Kadınların barış mücadelesi toplumda radikal değişimleri hedefleyecek; savaş ve çatışmada ısrar eden tarafların geniş kitleler karşısında maskelerini düşürecek kadar cesaretlidir
Savaşların ve çatışmaların öne çıkarılan nedenleri din, toplumsal kurtuluş, milli güvenlik, terörle mücadeledir. Burada sermayenin, ayrıcalıklı zümrelerin çıkarları, iktidarcı anlayışın etkileri az konuşulur. Oysaki birçok hakikat buralarda gizlidir. Din-mezhep çatışmalarıyla, güvenlikçi politikalarla gerçeğin üstü örtülür. Emperyalizmin ve sömürgeci anlayışın ürünü olan savaşlarda her zaman aynı örtü kullanılır.
Savaşların ve çatışmaların yaşandığı bölgelerde milliyetçilik, ırkçılık, cinsiyetçilik had safhaya çıkar. İktidarların yolsuzlukları, hayat pahalılığı, özgürlüklerin kısıtlanması, iktidar koltuklarının korunması için ölümlere göz yumulur. Bayrak kuşanarak, insan kanıyla beslenilir. Buradan toplumsal itirazların yükselmesine karşın başarı ve kahramanlık hikâyeleri yazmak istenir. Tabi ki bu hikâyelerin de başrolü erkeklerdir.
Savaş ve militarizm erkek karakterlidir
Savaşlara ve militer yapılanmaya sermayenin ve iktidarların sahibi olan erkekler karar verir. Ordular tamamen erkek egemen sistemin iktidarcılığıyla yoğrulur. Toplumsal yapılar da buna göre şekillendirilir. Çünkü toplumsal cinsiyetin iktidarla ilişkisi yaşamın her alanında militarizmi yeniden ve yeniden üretir. Savaş, fetih, zafer gibi duygular erkeklerin “üstün cins” olma hislerini depreştirir. Bilinçleri bu çerçevede şekillenir, duyguları da eşitlenir.
Savaşlarda işgalci güç, işgal ettiği kesim arasında erkek-dişil denklemi kurar. İşgalci, işgale maruz kalan kesimin toprağını, bütün varlıklarını, kadınları, erkekleri, çocukları dişil olarak görür. Sömürgeci, erkek egemen sistemin iktidarcı anlayışı, savaş mağdurları üzerinde insanlık dışı ne varsa hepsini yapmayı hak görür.
Savaş hem can alır hem de ekmeği küçültür
Savaşın her anlamda maliyeti oldukça yüksektir. En önemlisi insanları ve diğer canlıları hayattan koparır. Oysa yaşamdan öte bir şey olmadığı için yaşam hakkı en temel haktır. Gerisi lafügüzaftır. Savaş aynı zamanda kadın ve çocuklar için göç, taciz, tecavüz, yalnızlık demektir. Yaşam alanlarının yakılıp yıkılması, onlarla beraber insanı insan yapan yaşanmışlıkların üzerine bombalar yağması demektir.
Savaş; ülke kaynaklarının tanka, topa, yeni zamanlarda kimyasal-nükleer-biyolojik silahlara yatırım yapmaktır. Yani ekmeği küçültmek, aşı azaltmaktır. Mesela Türkiye’nin güvenlikçi politikalara ve Kürt halkıyla savaşa ayırdığı bütçe Türk’ün ve bütün yurttaşların boğazından kesilerek sağlanıyor. Savaş herkes için yoksulluk demektir.
Savaş karşıtlığı, toplumsal cinsiyetle hesaplaşmayı gerektirir
Kadın bilincini yoğuran, geliştiren feminizm savaşa ve militarizme karşı barışın ve demokrasinin inşa edilme olanaklarını gösterir. Her kadın savaş karşıtı olmayabilir. Toplumları etki altına almış, biçimlendirmiş erkek egemen sistem kadınları da kamplaşmaların bir parçası yapar. Örneğin Türkiye’de Barış Anneleri’ne karşı sistem asker annelerini örgütledi. Annelik duygusunu, gözyaşını yarıştırmak istedi. Oysa Barış Anneleri herkes için “barış” dedi/diyor. Asker annesi de gerilla annesi de ağlamasın diye yola çıktılar.
Savaş karşıtlığı sömürgeci, iktidarcı, milliyetçi, ırkçı anlayışla hesaplaşmanın yanı sıra toplumsal cinsiyetle hesaplaşmayı gerektirir. Savaşların yeniden yükseldiği bu dönemde, birbirini besleyen bu çarkı parçalamak kadınların ve bütün insanlığın kurtuluşunun önünü açar.
