Haydar Ergül
Son dönemde Kürtlere ilişkin yazıp çizenler artmaya başladı. Yine partilerin Kürdistan kent ziyaretleri sıklaştı. Buradan hem iktidar hem de muhalefetin kimi arayışlarının olduğu anlaşılıyor. Ancak bu arayışların kamuoyuna yansıtılış biçimi, ağırlıklı olarak seçimlerde Kürtlerin oyunu almayı gaye ediniyorlar. Seçim gündemli bir algı oluşturulmaya çalışılıyor. Hemen her sorunun çözümünü seçimler sonrasına ertelemek için görünmez kılmak isteniyorlar.
Başta seçimler olmak üzere hemen her sorunun çözümünde Kürtler temel rol oynamıştır. Yaklaşık bin yıllık Kürt-Türk ilişkilerinden bu rahatlıkla anlaşılmaktadır. Osmanlının doğuşu, oluşumu ve büyümesinde (egemenler arası ittifak olsa da) bu ilişkinin oluşturduğu diyalektik sonucu gerçekleşmiştir.
Yine Ankara’da ilk meclisin toplanması, Erzurum ve Sivas gibi kongre ve diğer toplantılarda Kürt-Türk ilişkisi tarihsel diyalektiğe uygun olduğundan gerçekleşmiştir.
Ancak 1923 Lozan antlaşması sonrası tarihin oku inkara doğru kırılması sonucu, asıl sorunların oluşumu ve çözümsüzlükler dönemini başlatmıştır. Esasında oluşturan tekliğe dayalı ulus-devlet stratejisinin pratikleşmesidir. Türklük dışında farklı ulusal kimlik ve inançların ret ve inkâr edilmesidir. Sadece Kürtlük inkâr edilmemiş, Lazlar, Çerkesler gibi otuzu aşkın kimliğin inkârı söz konusudur. Fakat diğer etnik kimlikler büyük oranda asimilasyon sonucu Türkleşmiş, çok sayıda değişik nedenlerden ötürü Kürtler varlığını sürdürdüler ve özgürleşme arayışlarını devam ettirdiler.
Bu zaman içinde Türk egemeni bölüneceğiz paranoyasını üretti; didişme, çatışma, savaş düzeyine ulaşan pratikler sonucu içine kapanmış, bütün çaba ve enerjisini asimilasyon üzerinde yoğunlaştırmış, insan ve kaynakları buraya harcamıştır. Çok zengin bir toprak üzerinde yaşanmasına karşın bir türlü yoksulluk sarmalından çıkılamamıştır. İktidarın zihinsel işleyişi toplumsal varlıkların tekraren aynı pratiklerden nemalanmanın dışında farklı düşün, duruş yaklaşımları şeytanlaştırarak toplumları parçalama, parçalanmışlıklardan beslenmedir. Bu durum Osmanlı’nın son dönemine ve sonuçta parçalanıp tarihe havale olmasına oldukça benzerlikler taşımaktadır. Oluşan iç ve dış konjonktür Osmanlı’nın 1918 dönemini andıran epey done içeriyor.
Libya’dan Suriye’ye ve Irak’ı da içene alıp Kafkasya’ya kadar uzanan büyük bir coğrafya üzerine yayılan askeri konumlama ve hedeflenme; başta Kürt sorunu olmak üzere oluşan ağır toplumsal sorunları askeri zorla çözme amacından kaynağını almaktadır. Bu konumlama içte ekonomik kaynakları tüketen, milliyetçi zihniyeti besleyen, dışta hemen herkesi düşman gören ve kutuplaşmış-karşıtlaşmış toplukların oluşumuna götürmüştür. Zihinsel katılaşma, ezberleriyle konuşan, kamplaşan oluşumların her biri kişilere bağlı davranışlar sergilemektedir. Bu yapılardan çözümleyen düşünce çıkmaz, ancak çatışan yapılar olur. Başta ekonomik kriz olmak üzere bütün toplumsal çelişki ve çatışmaların zemini budur. Merkezileşme, otoriterleşme ve tek adam yönetiminin kaynağıdır bu. Devletin yapısal krizinin ve yönetememe halinin kaynağıdır, bu durum.
Gerek cumhur gerekse millet denen ittifakların Kürt sevdaları bu krizi kendi meşrepleriyle aşma yönelim ve pratikleri olmaktadır. Seçimleri kazanıp devletin bu yapısal krizini aşabileceklerini düşünmektedirler veya hayal etmektedirler. Seçimi almak için de başta Kürtler olmak üzere demokratların oyu gerekmektedir. Kürtler hangi tarafa meyil ederse o taraf kazanacaktır. Kürt’ün gerçekliğini görmeden desteğini talep etmek garabetleri buradan oluşmaktadır. Ancak belirtmeye çalıştığım sorunun temel zeminini görememekteler ve görmek istememektedirler. Her iki halde de gerçek çözümler çıkmaz.
Seçimler çözüm olmaz, olsa olsa geçici ertelemelere kısmen yol açar. Ancak sonrası daha ağır sonuçlara götürür. Tam bir yıkımın ve ağır kayıplardan kurtulmanın yegâne yolu, başta HDP olmak üzere demokrasi güçlerinin bu kapandan çıkmak için daha cesaretli ve direngen birlik, demokratik eylemlik içinde olmak durumundadırlar.
PKK Lideri Öcalan üzerindeki tecrit kırılır mı beklentisine girmeden, bu konu üzerinde yaratılmaya çalışılan spekülasyonlara takılmadan toplumsal demokrasiyi genişletme, yayma ve örme ile başarı gelecektir. Öcalan üzerindeki tecridin kırılması değil, spekülasyonları aşmak için fiziksel özgürlüğü olmalıdır. Bu durum demokratik yapıların oluşumu ve gelişimini sağlayan önemli bir zemin olmaktadır.