Eren Keskin
Pride, yani Onur ayının içindeyiz. Bir kez daha LGBTİ+ bireylerin varoluş haklarını, cinsiyet kimliklerini sonuna kadar savunma haklarını, destekleyeceğimiz ayın içindeyiz.
90’lı yılların başıydı. İstanbul’da Beyoğlu’nda bir komiser vardı. Herkes tarafından Hortum Süleyman olarak bilinen işkenceci bir polisti. Özellikle trans bireylere karşı akıl almaz işkenceler uygulamasıyla tanınıyordu.
Bir gün İnsan Hakları Derneği’ne yaklaşık 10-15 trans kadın geldiler. Ağır şekilde işkenceye maruz kalmışlardı. Hortum Süleyman tarafından Belgrad ormanlarına götürülmüş, orada kazıklara oturtulmak suretiyle kendilerine işkence yapılmıştı. Ne yapacaklarını bilmiyorlardı; ama tavır almak, işkenceye karşı ses çıkarmak istiyorlardı.
Hep birlikte Beyoğlu Karakolu’na gittik. Ben Hortum Süleyman’ın odasına girdiğimde, arkasına yaslanmış bir şekilde masasında oturuyordu. Ve, “Siz nasıl bir insansınız, nasıl bu insanlara böyle bir işkence yapıyorsunuz, sizin hakkınızda suç duyurusunda bulunacağız!” dedim. Gülerek suratıma baktı ve “Avukat Hanım, sen teröristlerle ilgilenmeye devam et, bunlar insan mı ki bunlarla ilgileniyorsun” dedi. O anda nasıl bir vahşi insanla karşı karşıya olduğumuzu anladım. Gerçekten de insanlıktan hiç nasibini almamış bir yaratıktı gözümde kendisi.
Ve ardından suç duyurularında bulunduk. Davalar açıldı. O davalar sırasında, Hortum Süleyman’ı desteklemek üzere gelen bir takım faşist yapılar, hepimize saldırılarda bulundular. Bizi öldürmekle tehdit ettiler. Ama trans kadınlar mücadelelerinden vazgeçmediler.
Bugün gerçekten LGBTİ+ hareketi, böylesine önemli bir yere geldiyse, bunda bütün LGBTİ+ bireylerinin ama en görünenler olarak da trans kadınların çok büyük bir payı olduğunu düşünüyorum.
Maalesef ki coğrafyamızda son derece erkek egemen, militer ve feodal değer yargıları hakim. Ve kendilerini ilerici, solda tanımlayanların da birçoğunun ne yazık ki, bu erkek egemen kültürden fazlasıyla etkilendiğini, homofobi ve transfobi içeren düşüncelere sahip olduğunu hepimiz bilmekteyiz…
Özellikle trans kadınlar çok görünür oldukları için toplumun tüm kesimlerinden baskı yaşıyorlar. Gözaltına alındıklarında işkenceye ve cinsel işkenceye, sokakta küfürlere ve tehditlere; hatta cinayetlere maruz kalıyorlar. Yaşam haklarını yitiriyorlar ve çoğunlukla katiller serbest bırakılıyor…
Oysaki Türkiye Cumhuriyeti Devleti birçok alanda olduğu gibi, LGBTİ+ bireylerin de haklarını korumak üzere birçok Uluslararası Sözleşme’ye imza atmış. Hatta kendi iç hukukunda da gerekli düzenlemeler yeterli olmasa bile Türk Ceza Kanunu’nun 122. maddesinde her türlü ayrımcılık yasaklanmış olmasına rağmen, yaşamın tüm alanlarında LGBTİ+ bireyler ve özellikle translar çok büyük baskılara maruz kalıyorlar.
Bir örnek vermek gerekirse, birçok ilin Valiliği özellikle trans kadınlara yönelik kabahatler kanununa göre cezalar kesiyor. Örneğin, sokakta yürürken durduruluyor ve kabahatler çerçevesinde para cezaları kesiliyor.
Ve bu para cezalarının üzerinde yazan gerekçe, gerçekten akıl dışı… Bu gerekçe çoğunlukla çevreyi kirletmek, çevreye zarar vermek oluyor…
Bu yıl bir kez daha LGBTİ+ bireyler ve örgütler Onur ayını kutlayacaklar. Biz de insan hakları savunucuları olarak, bu kutlamalarda onların yanında yerimizi alacağız. Çünkü bu bir varoluş, bu bir cinsiyet kimliği…
Ve bize maalesef “normal” olarak dayatılanları her zaman iktidarlar belirliyor
Biz insan haklarından yanayız. Bu nedenle de bize dayatılan ve insan haklarına aykırılık teşkil eden bu ‘normalleri’ kabul etmiyoruz.