Ankara JİTEM Davası’nda 1993 Aralık ayında gelen uzi marka silahlardan 10 tanesinin kayıp olduğunu ve sonraki tarihlerde dava dosyasındaki cinayetlerin yaşandığını dile getiren avukatların talepleri reddedildi. Dava ertelendi
Ankara ve çevre kentlerinde 1993-1996 yılları arasında Altındağ Nüfus Müdürü Abdülmecit Baskın’ın da aralarında olduğu 19 kişinin siyasi fikirlerinden dolayı infaz edilmesine ilişkin açılan JİTEM Davasının ikinci duruşması Ankara 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.Duruşmaya Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) Ankara Şube
Eşbaşkanı Şevin Kaya ve Fevzi Korkmaz, İnsan Derneği (İHD) Merkez Yürütme Kurulu Üyesi Nuray Çevirmen, İHD Ankara Şube Eşbaşkanı Sevil Turgut, Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) yöneticilerinin yanı sıra müdafi avukatlar ve müşteki Eren Baskın katıldı. Duruşmada sanık avukatları da yer alırken, duruşmaya sivil polisin silahıyla girmesi dikkat çekti.
Kimlik tespiti ile başlayan duruşmada Emniyet Genel Müdürlüğü’nden gelen yazı okundu. Emniyet Genel Müdürlüğü’nden gelen yazıda, 22 Eylül 1994’te 150 adet, 15 Kasım 1994’te 280 adet Uzi marka silahın teslim alındığı belirtildi. Emniyet Genel Müdürlüğü, hibe edilen silahların 1993 sonundan itibaren gönderilmeye başlandığını bildirdi
Ankara ve Antalya’ya gönderildi
Emniyetten gönderilen yazılara göre, Susurluk hükümlüsü olan ve halen Susurluk-JİTEM dosyasındaki cinayetlerden de yargılanan dönemin Özel Harekat Başkan Vekili İbrahim Şahin, Türkiye’ye farklı tarihlerde, toplam 25 seferde fıçı ve kasalarda sokulan silahların sayılmasına izin vermedi. Resmi yazıyla, silahların hemen özel harekata gönderilmesini istedi. Bir bölüm silahlar özel harekatın Ankara Gölbaşı, bir bölümü ise Antalya’daki tesislerine gönderildi. 2000 tarihli bilirkişi raporuna göre, Şahin ve adamları, silahları, sayım yapılmamış olmasına rağmen kullanmaya başladı.
Uziler’in, sayım yapılmadan kullanıldığı emniyetin yazılarıyla netleşti. Bununla birlikte, emniyet yazıları ve eski dosyalar, 10 Baretta marka silahın da kayıp olduğunu ortaya koydu. Bu silahlardan biri, Çatlı’nın öldüğü Susurluk kazasında çıktığı bilgileri yer aldı.
Kutular açılmadı
Gelen evrakın okunması ardından söz alan avukat Sertaç Kamil Ekinci, bir önceki celse Ankara 6. Asliye Ceza Mahkemesi’nden gelen evrakların aynı zamanda uzilere ait bilgilere de yer verdiğini dile getirdi. Mahkemeden gelen evraklarda 1994 yılının Haziran ayında uzilerin kaydedilmeye başlandığını belirten Ekinci, “Aynı tarihlerde işlenen cinayetler var” dedi. Ekinci, “Ankara 6. Asliye Ceza Mahkemesi’nden gelen evraklarda uziler de vardır. Uzi’ler 1993’ün Aralık ayında Türkiye’ye giriyor. Dosya sanıklarından İbrahim Şahin talimatıyla kutular açılmadan Antalya’daki kursa gönderiliyor. Haziran ayında Ankara Gölbaşı’na gönderiliyor. Kayıp olan 10 barettadan biri Susurluk kazasında ortaya çıkıyor. O dönemde Korkut Eken’e teslim edilen ve geri dönmeyen silahlar var. 1993 Aralık ayında 100 uzi geliyor ve bunların 10 tanesi de kayıp, 90 tanesi kayıtlara geçiyor. O tarihte işlenen cinayetler var ve bu da kayıp uzi’ler ile cinayetler arasında bağı gösteriyor. Çünkü cinayetlerde uzi marka silahla işleniyor. Uzi silahlarının muayenesinin önemli çünkü katledilen Yusuf Ekinci ve Behçet Cantürk cinayetinin kriminal raporu var. Bütün bunları üst üste koyduğumuzda sanıklar üzerinde makul şüphe kuvvetleniyor” dedi.
