Murat Çakır
Rusya’ya yönelik yaptırım politikaları, Ukrayna’daki faşist rejimin savaşı devam ettirebilmesi için desteklenmesi ve bunların sonuçları Almanya’da toplumsal resesyon kaygılarını her gün daha da artırıyor. Aynı zamanda bunlar siyaset değişikliği için umut bağlanan SPD ve Yeşillerin gerçek yüzlerinin kendi seçmenleri arasında da görünür olmasını sağlıyor. Dahası farklı sermaye fraksiyonlarından gelen resesyon ve kriz uyarıları çoğalıyor. Örneğin Bavyera İktisat Birliği doğal gaz darboğazının devam etmesi durumunda 2023 yılında Alman ekonomi gücünün yüzde 12,7 azalacağını ve 5,6 milyon işçinin işini kaybetmesinin olanaklı olduğunu tespit eden bir rapor yayımlayarak Scholz hükümetini uyardı.
Aynı şekilde sosyal bilimcilerden de sürekli uyarılar gelmekte. Yapılan son araştırmalara göre hanelerde kullanılan enerji için ödenen fiyatların önümüzdeki yıl benzer yükseklikte kalması sonucunda orta katmanların dahi net gelirlerinin yarısını kira ve enerji masraflarına harcamaları söz konusu olacak. Yapılan uyarılar Scholz hükümetini doğal olarak pozisyon almaya zorluyor. Şansölye vekili ve İktisat Bakanı Habeck satın alma gücünün azaldığını, toplumun yarısının kazandıklarından fazlasını harcamak zorunda kaldıklarını, şirketlerin yatırım yapmama tandansının arttığını ve bankaların kredi vermeme yatkınlığında olduklarını kabul ediyor, ama faturayı da yoksullara ve emekçilere çıkarıyor. Örneğin sendikaların, kiliselerin ve sosyal yardım kuruluşlarının talep ettiği enerji fiyatlarına üst sınırlama getirilmesini, “insanlar enerjinin ucuz olmasını değersiz olması olarak algılar ve daha fazla enerji harcarlar” gerekçesiyle reddediyor.
Kısa bir süre önce, “gerekirse barış için üşümeyi göze alırız” ve “halk kısa süreli duş alarak enerji tasarruf etmeli” tavsiyelerinde bulunan Yeşil bakan, hem “iklim katili” dediği kömür santrallerinin çalıştırılmasına hem diğer “iklim katili” kaya gazının alınmasına hem de enerji tekellerinin devlet bütçesinden büyük meblağlarla sübvanse edilmelerine yeşil ışık yakıyor. Aynı şekilde FDP’li Maliye Bakanı Lindner’in hazırladığı ve işsizlik yardımlarında büyük kesintiler yapılmasını öngören 2023 bütçesini destekliyor. Eğer hâlâ Yeşillerin savaş kışkırtıcısı bir sermaye partisi olduğuna inanmayan kaldıysa, Yeşil bakanların son bir aylık “performansları” onlara yeterince kanıt sunuyordur.
Yeni Soğuk Savaşın tetikleyicilerinden olan Scholz hükümeti savaşın yan etkilerini yönetmekte yetersiz kalıyor, yetersiz kalmayı tercih ediyor. Aslına bakılırsa bu durum sol muhalefete hükümete yüklenmek ve seçmen nezdinde prim yapmak için sayısız fırsat sunuyor. Ancak Sol Parti’nin yeni seçilen eş başkanları krizlere “Parti kurultayımızın net kararıdır: Doğal gaz ithalatı için fiyat sınırlamasını, oligarklara yönelik hedefli yaptırımları, Nord Stream 2’nin çalıştırılmamasını ve enerji dönüşümünün hızlandırılmasını talep ediyoruz” açıklamasıyla yanıt vermekle yetiniyorlar.
İlân edilen “enerji dönüşümünün” bu kış toplumun yarısının karşı karşıya bulunduğu ısınma sorununa çözüm getirmeyeceği, hatta bu sorunları derinleştireceğini öngörmek için uzman olmaya gerek yok. Sayılar çok net: Almanya’da 13,8 milyon insan, yani toplumun yüzde 16,6’sı yoksul. 1,7 milyon insan gıda yardımına muhtaç. Enflasyon oranları orta katmanların dahi dayanma sınırını zorluyor. Kiralar ve yan giderlerdeki artışların kitlesel barınma sorununu derinleştireceği ampirik verilerle kanıtlanmış durumda. Toplu iş sözleşmelerinde elde edilen ücret artışları ve emeklilere verilen kırıntılar, daha ödeme yapılmadan enflasyon oranlarıyla sıfırlanıyor.
Scholz hükümeti ise bu gelişmeye enerji tekellerine sübvansiyonlar, 100 milyar Euro’luk özel savunma fonu, silahlanma için 70 milyar Euro’luk bütçe ve yoksullar ile işsizlere yapılan yardımlarda kesintiler ile yanıt veriyor. Milyonlar yoksullaşırken milyonerler zenginliklerini katlıyor. Durum böyle olduğundan savaşın yan etkileri derinleşerek devam edecek, resesyon ve enerji krizinin faturası yoksullara ve emekçilere çıkarılacak. Alman solu da kendisiyle uğraşacak. Ne hazin bir hikâye, değil mi?