Berna Çelik – HDP İzmir İl Eşbaşkanı
Salonda kadınların öfkesi patlamıştı. “Eğitimini Minbiç’te aldı, Minbiç’te eğitim alan bir katildir. Bu kadar sakin soru soramazsın, katile katil gibi davranın. Bu adam IŞİD’den eğitim aldı” diyen kadınların öfkesi erkek yargıyı yargıladı
Eminim bu coğrafya da doğan, büyüyen, nefes alan her canlının DENİZ’e dair kuracak bir sözü, yansıtacak bir görünümü, konuşturacak bir özelliği, benzetecek bir duygusu vardır illa ki. Biliriz bu ülkede deniz demek direniş demektir, mücadele demektir ve yine biliriz yaşamı uğruna ölecek kadar sevenlerin DENİZ’e yüklediği anlamı.
POYRAZ’ın soğukluğu işte bu anlam ile yerini sıcaklığa bırakır. Bu sıcaklıktır, bu birlikteliktir bu yazıyı yazdıran. Deniz Poyraz’ı yazdıran…
Geçmişi mücadele ve direniş ile geçen halkların tarihinde neredeyse her günün bir anlamı vardır. Tıpkı 17 Haziran gibi. Deniz Poyraz’ın İzmir il binamızda tetikçiler eliyle katledilişi gibi. Bir de o tarihlerin şöyle bir okuması vardır. Her anma tarihi aynı zamanda anılan kişinin mücadelesinin zaferle taçlanacağı güne kadar direnişten asla vazgeçilmeyeceği sözünün verildiği tarihtir.
Fehime annenin o gün “Bir Deniz gider bin Deniz gelir” sözü işte tam da buna tekabül eder.
Deniz Poyraz’ın katledilişinin birinci yılı anısına…
17 Haziran 2021 tarihinde İzmir il binamızda eli kanlı bir tetikçi tarafından Deniz katledildi. Tetikçi aylar öncesinden tüm teçhizatları ile hazırlıklarına başlamış. Elbette ki hedef sadece Deniz değildi. Büyük bir katliam gerçekleştirmek istemişti. Katil bizzat bunu kendi sözleriyle itiraf etmişti. Deniz’i tek görünce sinirlenmiş hırsını duvarlardaki direniş ve mücadelenin öncüsü olanların fotoğraflarından almış. Ve sonrası hepinizin malumu… “İsmin ne abicim…?” Mahkemelere etrafında etten duvar örülerek getirilen, sırtı sıvazlanan, Deniz’in ailesine, duruşmayı takip eden mücadele arkadaşlarına her türlü hakareti etme cesaretini gösteren bir tetikçi… Gücünü nerelerden, kimlerden aldığı da yine hepinizin malumu…
Ama onlara da malum olan, olacak şeyler de var. Nasıl mı? Bunu en iyi Deniz’i ve mücadelesini dilim döndüğünce kalemim yettiğince anlatarak belki söyleyebilirim. Ne söylesem eksik ne yazsam yarım kalacağını bilerek.
Kürt ve kadın olduğu için evini, köyünü terk edip İzmir’e yerleşmek zorunda kalan binlerce Kürt ailesinden sadece birinin kızı. Bunun için ağır bedeller ödeyen ama direnmekten asla vazgeçmeyen Deniz. Güne gülüşü ile başlayan ve o enerjisini her yere yayan Deniz. “Hadi gerilme bir kahve yapayım da içelim” diyerek sohbeti ile yoldaşını rahatlatan. Özgürlük mücadelesinde yaşamını yitiren yoldaşının fotoğrafını hıçkırıklara boğularak taşıyan mücadele sözünü yineleyen Deniz. Her bir fotoğraf karesinde duygusunu o kadar güzel yansıtmış ki kemanlı fotoğrafı, zafer işareti ile her şeye inat gülümsediği fotoğrafı ve buradan daha sayamayacağım binlerce karede var olan bundan sonra da olacak olan Deniz. Ancak son bir fotoğraf var. O fotoğraf Deniz’in değil, Deniz’in katledilişine göz yumanların, onay verenlerin fotoğrafı.
