15 Temmuz darbe girişiminin üzerinden 6 yıl geçmesine rağmen üzerindeki sis perdesi kalkmadı: AKP girişimi kendi rejimini kurma fırsatı olarak gördü
Türkiye’de 15 Temmuz 2016’da Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) içerisinde Fethullah Gülen cemaati üyesi olduğu kaydedilen askerlerin başlattığı darbe girişimi üzerinden 6 yıl geçti. Darbe girişimi sonucunda 251 kişi hayatını kaybetti, 2 bin 194 kişi ise yaralandı. Genelkurmay Başkanlığı, Milli Savunma Teşkilatı (MİT), Jandarma Genel Komutanlığı gibi resmi kurumlarda, İstanbul’da köprülerde ve birçok kentte asker-polis arasında çatışmalar yaşandı.
Darbe girişimi, 12 Eylül 1980 askerî darbesinden 36 yıl sonra gerçekleştirilen ilk askerî darbe teşebbüsü olarak kayıtlara geçti. Darbe girişiminden sorumlu tutulan Fethullah Gülen cemaati, AKP’nin 2002 yılında iktidara gelmesiyle beraber devletin önemli kadrolarına yerleşti. AKP-cemaat eliyle yapılan Ergenekon-Balyoz tasfiye sürecinde getirilen generallerin bir kısmı darbe girişiminden sorumlu tutuldu.
Cemaat- AKP çatışması
Darbe girişimi öncesi AKP ile daha önce ittfak halinde olduğu cemaat arasında iktidar çatışmaları başladı. MİT krizi ile patlak veren, dershane krizi ile devam eden ve 17-25 Aralık operasyonlarıyla doruk noktasında ulaşan çatışma ardından cemaate yönelik yürütülen tasfiye süreci, 15 Temmuz Darbe Girişimi’ni beraberinde getirdi. İktidar ve cemaat arasındaki kriz ile birlikte AKP, 7 Haziran 2015 seçimlerinde 2012’den bu yana tek başına elde ettiği Meclis çoğunluğunu HDP’nin yüzde 13 oy almasıyla kaybetti. AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçim sonuçlarını kabul etmemesi ve 1 Kasım 2015 seçimlerine doğru Türkiye’de devreye koyduğu kaos ortamı ile darbe adım adım geldi.
Darbeye giden süreç
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın baş müzakereci olduğu çözüm sürecini de bitiren AKP, çatışmacı süreci yeniden tırmandırdı. 24 Temmuz 2015’de çözüm sürecinin fiilen bitirilmesiyle başlayan savaş sürecinde askeri anlayışı esas alan iktidar, Ağustos 2015 tarihinde ilan edilen sokağa çıkma yasaklarıyla bölge illerinde asker temel güç haline getirildi. Kürt illerinde Şırnak’tan Hakkari’ye, Sur’dan Nusaybin’e bir çok sivil katliama imza atılırken, darbenin hemen öncesi askere yasal zırh getirildi. Kürt illerinde suç işleyen askerlere dokunulmazlık veren, yani “yasal zırh” getiren yasayı 13 Temmuz 2016 tarihinde AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından onayladı.
Rapor Meclis’te okunmadı
Tüm demokratik kesimlerin ve siyasi partilerin karşı durduğu darbe girişimi ardından ise AKP yeni kuracağı ittifakta yer alan MHP, Ergenekon ve devletin derin güçleriyle birlikte kendi rejimini inşa etme sürecini hızlandırdı. 20 Temmuz 2016 tarihinde ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) yaklaşık iki yıl sürerken, çıkarılan yasalarla OHAL uygulamaları kalıcı hale getirildi. Meclis’te 4 partinin önergesi ile kurulan Darbe Araştırma Komisyonu da AKP eliyle işlevsiz kılındı. 15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu, 21 Temmuz’da kurulsa da çalışmalarına 4 Ekim 2016’da başlayabildi. Komisyon çalışmaları sonuçlanmadan AKP’li Erdoğan’ın 9 Aralık 2016’da “artık çalışmalarını bitirsinler” sözleri ardından 4 Ocak 2017’de komisyon çalışması durduruldu. Hazırlanan Komisyon raporu ise, Komisyon Başkanı olan AKP’li Reşat Petek tarafından 12 Temmuz 2017’de dönemin Meclis Başkanı İsmail Kahraman’a sunuldu. Ancak rapor Meclis’te okunmadı ve tartışmaya açılmadı.
