İktidarın ‘kapatma ve Kobenê kumpas davası’ ile partileri üzerinde çeşitli senaryolar hazırlığında olduğunu belirten HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar gazetemize konuştu: ‘İmralı ile HDP ve farklı kesimler arasında ihtilaf olabileceği gibi senaryolar da üretiliyor. Bu konuda kafa karışıklığı yaratılmak isteniyor. Eğer İmralı’nın ne söylediğini gerçekten görmek istiyorsanız, tecridi kaldırın.’
Reyhan Hacıoğlu
HDP, 3 Temmuz’da Ankara Spor Salonu’nda 5’inci Olağan Büyük Kongresini gerçekleştirdi. Bölgeden ve batıdan yoğun bir katılımın gerçekleştiği kongre alanına on binler sığmadı. HDP’ye dönük kapatma davası, Kobanê davası ve baskıların artarak devam ettiği bir ortamda kongre salonunu dolduran on binler hem iktidara hem muhalefete güçlü bir mesaj verdi. HDP’nin halkın iradesi olduğu ve bu iradenin kırılamayacağı mesajının verildiği kongrede, PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecride karşı da büyük bir öfke hakimdi.
HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, kongrenin önemine, öne çıkan mesajlara ve önümüzdeki dönem yol haritalarına ilişkin gazetemize konuştu.
* Yeniden HDP’nin Eş Genel Başkanı seçildiniz. Görevinizde başarılar dileriz. Bu kadar baskı altında yapmış olduğunuz bu kongrenin önemi neydi?
Kongremizi, kapatma ve Kobanê kumpas davaları ile her alanda yürütülen operasyonların gölgesinde, fakat çok güçlü bir biçimde gerçekleştirdik. Bu kongre, halkın HDP’yi ne kadar güçlü sahiplendiğini ortaya koyacak bir buluşma olarak da düşünülmüştü. Nitekim söz konusu sahiplenme iradesi, kongredeki katılımın düzeyi, katılımcıların heyecanı ve coşkusu ile ortaya çıktı. Bu da bizi hem çok mutlu etti hem de umudumuzu bir kez daha tazeledi.
Türkiye’deki çoklu kriz ortamı derinleşirken krizlerin aynı zamanda yeni çıkış imkanları sunduğunu unutmamak gerekiyor. O nedenle bu kongrenin şiarını “Çözüm biziz sözümüz var” olarak belirledik ve bu şiara uygun olarak “HDP buradadır, yürüyüşüne devam ediyor, çözüm gücü olma konusunda kararlılığını sürdürüyor” mesajını halklarımıza ve bizi izleyen tüm kesimlere ilettik. Şiarımızda ifade ettiğimiz gibi programımız doğrultusunda Türkiye’de yaşanan her bir soruna dair sözlerimizin, yani çözüm önerilerimizin olduğunu ifade ettik. Aynı zamanda bu sorunları çözme konusunda halkımıza verdiğimiz sözler olduğunu da dile getirdik.
* Halka böyle bir mesaj verirken iktidar ve muhalefete nasıl bir mesaj verdiniz?
İktidarın Kürt sorunu ve İmralı üzerinden kimi manevralar yapmaya çalıştığını herkes görüyor. Çeşitli senaryolar devreye sokularak, kafa karışıklığı ve bulanıklık yaratılmak isteniyor. Bu kafa karışıklığı ve bulanıklık öncelikle bizim kitlemizde yaratılmak isteniyor. Sonrasında da demokrasi güçleri ve diğer muhalefet partileriyle aramızdaki ilişkiler manipüle edilmek isteniyor.
* Bunu biraz daha somutlaştırabilir misiniz? İktidar nasıl senaryolar devreye koyuyor?
