Erol Katırcıoğlu
Çadır devleti değiliz belki ama yerleşik bir toplumun devleti de değiliz. Onun için, sanki buraya yeni gelmiş ve birazdan da başka bir yere göçecekmiş gibi davranan bir toplumuz. Devletimiz de ona göre biçimlenmiş. Her yere bayrak dikmemiz de dağlara “Ne mutlu Türküm diyene” yazmamız da bu nedenle.
Bu ülkede birileri etnik kökenleri Türk olmayan insanları Türk olarak görmek istiyor.
Bu ülkede birileri ana dilleri başka olan insanların Türkçe konuşmalarını istiyor.
Bu ülkede birileri inançları Sünni İslam olmadığı halde onların Sünni İslam olmalarını istiyor.
Peki ama neden?
Bu ülke sınırları içinde yaşayan insanlar olarak çok-kimlikli bir Osmanlı toplumunun bakiyesiyiz. Onun için bu ülkede yaşayan herkes bütün çok kimlikli toplumlarda olduğu gibi farklı etnik ve inanç özelliklerine sahip.
Ne var bunda?
Neden bu farklılıklarımızla birlikte pekala barış ve huzur içinde yaşamayalım?
Bizi engelleyen ne var?
En çok da bu çok-kimlikli toplumun tek-kimlikli bir toplum gibi davranmasını isteyenlerin yarattığı baskılar tabii ki Kürtlere. İstiyorlar ki Kürtler Türk olsunlar. Bu isteğin saçmalığı kendilerine de öyle geldiği için “Kürtler, Kürt kökenli vatandaşlarımızdır” demeyi tercih ediyorlar. Yani Kürtleri “vatandaş” kelimesinin içine atınca görünür olmaktan çıkarmış gibi oluyorlar. Bu ülkede bütün “vatandaşlar” özgürdür demek Kürt sorunu yoktur demektir.
Kimileri de, “Kürtler kardeşimizdir” demeyi tercih ediyorlar. Bu da Kürtlerin varlığını kabul eden ama onları ancak “kardeş”, yani “küçük”, yani “söz dinlemesi gereken kişiler” kategorisinde görmek isteyen bir yaklaşım.
Her neyse. Bu ülkede farklı etnik gruplar var ve bunların içinde en kalabalık olanları da Kürtler. Onun için de onların biz Türk değiliz, biz Kürdüz, anadilimiz ve kültürümüz farklı haykırışlarını, Kürtleri Türk olarak görmek isteyen zevat tarafından duyulmuyor. Daha doğrusu duyulmak istenmiyor.
Efendim Kürt kökenli vatandaşlar vatandaşlarımızdırlar. Onlarla bir sorunumuz yoktur. Sorun ayrılıkçı Kürtlerin varlığıdır. Türkiye’den bir toprak parçası koparıp ayrı bir devlet kurmak isteyenler onlardır. Savaşımız onlarladır, diyenler az değildir.
Peki hiç akla gelmiyor mu, Kürtler neden ayrılmak istesinler ki? Pekala bu topraklarda, bundan önce yüzlerce yıl birlikte yaşamış bu iki halk yeniden birlikte yaşamaya neden devam etmek istemesin ki?
Ya da tersten soralım Türkler ne yaparlarsa Kürtler yüzlerce yıl birlikte yaşamış oldukları Türklerden ayrı yaşamayı arzu ederler?
Bence bu soru bugün Kürt sorunu dediğimiz sorunu anlamak için önemli.
Eğer siz egemen bir ulus olarak Kürtleri yok sayar, onları dillerini kullanmaktan, kültürlerini yaşamaktan men etmeye çalışır, onların Türk olmalarını ya da “küçük kardeş” gibi davranmalarını isterseniz onlar bunu yapmayacaklardır. Yapmayacaklardır çünkü onlardan bunları istemek onur kırıcıdır, haysiyet kırıcıdır. Tıpkı bir Türk’ten ya da bir Çerkes’ten, Türk olmamasını, Çerkes olmamasını istemek nasıl onur kırıcıysa öyle.
Bunu anlamak o kadar mı zor?
Tabii ki değil.
Ama Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yöneten akıl böyle düşünmüyor. Çünkü bu aklı temsil eden siyasilerin ve güç odaklarının kurdukları tezgahların bozulması anlamına geleceğinden Türklerle Kürtlerin, Sünnilerle Alevilerin birlikte barış içinde yaşama olasılıkları yani barış bir türlü gerçekleşemiyor.
Onun için palavralara karnımız tok! Bir avuç tefecinin, bezirganın, sermayedarın arzusudur savaş. Türkler de Kürtler de savaş değil barış istiyor. Ve üstelik hemen şimdi!