Cevapsız sorular
Komisyonda muhalefet milletvekillerinin ısrar ettiği ve AKP’nin önüne geçtiği “Darbenin siyasi ayağı” ise sonradan verilen önergelerle dahi hala aydınlatılamadı. Rapora dair HDP ve CHP şerhlerinde yer alan “Türkiye Cumhuriyeti Devleti Fethullah Gülen Cemaati’ne nasıl teslim edildi? Genelkurmay Başkanı ve MİT müsteşarı darbe ile ilgili bilgileri Cumhurbaşkanı ve Başbakan’dan sakladı mı? Eğer bu bilgi saklandıysa Hulusi Akar ve Hakan Fidan neden hala görevde tutuluyor? Darbe gecesi, düğün gecesine nasıl dönüştü? Derdest edilen Kuvvet Komutanlarından Genelkurmay Başkanı ve MİT Müsteşarı bilgi sakladı mı? Darbe öncesinden biliniyor muydu? Darbe gecesi can veren ve yaralanan insanlarımız kontrollü bir darbeye mi kurban edildi? 15 Temmuz öğle saatlerinde MİT’e yapılan ihbarla darbe biliniyor olmasına rağmen gerekli önlemler neden alınmadı? Darbenin siyasi ayağı kimlerden oluşuyor? Darbe başarılı olsaydı Cumhurbaşkanı kim olacaktı?” soruları ise hala yanıtsız.
AKP’li Erdoğan’ın, 8 Haziran 2018 tarihinde katıldığı bir TV kanalında cemaat ile ilgili “FETÖ’nün bizim zamanımızda büyüdüğünü reddetmem” ile 19 Şubat 2020 tarihinde grup toplantısında söylediği “Türkiye’de FETÖ’nün büyümesinde, serpilmesinde herkesin payı olabilir” sözleri de iktidarın cemaati palazlandırdığının itirafı olduç
OHAL ve Anayasa değişikliği
Erdoğan’ın “Allah’ın bir lütfu” dediği Darbe Girişimi ardından ilan edilen OHAL altında 16 Nisan 2017’de yapılan referandum ile Anayasa değişikliğine gidildi. Türkiye’de rejim değişikliği ile Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçildi.
Darbe girişiminin ardından ise en fazla tahrip edilen kurumların başında yine yargı geldi. AKP’nin cemaat ile dizayn ettiği yargıda yeniden tasfiye süreci başladı. 15 Temmuz’dan hemen sonra 4 bin 500’den fazla hakim ve savcı “FETÖ” üyesi oldukları gerekçesiyle görevlerinden uzaklaştırılırken, bunların büyük çoğunluğu tutuklandı. HSK’nin açıklamasına göre, 15 Temmuz’dan önce yaklaşık 16 bin olan hakim ve savcı sayısı 2018 sonunda 20 bine yaklaştı. Bugün AKP’nin talimatıyla çalışan, ulusal ve uluslararası sözleşmeleri tanımayan yargı özellikle muhalefetin üzerinden Demokles’in kılıcı gibi sallanmaya devam ediyor.
MA’dan Berivan Altan’a konuşan HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç ile CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu darbenin AKP tarafından bir fırsata çevrildiğini ifade ediyor.
AKP faydalandı
Darbe girişimi ardından AKP’li Erdoğan’ın “Allah’ın lütfu” sözlerini anımsatan Oluç, “Böyle değerlendiren siyasi iktidar bu darbe sonucunda kendisini nasıl tahkim edeceğini, iktidarı nasıl dizayn edeceğini ve tek adam yönetimine doğru nasıl ilerleyeceğini aslında planladı, gerçekleştirdi. Türkiye’deki darbe ve darbe girişimlerinde ilk defa bir siyasi parti ‘Allah’ın lütfudur’, diyerek, faydalanmış oldu. Tarihe geçen bir cümle oldu” dedi.
Siyasi ayağı ortada yok
Darbe girişimi ardından askeri bürokrasiden bakanlıklara birçok kamu kurum ve kuruluşunda tasfiyeler yapıldığına dikkat çeken Oluç, “Bu iktidar bütün bakanlıklar sızma olduğunu tespit etti ama nedense partilerinde sızma tespit edilmedi. Darbenin siyasi ayağı ortaya çıkarılmadı. Türkiye’de 1960’lardan yakın tarihe kadar çeşitli darbe ve darbe girişimleri olmuştur. Hiçbir darbe ve darbe girişiminin siyasi ayağı olmaksızın gerçekleştiği söz konusu değildir. Mutlaka hepsinin siyasi ayağı vardır. Siyasetçilerle askeri bürokrasi ilişkileri vardır. Bu her darbe sonrasında ortaya çıkmıştır. İlk defa Türkiye’de bir darbe girişimi yaşandı ve bunun siyasi ayağı yok ortada. Hangi siyasetçiler bundan faydalanacaktı. Hangi siyasetçiler bu işin içinde yer aldı. Bunların hiçbiri belli değil. Darbe girişimi yapmış oldukları söylenenlerle AKP 14 yıl boyunca iktidar ortaklığı yaptı. Nasıl olur da darbe girişiminin siyasi ayağı olmaz sorusunun cevabı bu geçmişte saklıdır. Çok sayıda fotoğraf ortaya çıktı. İktidarın içerisinde yer alanlar adeta Fetullah Gülen ile bir fotoğraf albümü oluşturulmuş ve bunların içerisinde bakan olanlarda var. Çeşitli bürokrasi görevlerinde yer alanlarda var. Albüm olmasına rağmen siyasi ayak ortaya çıkarılmadı” diye konuştu.