Kapatma davası ile bir şantaj politikası izlediklerini görüyoruz. İktidarın küçük ortağı, özellikle bu kapatma davasının açılması için çok uzun süre hırslı bir kampanya yürüttü. Böylece HDP’nin yürüyüşüne devam edemeyeceğine dair bir atmosfer yaratılmak istendi. Ancak HDP’nin güçlü bir fikriyat olduğunu, çok büyük bir birikimin üzerine inşa edildiğini ve tabanının ne kadar kararlı olduğunu kavrayamadı. Kongre bu mesajı bir kez daha vererek hesaplarının tutmayacağını bir kez daha ortaya koydu.
* İktidarın İmralı’daki senaryolarına dönecek olursak….
İmralı ile HDP ve farklı kesimler arasında ihtilaf olabileceği gibi senaryolar üretiliyor. Oysa biz bunların boş hamleler olduğunu biliyoruz. Ayrıca talebimiz nettir: Eğer gerçekten İmralı’nın ne söylediğini görmek istiyorsanız bunun koşulunu yaratmak zorundasınız. Bu da ancak tecridin kaldırılması ile mümkündür.
* Bu konuda muhalefete de mi mesaj veriyorsunuz?
Evet. Bu mesajı demokrasi güçleri ile birlikte diğer muhalefet güçlerine de veriyoruz. İktidarın yaratmak istediği hava şu: “Biz İmralı’da Öcalan ile görüşüyoruz; bu görüşmeler sonucunda seçimleri veya diğer siyasi gelişmeleri etkileyecek sonuçlar elde etmeyi planlıyoruz.” Bu durumda yapılması gereken demokrasi güçlerinin ve diğer muhalefet partilerinin de “Bu oyunları bırakın, tecridi kaldırın; eğer Öcalan’ın söyleyeceklerini bu kadar önemsiyorsanız o zaman bütün bunları kamuoyu duysun ve açık bir tartışma yürütülsün” demesidir. Suyu bulandırarak bir netice alınamayacağının muhalefet partileri tarafından da açıkça dile getirilmesi lazım.
* İktidarın Kürt sorunu konusunda da senaryolar ürettiğini ifade ettiniz. Bunu biraz açabilir misiniz?
Tüm aktörler Kürt oyları üzerinden hesap yapıyor. Çünkü seçimlerin anahtar gücünün HDP ve Kürt tabanı olduğu herkes tarafından biliniyor. Ancak şu çok iyi bir biçimde kavranmalıdır: Kürt sorunu, seçim hesaplarına, kısa vadeli çıkar mülahazalarına alet edilemeyecek kadar önemli ve hayati bir sorundur. Kürt halkını, manipüle edilebilecek, bilinçsiz bir kitle gibi gören yaklaşım son derece yanlıştır. Hiç kimse HDP seçmenini ve Kürt halkını bir oy deposu veya salt bir seçmen niceliği olarak görme yanılgısına kapılmasın. Türkiye’nin politik bilinci en yüksek kitlesinden söz ediyoruz. Seçimlere giderken bu konunun tekrar gündeme gelmesinde şaşırtıcı bir yan yok; burada kritik olan meseleyi ele alış biçimidir. Kürt sorununu ve tecridi seçimler için araçsallaştıran anlayışın Türkiye demokrasisine ve barışa hiçbir faydası yoktur. Bu sorunun ulaştığı düzey göz önünde bulundurulduğunda çözümsüzlüğün ve çatışmanın iç içe geçtiğini görmek gerekiyor. Çözüm ve barış birbirinden ayrı ele alınamaz. Aksi bir yaklaşım, sorunun çözümünde hakikati yok saymaktır. Öte yandan Kürt sorununda çözüm ve barış için verilen her mücadele, aynı zamanda demokrasi ve özgürlük mücadelesinin de çok önemli bir dinamiğidir. İşte HDP’nin fikriyatı, programı ve mücadelesi, bu hakikati gösterme ve sorunun çözümü noktasında alternatif çözümler ve güçlü bir irade üretme üzerine kuruludur.
