Fikret Başkaya
‘Savaş Barıştır/Özgürlük köleliktir/ Cehalet güçtür.’ George Orwell.
Politik İslamcı AKP (Saray) rejimi, beka ve terörle mücadele retoriğiyle iktidarını sürdürmeyi amaçlıyor. Eğer beka diye bir şey varsa, bekanın önündeki en büyük engel bizzat Saray rejiminin kendisidir… Terörle mücadeleye gelince, bugün itibariyle Türkiye’deki rejimin katıksız bir devlet terör rejimi olduğu kesindir… Bir insanın, bir halk kesiminin, bir kurumun terörist damgasını yemek için ağzını açması, itiraz etmesi, eleştirmesi yeterli… AKP’yi desteklemeyen herkes terörist/düşman… Mafyanın bile bir raconu olduğu söylenir… Türkiye’deki rejim hiçbir kural, hiçbir hukuk, hiçbir sınır, hiçbir ahlak kırıntısı tanımıyor. Malum, etik sınır demektir, potansiyel olarak yapılabilir olandan sakınmaktır…
O halde neden böyle oldu, neden bir çöküş tablosu ortaya çıktı? Ekonomik ve sosyal çöküşün gerisinde iki neden var? Birincisi, emperyalist kamp (IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü) tarafından dayatılan neoliberal ekonomik ve sosyal politikaların gözü kara uygulanması, nihai sınırına taşınması; ikincisi de XXI’inci yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nu ihya etme hezeyanı, saplantısı… Aslında AKP bildik bir siyasi parti değil. Türkiye’yi bir İslam Emirliği’ne dönüştürmek gibi bir ajandası var. Modern kurumlara ve yaşam tarzına saldırmasının asıl nedeni bu… Eğer, Politik İslamcı bir rejim kurmayı başarırlarsa, ilelebet iktidar olacaklarını düşünüyorlar… Boyundan büyük işlere girişmesinin, Suriye’ye, Irak’a, Libya’ya, Somali’ye, vb. musallat olmasının nedeni bu. Aslında AKP’nin gerçek ajandasını SADAT denilen dinci para-militer örgüt açık etti… Dinci gericiliğin her gün devlet aygıtını ve toplumu kuşatmaya devam etmesi bu yüzden…
Türkiye’deki rejim bidayetten itibaren iflah olmaz bir özgürlük ve demokrasi düşmanıdır… Bugüne kadar halk tarafından gelen hiçbir hak talebine olumlu cevap vermemiştir… Eğer öyle bir şey yaparsa, yol açılırsa, ‘kutsal devletin’ büyüsünün bozulacağını düşünür. Zaten rejimin sloganı da “hak yok vazife var, fert yok cemiyet var” şeklindedir. Bütün özgürlüklerin anası olan düşünce (ifade) özgürlüğünün amansız düşmanıdır. Hakeza basın özgürlüğünün, örgütlenme özgürlüğünün de…
Ekonomik ve sosyal yıkım (açlık, yoksulluk, sefalet) yüzyıllık dönemde görülmemiş boyutlara çıkmışken, ekolojik yıkım almış başını giderken, sınırlı haklar ve özgürlükler ve ülkenin itibarı yerlerde sürünürken, kadınlara ve emekçi sınıflara yönelik baskı ve şiddet artmışken, basın özgürlüğü sıfırlanmışken, ‘Saray medyası’ toplum çoğunluğunu ilgilendiren haberlere kapalıyken, misyonuna ve varlık nedenine yabancılaşmışken, Saray rejimi sadece baskıyı, şiddeti, devlet terörünü tırmandırarak, kutuplaştırmayı, düşmanlaştırmayı derinleştirerek varlığını sürdürebileceğini sanıyor… Oysa bu dünyada hiçbir rejim, hiçbir iktidar sadece şiddete, kaba kuvvete ve teröre dayanarak varlığını sürdüremez… Bugün itibariyle AKP (Saray) rejimi meşruiyetini bütünüyle kaybetmiş bulunuyor… Rıza üretme, gönüllü kabullenme, hegemonya üretme yeteneği aşındı… Fakat bir çelişkiyle de malûl… Geride kalan dönemde o kadar haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik yaptılar, yağmalanmamış, talan edilmemiş bir şey bırakmadılar, suç işlediler ki, onlar için iktidarı kaybetmek, sadece yağma ve talan kapısının kapanmasından ibaret değil… Hesap verme, yargılanma korkusu sarmış bulunuyor…
