M. Ender Öndeş
Tarihte başka bir örnek var mıdır, bilmiyorum. Bir parti düşünün, hakkında bütün devlet erkanının arkasında durduğu bir kapatma davası var ve davanın sonucu da az çok tahmin edilebiliyor; dahası, eski yöneticilerinin, eşbaşkanlarının neredeyse hepsi bilmemkaç ağırlaştırılmış müebbet istemiyle yargılanıyor ve bir kongre sabahı saat 07.45’te salonun yarısı dolmuş halde! Geceden tribünlere yerleştirilmiş bayraklar elden ele geçiyor ve rengarenk sallanıyor; herkeste bir “aha işte buradayız, hadi başlayalım” havası. Bölgelerden gelişler kafileler halinde olduğu için salonda hızlı değişimler oluyor. 10 dakikalığına ihtiyaç molası için salondan çıksanız, geri döndüğünüzde tablo değişmiş oluyor.
HDP kongreleri ilginçtir, tahminleri boşa çıkarabiliyor. Üçüncü kongreydi sanırım, bir fotoğrafı hiç unutamam, milletvekilleri, parti yöneticileri ağzı kulaklarında ama bir yandan da büyük bir şaşkınlıkla tribünlere bakıyorlar. Eşbaşkanlar yeni tutuklanmış, parti üzerindeki baskı tavan yapmışken kongredeki muazzam kalabalık ve coşkunun herkesi şaşırttığı çok belli. Ama kongre böyle bir şey işte, kalıpları bozuyor her zaman, ayarları değiştiriyor.
Salon ve salonun dışı bir kez daha bunu yapıyor ve “HDP bir bina değil, bir dükkan değil” sözünün doğruluğunu kanıtlıyor. Çok açık ve hiç tereddütsüz yazmak gerekiyor; halk meydan okuyor! Halk, altını çizmek lazım, iktidara, sen ne yaparsan yap, ben buradayım diyor ve bunu hem büyük bir öfkeyle hem de şenlikli bir yoldan yapıyor. Daracık tribün boşluklarına halaylar sığıyor, oraları dar bulanlar ve salona giremeyenler ise dışarıdaki büyük ekranların önünde halaylara devam ediyor.
Eşbaşkanların salonda tur atarak halkı selamlama faslı coşkuyu iyice artırıyor, sanki biraz da bir tür ‘vefa’ duygusu yayılıyor ortaya. Ama en yüksek desibel, kürsüden “Şu bize mecalleri kalmadı diyen adama bir cevap verelim” denildiğinde yakalanıyor, bütün bayraklar dalgalanıyor. Cezaevlerinin nasıl gerçekten açık bir yara olduğu ise kongrenin her anında hissediliyor. Öyle ki, konuşmalarda cezaevi sözcüğünün geçtiği her an salon büyük bir öfkeyle ayağa kalkıyor.
Ve elbette İmralı… Öcalan’ın adının geçtiği her an salonu hareketlendiriyor ve konuşmalar ancak sloganın susmasından sonra devam edebiliyor.
Bütün bunların da ötesinde, belki de kongreye gerçek anlamını veren şeyi ise iki yıl önce de görmüştüm. Önergeler ve kararlarda oy kullanma hakkı salonun ortasında bir yerde bulunan delegelere ait aslında ama her oylamada aynı şey oluyor ve bütün salon oy kullanıyor! Zaten insanlara iki giriş olduğunu, delegelerin bölümüne herkesin giremeyeceğini anlatmak da zor oluyor: E, n’olmuş ki!
Komik görünüyor ama değil. Hukuki anlamı olmayan bu davranışın politik bir anlamı var; halk partinin kendisine ait olduğunu söylüyor böylece.
Bu, açık bir meydan okuma! Tutuklu yöneticileri tutuksuz olanlardan fazla olan bir parti, kongre yapıyor ve halk açık bir yanıt veriyor: Devam edin! HDP biziz ve buradayız!
Anlayan anlar, anlamayan kendi bilir!