Türkiye’de mevcut zorba ve ceberut iktidardan kurtulmak isteniyorsa, barış, demokrasi ve özgürlük mücadelesini birlikte değerlendirmek ve bunun gereklerini yerine getirmek gerekiyor. Böyle ele alınmazsa yüz yıldır tekrarlanan kısır döngü aynı şekilde devam eder. Oysa yaşadığımız çoklu kriz derindir ve çeşitli boyutlar içermektedir. Bu denli derin krizler aynı zamanda devrimci potansiyeller içerir ve yeni bir başlangıç için imkanlar yaratır. Böylesi bir başlangıç da hakikati bütün boyutlarıyla kavramaktan geçiyor. HDP’nin anahtar güç olduğunu bu nedenle sıklıkla vurguluyoruz. HDP, sadece sayısal olarak değil, siyasal olarak da belirleyici güçtür. HDP’nin içinde yer almayacağı herhangi bir seçeneğin demokrasi ve barış yolunu açma şansı yoktur.
* Türkiye’nin köklü bir sorunu olan Kürt sorunu nasıl çözülür?
Kürt sorunu iki temel boyuta sahip: Biri, sorunun kendisidir; diğeri çatışmadır. Bu iki boyuta bağlı olarak iki de hedef söz konusudur: Çözüm ve barış. Kürt sorununda çözüm için ilk etapta hangi adımların atılması gerektiğini farklı zeminlerde dile getiriyoruz. Bu konuda kongremizde de birkaç başlık sıraladık. Bu başlıklar, Kürt sorununun çözüm yolunu açacak başlıklardır. Bu yol, aynı anda çatışmaların bitirilmesiyle birlikte açılabilir. Çatışmanın bitirilmesiyle barışın inşa edilmesi arasındaki diyalektik bütünlüğü kavramak lazım. Barış konusunda Öcalan’ın oynadığı önemli rol geçmiş tecrübelerle sabit. Tecridin aynı zamanda çözümsüzlükte ve savaş politikalarında ısrarın sembolü haline geldiği inkâr edilemez bir gerçektir. İktidarın da bildiği bu gerçek, kendi hesaplarının hayata geçirilmesi için manipüle edilmeye ve araçsallaştırmaya çalışılıyor. Bütün bunları gözeterek diyoruz ki; tecridin de ciddiyetle ele alınması ve çözümün önemli bir parçası olarak değerlendirilmesi gerekir. Hakikatten kaçmanın kimseye faydası yok. Hakikati görerek ilerlemek, bu ülkenin sorunlarını çözmek ve özgür demokratik bir gelecek kurmak için elzemdir.
* Peki önümüzdeki süreçte parti olarak tecridin kırılmasına dönük bir yol haritanız var mı?
Bu konuda geçmişten bu yana bütün meseleleri bütünlüklü bir perspektifle ele alıyoruz. Çözüm, barış ve demokrasi için yaptığımız çalışmaların içinde tecrit meselesi de her zaman yer alıyor.
* Bildiğiniz üzere yaklaşan bir seçim var. CHP’nin başını çektiği 6’lı masa, ısrarla HDP’yle yan yan görünmekten kaçınıyor. Partinizden uzak durmalarını nasıl yorumluyorsunuz? HDP görmezden gelinerek bir başarıya ulaşma şansı var mı?
Biz seçime yönelik stratejimizi en erken ortaya koyan partiyiz. Bunu oldukça şeffaf, açık ve anlaşılır bir şekilde yaptık. Diyoruz ki; biz, parlamento seçimlerine kendi ittifaklarımızla gireceğiz. Bunun adını “demokrasi ittifakı” koyduk. Bu hedef, 2020 yılında gerçekleştirdiğimiz konferansın ve kongrenin en temel kararlarından biridir. Demokrasi ittifakını da bütün ezilenleri, ötekileştirilenleri, sömürülenleri, dışlananları kapsayacak en geniş birliktelik olarak ele alıyoruz. Bunun içinde sol, sosyalist, demokrat partiler ile Kurdi partiler, emek grupları, kadın ve ekoloji hareketleri şüphesiz yer alıyor. İttifakın temel amacını ise “ortak mücadele” olarak tanımladık. İşte demokrasi ittifakı, bu ortak mücadelenin zeminidir.