‘Eğitim gören polis kim?’
Antalya’da Özel Harekat polislerin eğitim gördüğü şubeye uzilerin gönderildiğini aktaran Ekinci, “Antalya da eğitim gören polisler kim? Bunların sorulması gerekiyor. Ankara 6. Asliye Ceza Mahkemesi’nde bulunan diğer eklerde istenilmesi gerekir. Antalya Özel Hareket polislerin Ocak-Mart 94 yılında eğitim görmüş” ifadelerini kullandı.
Ekinci, Ankara 6. Asliye Ceza Mahkemesi’nde bulunan ek deliller ve bilirkişi raporunun istenmesini, Antalya Özel Harekat Polis merkezinde eğitim gören polislerin kimler olduğuna dair müzekkere yazılmasını talep etti.
Söz alan bir diğer dava avukatı da “Samanlık içerisinde iğne alıyoruz. Kayıp silahlar var. İşlenen cinayetler de kullanılan silahlar uzidir. İsrail Devleti tarafından hibe edilen uzi silahlara dair baristik raporları varsa Adalet Bakanlığı aracılığıyla isteyelim” diye belirtti.
Mahkeme başkanı kararını vermiş
Söz alan Van Barosu Yönetim Kurulu üyesi Turan Ece, beyanlarının SEGBİS ile kayıt altına alınmasını istedi. Mahkeme başkanı, “Bir sonraki celse esas hakkında beyanları alacağız, o zaman kayıt altına alınacak” dedi. Mahkeme başkanının sözlerine avukatlar “Biz gidelim o zaman” diyerek, tepki gösterdi.
Konuşmasını sürdüren Avukat Turan Ece, Van Barosu adına de davaya katılma talepleri olduğunu dile getirdi. Dava dosyasında yer alan 19 maktulün Kürt olduğunu ve cinayetlerin siyasi saikle işlendiğini ifade eden Ece, “Katledilenlere 24-25 yıldır adalet sağlanmıyor. Basit sıradan mahalle cinayetinde adalet mükemmel işliyor. Tüm sonuçlarla adalet tecelli ediyor. Ama bu dosyada bir türlü adalet sağlanamadı” dedi.
İddia makamı ise Van Barosu’nun yaşanan olaylardan doğrudan maddi zararı olmadığını belirterek, katılma talebinin reddine karar verilmesini istedi.
‘Bu ceza hukuk davası mı?’
Ardından söz alan dava avukatlarından Yusuf Alataş, dosyada sürekli aynı noktaya gelinmesinden sitem etti. “Bu ceza mı hukuk davası mı?” diye soran Alataş, “Hukuk davasında taraflar iddialarını kanıtlamakta sorumludur. Ceza davasında ise bir sanık bir de kamu adına iddia makamı vardır. Bu dosyada asıl taraf iddia makamıdır. Ben açıkçası kamunun burada olduğunu hissetmedim. İddia makamı ne düşünüyor. Gelen belgeleri incelemiş mi? Biz kamuyu temsil eden iddia makamının yardımcıları gibiyiz ama biz iddia makamı gibi davranılıyor” dedi.
‘Yargılama yapılıyor’
Mahkeme heyetinin dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesi’nde bozulması ardından ilk duruşmada “bozulma kararının yanlış olduğuna” dair kararını açıkladığını hatırlatan Alataş, “Mahkeme heyeti hala aynı düşüncede midir? İstinaf kararının hukuka aykırı olduğunu düşünüyorsa neyin yargılanmasını yapıyoruz? Taleplerde bulunacağız, siz bir kısmını kabul edeceksiniz. Belgeler gelecek ama kararınız değişmeyecekse ne anlamı var. Bu dava 2013’te açıldı. Aradan 9 yıl geçti, ne yapılmış. Bir yıl 3 ay kalmış zamanaşımı. Siz bugün karar verseniz de hukuki süreçlerde zamanaşımına girecek. Mahkeme gerçeği araştırdı diyebilmeyi çok istiyoruz” şeklinde konuştu.
‘Ayışığının kimliğini açıklayın’
Dosyada bulunamayan gizli tanık Ayışığı’na da değinen Alataş, ekledi: “Gizli tanık Ayışığı niye bulunamıyor. İstediğin zaman devlet olarak buluyorsun. Sırada mahkemede dinlemeye gelince bulunamıyor. Bulunamıyorsa ismini açıklayın. Niye bulamıyoruz. Biz size farazi karar verin demiyoruz. ‘Mış’ gibi yargılama yapmayalım. Ben üzülüyorum, mahkeme heyeti üzülmüyor mu?”
