Deneyimli Kürt siyasetçi Hatip Dicle, PKK Lideri Abdullah Öcalan’a tecridin arka planını anlattı: Öcalan’dan devlet heyetine, Mandela’ya hak veriyorum
İmralı F tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde ağırlaştırılmış tecritte tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’a 31 Mayıs’ta disiplin cezası gerekçesiyle 3 ay aile görüş yasağı verildi. Bununla birlikte 2018’den bu yana Abdullah Öcalan’a aile görüşlerinin önüne engel olarak sunulan 10’uncu disiplin cezası verilmiş oldu. PKK Lideri Öcalan’a yönelik disiplin cezaları, avukatlarına bildirilmeden gerekçesiz uygulanıyor. Ağırlaştırılmış tecrit sürerken iktidar medyası da Öcalan’la olası bir aile görüşü olacağını servis ediyor. Bu haberleri ‘dedikodu’ olarak ele alan deneyimli Kürt siyasetçi Hatip Dicle, ANHA’dan Murada Kenda’ya yaptığı değerlendirmede, Türk devletinin psikolojik bir savaş içine girdiğine ve bunu bir gazeteci aracılığıyla yaptığını vurguladı.
Profesyonel bahane
PKK Lideri Abdullah Öcalan’a verilen disiplin cezalarını görüşme engeli olarak öne sürülen bahanelerin profesyonelleştirilmiş hali olarak değerlendiren Dicle, “Son süreçte hukukçular bunu mutlak iletişimsizlik olarak tanımladı. 775 avukatın ortak görüşme talepleri bile görmezden gelindi. Daha önceleri tekne bozuk, hava koşulları uygun değil bahaneleri kullanılıyordu ama son yıllarda biraz daha profesyonelleştirerek disiplin cezaları bahane edilmeye çalışılıyor. Orda disiplin cezalarını gerektiren ne var? Buna ancak gülünür. Sonuçta niyet belli ve çok açık bir bahaneyle Sayın Öcalan’ın halka mesaj vermesini, siyaset yapmasını ve bununla demokratik çözüm sürecini zorlamasını engellemeye çalışıyorlar. Disiplin cezaları adı altında adeta Türkiye’nin tüm yasaları askıya alınmış durumdadır ve tamamen evrensel hukuka aykırı uygulamalar devam etmektedir” ifadelerini kullandı.
‘Tecrit savaş konseptidir’
“24 yıl içinde bakıldığında Sayın Öcalan’ın konuştuğu her dönem de barış süreçlerin tartışıldığı ve Kürt sorunlarının demokratik çözümü için şartlarının zorlandığını görüyoruz” değerlendirmesinde bulunan Dicle, tecridin olmadığı ortamların barışçıl çözüme hizmet ettiğini söyledi. Ağırlaştırılmış tecrit ve savaş politikasının birlikte yürütüldüğüne dikkat çeken Dicle, şunları belirtti: “Devlet ne zamanki savaş pozisyonuna girmek istedi, o zaman tecrit geliştirildi. Böyle diyalektik bir bağ görüyoruz. Son 7 yılda ‘Çöktürme Planı’yla Özgürlük Hareketine, Kürt halkının tüm kazanımlarına ve demokratik mevzi kazanılan her yere saldırıların olduğu bir süreçte savaş konsepti devam ettikçe Sayın Öcalan’a karşı ağırlaştırılmış tecrit ne yazık ki devam etmektedir. Bu konuda uluslararası bir konseptin uygulandığı Türkiye’nin sadece gardiyanlık pozisyonunda olduğunu defalarca Sayın Öcalan dile getirmiştir. Sayın Öcalan’ın sesinin duyulduğu, düşünlerinin ulaşabildiği her ortamda Türkiye demokratik çözüm ve krizlerin atlatılmasında hep olumlu adımlar seyretmiştir.”
‘Sıkışınca suni gündem’
AKP-MHP medyasının bir süredir PKK Lideri Öcalan’la aile görüşüne izin verileceği yönündeki açıklamalarına dikkat çeken Dicle, bunun iktidarın içine girdiği sıkışmışlık durumunun sonucu olduğunu kaydetti. “Bu konuda AKP/MHP faşist rejiminin siyasi sözcüleri konuşmadı. Kendilerine yakın bir basın mensubu olan Abdulkadir Selvi’ye bunu yazdırdılar” diyen Hatip Dicle, şöyle devam etti: “Yakında Öcalan ailesiyle görüştürülecek gibi bir dedikodu ortaya attılar. Son 12 yıldır geliştirilen işgal hareketlerine karşı özellikle de tarihi bir direniş var. Bu Türk devletini çok zorluyor. Bunun için ölçüsüz bir şekilde Şengal, Rojava ve Maxmur Kampı’na yönelik saldırılar düzenliyor. Bu savaşın ekonomik ağır yükü altında çoklu krizin içine girmiş durumudur.”
‘Muhalefet tuzağa girdi’
Dicle, aynı şekilde Türk devletini uluslararası diplomasi alanında çok zorlayan PKK’yi terör listesinden çıkarılması ve Öcalan’ın fiziki özgürlüğünün sağlanması yönünde yürütülen kampanyaların olduğunu söyledi. Bundan kaynaklı olarak Türk devletinin psikolojik bir savaş içine girdiğine ve bunu bir gazeteci aracılığıyla yaptığını kaydetti. Dicle, “Biliyorlar ki Kürt halkı politiktir, kolay kolay kandırılamaz son dönemde özellikle gençliğin, kadınların ve halkın Sayın Öcalan’ı sahiplenmesi sonucunda içine girdikleri zorluğa karşı bir tuzak hazırladılar. Bu tuzağı da özellikle sistem içi muhalefete yönelik yaparak büyük bir oyun içindeler. Ne yazık ki sistem içi muhalefet bu oyuna ve tuzağa düşüyor” dedi.