Meclis’te kurulan 15 Temmuz Darbe Girişimini araştırma komisyonundan da sonuç çıkmadığını kaydeden Oluç, şunları kaydetti: “Meclis’te kurulan komisyon ciddi bir araştırma yapmadı. Komisyon’da çoğunluk AKP-MHP’dendi. Komisyonun ciddi çalışma yaptığını söylemek mümkün değildi. AKP’li komisyon üyelerinin cemaat ile ilişkisine dair de ciddi iddialar ortada vardı.”
Kendi kadrolarını konumlandırdılar
Darbe ardından AKP ve MHP’nin devletin birçok kadrosuna kendi kadrolarını yerleştirdiğinin altını çizen Oluç, “Bunun en önemli ayağı yargı alanıdır. Yaklaşık 5 bine yakın hakim ve savcı uzaklaştırdı. Yargı alanın da AKP-MHP inanılmaz kadrolaşma gerçekleştirdi. Yargıda tarafsızlık ve bağımsızlığı ortadan kaldırdılar. AKP-MHP’nin hukuk komisyonları gibi çalışan mahkemeler ortaya çıktı. Askeri bürokrasi de önemli değişimler oldu. Bunu bütün alanlarda görmek mümkün iktidar bu dönemi kendisi için son derece iyi kullandı” dedi.
Tanrıkulu: Fırsat olarak görüldü
CHP’nin 15 Temmuz Darbe Araştırma Komisyonu üyelerinden Sezgin Tanrıkulu da, darbe girişiminin Türkiye demokrasisini ortadan kaldırmaya yönelik olduğunu hatırlatarak, bütün muhalefet partilerinin darbeye karşı koyduğunu belirtti. “Ancak AKP, 20 Temmuz’da ilan ettiği OHAL, sonuçlarını kalıcılaştırarak, başka bir olağanüstü yönetim biçimine imza attı” diyen Tanrıkulu, “Darbeden hemen sonra 4 siyasi partinin ortak önergesiyle darbe araştırma komisyonu kuruldu. Komisyon kararı 2 Ağustos’ta Resmi Gazete’de yayımlandı. Bütün siyasi partiler aynı anda komisyona üye verirken AKP, 20 Ağustos’a kadar geciktirdi. Komisyon ancak 4 Ekim 2016 tarihinde çalışmalarına başlayabildi. Darbe Komisyonu oy birliğiyle kurulmasına rağmen AKP, başkanlık divanını kendi üyelerinden oluşturdu, çalışma sistemini kendisi planladı. Meclis TV’de yayınlanmasını engelledi. Muhalefetin dinlenmesini istediği kamu görevlilerinin komisyona gelmesini kabul etmedi. Kendi istedikleri çalışma şekliyle devam ettiler. Buna rağmen komisyon içerisinde yer alan siyasi partilerin milletvekilleri darbenin siyasi ayağının çıkarılması için çaba gösterdi. Dinlenen tanıklar, gelen belgeler AKP’nin darbedeki sorumluluğunu açığa çıkarmaya başlayınca Erdoğan Aralık ayında ‘Darbe komisyonu misyonunu tamamlamıştır’ dedi. O noktadan sonra darbe komisyonu fiilen toplanamadı. 4 Ocak’ta süresi dolunca ek süre istenmedi” diye konuştu.
OHAL kalıcı hale geldi
Tanrıkulu da, darbenin siyasi ayağının çıkarılmadığının altını çizdi. Darbe girişimi olduğu tarihte AKP’nin cemaatle 14 yıllık iktidar ortağı olduğunu hatırlatan Tanrıkulu, şunları söyledi: “Cemaat, AKP’nin gayri resmi olan görünmeyen, yazılı olmayan iktidar ortağıydı. Bu darbenin gelişi ve önlenmemesinde AKP’nin sorumluluğu ortaya çıkarılmadı. AKP yeni rejim inşası için fırsat olarak kullandı. 16 Nisan’da rejimi değiştirdiler. Parlamenter sistemden uzaklaşan, yargı bağımsızlığını ortadan kaldıran, Erdoğan’a özgü bir rejim icat edildi. O darbe hali, OHAL darbesi, anayasa değişikliği ve OHAL uygulamalarıyla kalıcı hale dönüştürüldü. OHAL devam ediyor.”