Deniz Poyraz, “İstanbul Sözleşmesi Yaşatır” diyerek sözleşmenin feshedildiği tarih sonrasındaki ilk üç ayda yaşamını yitiren kadınların isimlerinin yer aldığı pankartımızın arkasında katledildi…
Acımız, öfkemiz büyük ama isyanımız daha büyük. O gün bizler için dili, kimliği, inancı, kültürü ne olursa olsun kadınların bir arada isyanını hep birlikte haykırdığı ve direnişten başka bir yolun olmadığını bir kez daha gösterdiğimiz bir gündü. Deniz’i binlerce kadının omuzunda “Deniz Poyraz isyanımızdır” sloganlarıyla sonsuzluğa uğurladık. Cenaze töreni çok güçlü bir sahiplenme ile gerçekleşti. Cenazeye katılan kadınlar, kurum temsilcileri tek tek söz kurarak bu katliamın halkların, kadınların birlikteliğine eşitlik ve özgürlük mücadelesine yapılmış bir katliam olduğunu vurguluyordu. Kadınlar bir an olsun onun için kurulan taziye çadırından ayrılmadı. Kimse misafir değildi, yani demem o ki tüm kadınlar ev sahibiydi.
Başta İzmir olmak üzere ülkenin dört bir yanından “Deniz Poyraz isyanımızdır” diyerek alanlara, meydanlara akan kadınlar bu katliamın hesabını sormaktan asla vazgeçmedi. Özellikle ilk duruşmada İzmir Adliyesinin önünde toplanan kadın aktivistler, hukukçular, sivil toplum örgütlerinin kadın yapıları, siyasi partilerin kadın yapıları duruşma salonunda en ön sıralarda yerini aldı. Ve katilin gözünün içine bakarak hesap sordu. Duruşma salonunda ise tam bir yargı tiyatrosu oynanmak istendi. Mahkeme başkanının katile eğitim durumunu sorması ve “lise eğitimi” aldı demesi üzerine olmuştu her şey. Salonda kadınların öfkesi patlamıştı. “Eğitimini Minbiç’te aldı, Minbiç’te eğitim alan bir katildir. Bu kadar sakin soru soramazsın, katile katil gibi davranın. Bu adam IŞİD’den eğitim aldı” diyen kadınların öfkesi erkek yargıyı yargıladı.
Kadifekale’den, Amed Surlarından Deniz Poyraz pankartları indirilerek her yer deniz her yer direniş oldu. Doğduğu köyde kadınlar Deniz olup aktı. Dört bir yandan dilek fenerleri uçurularak Deniz’e gönderildi. Doğan çocuklara Deniz Poyraz adı verilerek yeni yaşamlarda yeşerdi. Şairler şiirlerini onun için yazdı. Yazarlar kitaplarını ona atfetti. Ressamlar onu ve mücadelesi resmetti. Sanatçılar şarkılarını ona söyledi. Genç kadınlar onun adına turnuvalar düzenledi. Kongre ve konferanslarımız ona atfedilerek gerçekleştirildi. İl, ilçe binalarımızın kadın odalarına Deniz Poyraz adı verildi. Ve kadınlar direniş alanlarının her anında Deniz Poyraz isyanımızdır demekten bir an olsun vazgeçmedi. 8 Martlar, 25 Kasımlar ona atfedilerek bir kez daha “Her yer Deniz, her yer direniş” dendi.
Bugün katledilişinin üzerinden tam bir yıl geçti. Acımızın, öfkemizin, direnişimizin büyüyerek DENİZ olup aktığı mücadele ile dolu bir yıl. Bugün Deniz bir kez daha küllerinden yeniden doğdu.
Anısına saygıyla, özlemle…