Tecride karşı çıkılsa…
Muhalefetin bu oyuna gelmesiyle Kürt halkı arasında olan mesafenin genişlediğine dikkat çeken Dicle, devamla şu değerlendirmelerde bulundu: “Bu gazetecinin haberinden sonra özellikle sistem içi muhaliflerin basın organlarında sürekli bu konunun gündeme alınması ve neredeyse ‘tecridi kaldırmayın’ demeye kadar götüren bir anlayış görüyoruz. Bu açık bir tuzak durumu ve aslında muhalefeti tuzağa çekiyor. Bu Kürt halkını HDP şahsında muhalif güçlerin aradığı ittifaka tamamen set çekmeyi sağlıyor. Oysaki muhalefet ‘İmralı’da yürütülen tecrit tamamen yasadışıdır, sizi anayasa hukukuna çağırıyoruz’ ifadeleriyle tepkisini ortaya koysa Erdoğan’ın bütün oyunu bozulacak. Bu tuzağa giren muhalefetle Kürt halkı arasında olan mesafe genişliyor. Ya da HDP’yle 6’lı masa denilen sistem içi muhalefetin yakınlaşmasını önlemeye çalışan bir pozisyon ortaya çıkıyor.”
Öcalan’dan Mandela örneği
Dicle, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın şu anki süreci öngörerek devlet heyetiyle yaptığı kimi diyalogları aktardı: “İmralı görüşmeleri 5 Nisan 2015’te sürecinde sona erdi. Ona yakın bir süreçte yeni bir savaş konseptinin yürürlüğe gireceğine işaretler çoğalmıştı. Biz bunu görebiliyorduk ve Sayın Öcalan da zaten sürecin sona ermeye doğru gittiğinin farkındaydı. Devlet heyetinin de bulunduğu Sayın Öcalan’la yaptığımız bir görüşmede Sayın Öcalan, devlet heyetine dönerek şunu söylemişti; ‘Eğer bu süreç sona ererse bundan sonra tabi ki gelip gidersiniz. Ancak hiçbir zaman görüşmemiz bir sohbetten öteye gitmez.’ Tekrar bir gün Sayın Öcalan yine devlet heyetine dönerek şunu söylemişti; ‘Ben çekileyim, siz Kandil, HDP ve İmralı heyetiyle görüşüyorsunuz. Bunlarla süreci götürün.’ Heyet de Sayın Öcalan’a; ‘Hayır efendim, olmaz böyle şey, olur mu? Sizin çekildiğiniz bir ortamda bu süreç yürümez’ demişti. Sayın Öcalan yine bir gün devlet heyetine; ‘Eğer bu süreç bozulursa benim de artık pozisyonumu yeniden gözden geçirmem gerekir, Nelson Mandela’nın söylemine artık daha fazla hak veriyorum’ demişti. Nelson Mandela otobiyografisinde bahsettiği husus şuydu; Nelson Mandela’nın yanına rejim adına bir heyet gidiyor ve bu sorunu çözmek istediklerini, tıkandıklarını yalnızca Mandela’yla sorunu çözebileceklerini belirtiyor. Mandela önce itiraz ediyor ve şunu ekliyor; ‘Afrika Ulusal Kongresi’nin yöneticileri var, onlarla görüşün. Benim de bir katkım olabilir tabi ama öncelikle onları muhatap alın’ diyor. Heyet de ‘Hayır efendim, siz olmasanız olmaz’ diyor. O zaman Mandela şunu söylüyor; ‘Eğer ben olacaksam o zaman benim fiziki özgürlüğümü sağlamanız şart.’ Sayın Öcalan’ın hem bize hem de devlet heyetine verdiği mesaj buydu. Bu yöntemlerle artık olmaz dedi. ‘Eğer devlet gerçekten devreye girip bu sorunu çözmemi istiyorsa benim fiziki özgürlüğümü düşünmelidir’ mesajını veriyor.”
‘Hevesleri kursakta kalıyor’
“Zaman zaman Sayın Öcalan’ın yanına tabi ki gidiyorlar bazen de dayatmalarda bulunuyorlar” ifadelerini kullanan Dicle, “Sayın Öcalan’a ‘halkı durdurun, gerillayı durdurun’ dayatmalarda bulunduklarından eminiz” dedi. Dicle, Özgürlük Hareketi ve Kürt halkının en büyük direnişin Sayın Öcalan’ın İmralı’da verdiğinin bilincinde olduğunu hatırlatarak, “Direnişin bir parçası olan tutumunu bir figüran olarak düşünüyorlarsa bile hevesleri kursaklarında kalıyor ve gerçekleştiremiyorlar. Sayın Öcalan her şeyin farkında, zaten son telefon görüşmesinde de uyardı” sözlerini ekledi.
100. yıl hedefi
PKK Lideri Abdullah Öcalan’la bir görüşmenin olasılık dahilinde olduğuna değinen Dicle, Sayın Öcalan’ın Üçüncü Yol stratejisini, Cumhuriyetin ilanı yıldönümünde demokratik bir cumhuriyete evrilmesi için bir fırsat olduğunu, seçimlerin buna göre değerlendirilmesi gerektiğini mutlaka terkin edeceğini söyledi. HDP kongresinde çıkan sonucun bu olduğuna işaret eden Hatip Dicle, “Türkiye, Kürdistan halklarına ancak bu kazandırır. Gerisi lafügüzaftır. Cumhuriyetin 100. yılında sistem içi muhalefetin restorasyon gibi bir hedefleri varsa bunların da bu heveslerini kursaklarında bırakacak yegâne yol devrimci, demokratik yoldur” dedi.
HABER MERKEZİ