Kadınlar enternasyonalist bir barış hareketini inşa edebilir
21’inci yüzyılda Ortadoğu ve Afrika coğrafyasında savaşlar ve çatışmalar hiç kesilmedi. Emperyalist güçler çoğu zaman “iç savaş ve çatışmalar” diye tanımlanan süreçlerin de kışkırtıcısı ve yönlendiricisi oldu. Kapitalizmin çoklu krizlerinin yansıması olarak savaşların, nükleer tehditlerin yükseldiği bir dönemden geçiyoruz. Rusya’nın Ukrayna işgaliyle savaş batıya kaymış durumda.
Bunu tersine çevirmenin yani bölgeyi ve dünyayı yok edebilecek savaşları durdurmanın yol ve yöntemlerini bulmalıyız/bulabiliriz. Dünyada çok önemli barış girişimi inisiyatifleri var. Onların deneyimlerini yeniden inceleme, kendi öz deneyimlerimize yeniden dönüp bakmaya ve günümüz koşullarının acil görev haline getirdiği barışı inşa etme bilincini ve pratiğini güçlendirmeye ihtiyacımız var.
Savaşlarda ve çatışmalarda zararı veren ülkenin/topluluğun yurttaşlarının, zarar gören tarafın yanında olması oldukça önemlidir ve etkilidir. İsrailli kadınların, Filistinli kadınlarla yan yana gelerek barışı haykırması, bunun mücadelesini vermesi oldukça anlamlıydı. Türkiye’de 40 yıldır devam eden Kürt sorununda en yakınlarını kaybeden Kürt kadının kayıplarına rağmen barıştaki ısrarı; Türk ve Türkiyeli kadınların Kürt kadınlarıyla dayanışması çok kıymetli. Bu tarzı daha da büyütüp, etkili bir hale getirebiliriz.
Barış pasif değildir
“Savaş aktiftir, dinamiktir, kahramanlıktır. Barış edilgendir, pasiftir” algısı koca bir yanlıştır.
Toplumsal cinsiyet anlayışı kadının “annelik, kız kardeşlik” rolleri üzerinden barışçıl olduklarını iddia eder. “Barış kadının doğasında vardır” der. Barışı edilgen, pasif, zayıfların işi olarak tanımladıkları için kadınla özdeşleştirirler. Böylece yücelttikleri savaşçı/çatışmacı mertebe bir kez daha erkeklere bahşedilmiş olur.
Askeri teçhizatların, üniformaların arkasına sığınıp savaşı, şiddeti tapınılacak hale getirmek cesaret olamaz. Asıl cesaret savaşan/çatışan tarafların yan yana gelebilmesinden; sorunun esasıyla yüzleşebilmesinden, barışın inşa edilebilmesinden ve nihai çözüme kavuşturulabilmesinden geçer. Örneğin “Evet Kürt sorunu vardır. 40 yıldır ülke içi ve sınır ötesi çatışmalara rağmen çözülmedi. Ülkenin refahı, mutluluğu ve demokratikleşmesi için artık bu sorun siyasal-toplumsal-hukuksal olarak çözülmelidir. Bütün halklar ve inançlar Türkiye’de özgür, eşit, adil bir şekilde yaşayabilmelidir. Anadilinde eğitim görebilmelidir. Bu model ülkeyi bölmez. Bilakis eşit yurttaşlık temelinde kenetlenmeyi sağlar. Türkiye bu konuda bütün Ortadoğu ve Kuzey Afrika’ya örnek olur. Bu işi çözmek için elimiz taşın altına koyuyoruz” diyebilmek ve harekete geçebilmektir cesaret. Unutmayalım ki tarih temiz sayfalarında savaşları çıkartanları değil, barışı sağlayanları yazar.
Barış kadınların politik tercihidir
Kadınların barış mücadelesi geniş kulvara sahip politik bir tercihtir. Ölümlerin, yıkımların, göçlerin, açlığın, yoksulluğun önüne geçmek için yürütülen barış mücadelesi toplumsal cinsiyeti ıskalayamaz. Savaş ve çatışmaları çıkaran güçlere; militerleşen bütün siyasal, toplumsal kurumlar ve hane halkı destek verir. Savaş ve çatışmalarda erkek egemen zihniyet kendini yeniden üretir. Bununla mücadele etmenin yolu barış ve demokrasi lehine toplumsal dönüşümü sağlamaktan geçer. Barışa hazır hale gelen bir toplum birçok yapısal sorununu aşmaya başlamış demektir.
Kadınların barış mücadelesi toplumda radikal değişimleri hedefleyecek; savaş ve çatışmada ısrar eden tarafların geniş kitleler karşısında maskelerini düşürecek kadar cesaretlidir. Kadınların özgürlük serüveni kapitalizme, militarizme, ırkçılığa, milliyetçiliğe, cinsiyetçiliğe karşı duran bir perspektiften beslenir. Bu perspektifle kolonları adalet, eşitlik, kardeşlik, özgürlük ve barış üzerinde yükselen yeni yaşamı kadınlar inşa edecek.
Kadın Eki’nin tüm yazıları için tıklayınız
*HDP Adana Milletvekili Tülay Hatimoğulları