Ancak seçimler yaklaştıkça bize haklı olarak bu ittifakın bir seçim birlikteliğine dönüşüp dönüşmeyeceği soruluyor. Mücadele ortaklığıyla oluşturulacak böylesine geniş bir ittifakın seçim için de formül üretmesi gayet doğal. Yani seçimlere böylesi geniş bir ittifak ile girmek istiyoruz. Mücadele ortaklığını seçim ittifakına dönüştürmenin zeminini oluşturuyoruz. Yani seçimleri önemsemeyen, hesaba katmayan bir yaklaşımımız kesinlikle yoktur. Tam tersine, önümüzdeki seçimlerin tarihi bir öneme sahip olduğunu en iyi bilen partiyiz.
* Cumhurbaşkanlığı seçiminde nasıl bir strateji yürüteceksiniz?
Cumhurbaşkanlığı seçiminin dinamiği parlamento seçiminden farklıdır. Bu konuda belirlediğimiz stratejinin esası şudur: Ortak aday fikrine açığız. İlkeler zemininde ortaklaşılmış ortak aday ile seçimlerin ilk turda açık farkla kazanılabileceğine inanıyoruz. Cumhurbaşkanlığı seçiminde ortak aday için mutabakat oluşturulursa bunu bizimle kamuoyu önünde açık ve şeffaf bir şekilde tartışıp müzakere etmelerini talep ediyoruz.
Bu müzakerenin başlıklarını da 27 Eylül’de yayınladığımız deklarasyonda ilan etmiştik. Öncelikle isim üzerinden değil, ilkeler etrafında bir müzakere yürütülmelidir. Örneğin, bir geçiş sürecinin nasıl olacağı konusu tartışılmaya açılmalı, görüşler net bir biçimde ortaya konmalıdır. Esas olan Türkiye’de demokrasi ve barışın yolunu açacak bir mutabakata ulaşmak olmalı. Böyle olursa adayın ismi de bu mutabakat zemininde kolayca belirlenir. Bu nedenle isim tartışmayı doğru bulmadık, bulmuyoruz. İlkleler, süreçler, geleceğe dair tasavvurlar üzerinden bir mutabakat meydana gelirse buna uygun isim de ilan edilir.
* Türkiye’nin yaşadığı siyasal, ekonomik ve toplumsal krizden kurtuluşun yolu sizce nedir? Partinizin izlediği 3’üncü yol siyaseti bu konulara çözüm olur mu?
Evet, bu siyasetin çözüm olacağına inanıyoruz. Çözüm gücü olduğumuzu söylerken de bunu kast ediyoruz. Yani çıkışın bizim önerdiğimiz çerçeve ve çizgi olduğunu iddia ediyoruz. Kimseye bir program dayatıyor, sayısal gücümüzü işaret ederek herhangi bir demokrasi çevresine karşı kibirle yaklaşıyor değiliz. Bunu bir pazarlık ve baskılama aracı olarak kullanmak gibi bir yöntem de aklımızdan geçmez. Biz olgun bir siyasal partiyiz. Dolayısıyla esas meselenin sayısal değil, siyasal olduğunun farkındayız. Türkiye’de bu çoklu krizlerden çıkabilmek için siyasal programa ve perspektife sahip bir yeniden başlama iradesine ve yeni bir toplumsal sözleşmenin temellerini atmaya ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz. 2023’te Cumhuriyet’in ikinci yüz yılı başlayacak. Sorunlarımızın kaynağında Cumhuriyetin demokrasi ile yüz yıldır buluşamaması yatıyor. Kürt sorunu da emek sorunu da inanç sorunu da kadın sorunu da bu çerçeveye dahildir. Hedefimiz, çok kapsamlı bir demokrasi programı ile demokratik cumhuriyete ulaşmaktır. Şayet, bizim bu önerdiğimiz çerçeve kabul görürse bundan hemen ve toptan bir çözüm çıkacağını bekleyecek kadar da gerçeklikten kopuk değiliz. Ama çözüme giden yolun önemli bir biçimde açılacağından da eminiz.