Mahkemeden itiraf
Araya giren mahkeme başkanı, “Ben 33 yıldır bu işi yapıyorum. BAM’ın bozduğu berat kararına tepkim yok. Bu davanın Yargıtay’da olması gerekiyordu. BAM kendisi işlem yapabilirdi, yapmadı. Olayları çıkarmak ben beraatın bozulmasına değil. Bozmaların kendisi yapabilirdi. Sizin istediğiniz belgeleri istemeye kalksak iki yılda gelmez siz de biliyorsunuz. Zamanaşımı da dolar. Biz bunu Yargıtay’ın gündemine o yüzden gönderdik. Ben de üzülüyorum” sözlerini sarf etti.
Ardından söz alan avukat Sertaç Kamil Ekinci, “Biz aptal mıyız? Beraat kararı vermeseydiniz? Bizde çok üzülüyoruz. Yasa dışı teşekkülden ceza almış ama zamanaşımına uğramış. Uziler kayıp araştırmayalım mı?” diye karşılık verdi.
‘Burada devletin kendisi yargılanıyor’
Delilere dair savunmasını sürdüren avukat Yusuf Alataş, “19 kişinin öldürülmesi söz konusu iken sanıklardan birinin hastalık bahanesiyle sorgusu yapılıyor ve iddia makamı soru sormuyorsa, iddia makamı sanığı duruşmadan vareste tutulmasını talep ediyorsa bunca yılın yargıcısınız, bu normal yargılama prosedüründe ne anlama geliyor? Savcı tek soru sormuyor. İddia makamı savcıları değişiyor ama tutum değişmiyor. Siz bizim yerimizde olsanız ne yaparsınız. Bu davada yargılanan devletin ta kendisi sanıklarda buna güveniyor. Derin devlet yargılanıyor ve derin devlette hala iş başında. Dava da sonuç çıkmayacağı görünüyor en azından mahkeme; ‘Elimden geleni yaptım’ diyebilir. Bunu bekliyoruz. Hiç olmazsa deriz ki mahkeme elinden geleni yaptı” diye belirtti.
‘Cezasız bırakma arayışı var’
Duruşmaya Diyarbakır Adliyesi’nden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile bağlanan avukat Mehmet Emin Aktar da, şunları söyledi: “Yargılamanın temel sujesi sanıktır. Bu yargılama başından beri sanıksız yürütülmektedir. Mahkemenin sanıkları duruşmada vareste tutmakta ısrar etmesi ve sanıksız bir yargılama yapması cezasız kalacaklarına delalet etmektedir. Bu dosyada katilleri aranan en eski dosya öldürülen Mecit Baskın’dır. 29 yıl geçti. Devlet 29 yıl boyunca yaşam hakkından sorumlu olduğu yurttaşın katilini ortaya çıkaramadı. Bu sadece delillerin elde edilmemesiyle açıklanamaz, bu bir cezasız bırakma arayışıdır.”
‘Adil yargılama istiyoruz’
Son olarak söz alan avukat Nuray Özdoğan da, dava sanıklarından İbrahim Şahin’in ve diğer sanıkların bir sonraki celse duruşmada hazır edilmesini, kaldırılan adli kontrollerinde yeniden konulmasını talep etti. Özdoğan, “Ağır insan hakkı ihlali olması nedeniyle dava zamanaşımına girmeyecek suçlar olmasına rağmen mahkeme ve savcıların tutum ve kararlarının dosyanın zamanaşımı sürecine girmesine katkı sağlamıştır. Yargı makamlarının bu suçları aydınlatma sorumluluğunu gözeterek etkin ve adil bir yargılama yapmasını istiyoruz” dedi.
Mütalaasını açıklayan iddia makamı maktul ve yakınlarının avukatlarının taleplerinin reddine karar vermesini istedi.
Ara kararını veren mahkeme heyeti, Van Barosunun katılma talebi ile avukatların kovuşturulmanın genişletilmesine dair taleplerinin reddine karar vererek, bir sonraki duruşma esasa ilişkin beyan alınacağını belirtti. Heyet, duruşmayı 16 Eylül’e erteledi.
ANKARA