bulunduğu yerden çok ama çok uzak yerlere ‘sevk’ edilmesidir. Böylesi bir tutum, görüşçülerinin gelmesine mümkün olduğunca engel olmaya yönelik bir tedbirdir ve insanlık dışıdır. Hele hele ekonomik durumun bunca kötü olduğu koşullarda. Yani uzak yerlere sevk, bilerek-isteyerek yapılan bir yaptırımdır.
Elbette ister yakın isterse uzak yerdeki bir cezaevine görüşe giden mahpus yakınlarına ziyaret girişinde -çıplak aramaya varan dayatmalar gibi- çıkartılan her zorluk, görüşçüleri yıldırma politikasıdır. Onların akrabalarına sahip çıkmalarına engel olma isteğidir. Bu yaklaşımlar da gardiyanların kendi işlerini azaltma isteğinden çok bakanlığın-devletin mahpusları yalnız bırakma siyasetidir.
Bir insanın istediğinde -bulunduğu odadan, evden- dışarıya çıkamaması, ona verilebilecek en büyük cezadır. Çünkü insan sosyal bir varlıktır ve istediği anı istediği gibi yaşamak ister. Bir insanı içeride tutmak zaten yeterince büyük bir ceza iken, bir de ona başka cezalar -hem de yasalarda bile yokken- uygulamak hem yasa dışı hem de insanlık dışıdır.
Başka cezalar nedir?
İçeriye -hem de haksız yere- atılan kişilere dayatılan fazladan her uygulama bu yüzden hem yasa dışı hem de insanlık dışıdır. Örneğin cezaevine girişte, mahpusa çıplak arama böylesi bir uygulamadır. Son derece gelişmiş x-rayli aletler, insanın üstündeki en ufak maddeyi gösterebilirken, onları çırılçıplak soyunmaya zorlamak, hatta çök-kalk yaptırmak işkence değilse, nedir?
Mahkeme veya hastanelere her gidişte, odadan çıkarken üst-baş araması yapılan ve yine sözünü ettiğim elektronik aletlerden geçirildikten sonra, bir de dış güvenlikteki jandarmanın arama yapmaya kalkması, insanların ağzını açtırıp, ağız içinde sözüm ona jilet ve benzeri şeyler araması güvenlik icabı mıdır; yoksa ağız aramasını reddeden mahpusları bir yere götürmemek için uygun bir bahane midir?
Devleti yönetmeye talip olanlar, cezaevlerini daha güvenli yapmak için kendilerini sürekli geliştirmek istiyorlar. Her ile bir üniversite kurma amacındaki iktidar, her ile bir değil birkaç cezaevi inşa ediyor. İnşa edilen her yeni cezaevinin daha güvenli bir yer olduğu; yani buradan kaçılamayacağı sanılıyor. Oysa cezaevlerini ‘kaçılamaz’ iddiasıyla planlayıp inşa eden de insandır; kaçmayı başaran da insandır. ‘Yüksek güvenlikli’ sıfatı yetmiyor; yetmeyecek!
Yargısız infazda ısrar
Cezaevleri için önceki yıl çıkarılan ve geçen yıl yürürlüğe giren “Cezaevleri Gözlem Kurulları Yönetmeliği”, siyasi mahpusların keyfi kararlarla içeride tutmaya çalışmanın geldiği son aşamayı gösteriyor. Daha önceleri hiç olmazsa çok ciddi kurallara bağlanan infaz yakma konusu, cezaevindeki memurlardan oluşturulan bir kurulun keyfi kararlarına verilmiş bulunuyor.
Söz konusu yönetmeliğe göre, “Cezaevleri Gözlem Kurulları’nda bir müdür ve yeteri kadar psikiyatri uzmanı, hekim, adlî tıp uzmanı, psikolog, pedagog, çocuk gelişimcisi, sosyal çalışmacı, psikolojik danışman, rehberlik uzmanı ve öğretmen gibi uzman görevliler ile diğer kurum görevlileri bulundurulur” deniliyor. Yani cezaevinde bulunan sosyal psikolog, öğretmen gibi birkaç memur ile cezaevi müdür yardımcılarından biri oturup, mahpuslar hakkında ‘iyi hal’ karnesi veriyorlar.
İlgili yasa ve yönetmeliklere göre verilmiş disiplin cezalarıyla infazı yakılmamış bir mahpusun tahliye zamanı geldiği halde, söz konusu gözlem kurulunun uygun bulmaması halinde söz konusu kişi, altı ay daha cezaevinde tutuluyor. Yasa, hukuk falan yok burada. Üç beş kişi, ‘sizi biz yeterince pişman edemedik’ diye tahliye etmiyor. Kendini yasa yerine, yargıç yerine koyan söz konusu kişiler, ömür boyu sürebilecek düşmanlıklar edindiğinin farkında mı?
Kişi bir mahkemede yargılanmış. Haklı ya da haksız bir hüküm verilmiş. Kişi söz konusu cezayı zaten hak ettiğini düşünmezken, birileri bu cezayı kendi kafasından, kendi keyfi tutumuyla uzatmaya kalkıyor. Bu süre şöyle böyle değil, bir yıla kadar uzayabiliyor. Yani fazladan bir yıl daha yatabilirsiniz. Niye? Cezaevindeki birkaç memur, size gıcık kapmış; hepsi o kadar!..
Baskılar kimsenin yararına değil
Cezaevlerinde mahpusların sık sık başka, hem de çok uzaklardaki cezaevlerine sürgün edilmesi, aynı davadan kişilerin bloklarda ayrı ayrı yerlere yerleştirilmesi, cezaevlerine giriş ve çıkışlarda karşılaştıkları işkenceye varan kötü muamele ve yatılacak cezayı keyfi olarak uzatan cezaevi gözlem kurulu kararları, cezaevindeki sorunların en acil ve can yakıcı olanlarıdır. (Cezaevlerinde bu yüzden açlık grevleri yaygınlaşma eğilimi gösteriyor.)
Yoksa iaşe bedelinin çok düşük olması yüzünden yemeklerin çok az ve yenilemeyecek denli kötü olması, mahpusların okumak istedikleri kitap ve gazetelere ulaşamaması, iktidar yanlısı olmayan televizyon kanallarını izleyememesi gibi istenirse kolayca çözülebilecek ama bilerek-isteyerek çözülmeyen sorunlara burada değinemedik bile.
Cezaevlerinin idarelerine naçizane tavsiyemiz: Gelin kraldan çok kralcı olmayın! Bugünkü siyasi iktidar bir yıla kalmaz büyük ihtimalle değişecek çünkü…