Ülke ve toplum böylesi bir meydan okumayla yüz yüze gelmişken, sadece AKP’nin aşırılıklarından kurtulmak, AKP öncesine dönmek yeterli olmaz… Kaldı ki, AKP öncesine dönme perspektifinin de bir kıymet-i harbiyesi yok… Bu durumdan ancak radikal bir geçiş programı ve perspektifle çıkılabilir… Malûm, radikal olmak, sorunları kökeninde kavramak, ele almak demektir…
Bir kere muhalefetin ne ile cebelleşmek zorunda olduğunu bilmesi gerekiyor… Başka türlü söylersek, artık kapitalizm dahilinde bir geleceğin olmadığının büyük harflerle beyinlere kazınması gerekiyor… Sadece neoliberal politikalardan değil, insanlığın ve uygarlığın geleceğini kurtarmanın kapitalizmden çıkmadan mümkün olmadığının da bilinmesi gerekiyor… Zira iyi kapitalizm, güler yüzlü kapitalizm mümkün değildir… Durum öyle ama müesses nizamın muhalefeti kapitalizmi ağzına bile almıyor… Kapitalizm insanlığın ‘normal hali’ sayıldığı için… Eğer bugün bu dünyada yaşam çekilmez hale gelmiş, bir sürdürülemezlik durumu veya aynı anlama gelmek üzere bir uygarlık krizi ortaya çıkmışsa, insanlığın ve uygarlığın geleceği riske girmişse, bunun nedeni yanlış adamların ‘yanlış politikaları’ değil, ‘yanlış sistemdir’… Zira kapitalizm insanlığın normal hali değil, bir sapmaydı…
Artık içine sürüklendiğimiz durumu, ‘kriz’ kavramı karşılamıyor… Zira kriz, normal durumdan, denge durumundan bir sapmayı ifade eder ama geri dönüşü, normale dönüşü de ima eder… İşte ‘kriz geçirmiş’ denir… Oysa çöküş, geri dönüşün mümkün olmadığı eşiğin aşılmasıdır… Bu da artık eski, bildik yöntem ve araçlarla sorunların çözülebilir olmaktan çıktığı demeye gelir… Genel bir çerçevede insanlık ikili bir meydan okumayla yüzleşmek zorunda: Birincisi, sosyal kötülükler (açlık, yoksulluk, işsizlik, sefalet, yetersiz beslenme…); Artık temel ihtiyaçlar (beslenme, barınma, ısınma, giyinme, ulaşım, sağlık, eğitim, güvenlik) asgarî düzeyde bile karşılanamaz durumda; ikincisi de ekolojik yıkım (doğa tahribatı) ve iklim krizi… İşte bu ikili meydan okumaya kapitalizm dahilinde cevap vermek mümkün değildir… Sorunları yaratan kapitalizm olduğuna göre…
Velhasıl bu günkü üretim ve tüketim düzeyini sürdürmek hem mümkün değil ve hem de zaten arzulanır bir şey de olmaması gerekiyor… Amaç daha çok üretmek, daha çok tüketmek ve kirletmek olmamalıdır. Gerekli olan üretilmeli, üretirken de tüketirken de doğanın sınırları dikkate alınmalıdır… Milyonlarca zararlı veya gereksiz şey üretiliyor… Oysa bir şey üretmek, doğadan bir şeyler çekmek, azaltmak, tabii üretirken de tüketirken de kirletmek demektir… Kapitalizm sınırsız büyüme, genişleme, yayılma eğilimine ve dinamiğine sahip netameli bir sistemdir… Büyümek veya yok olmak ikilemi söz konusudur… Balık için su ne ise, kapitalizm için de büyüme aynı şeydir…
O halde artık hiçbir şeyin eskisi olmadığının, olmayacağının bilinmesi gerekiyor… İleriye bakmak, gözlükleri parlatmak, başka türlü söylersek, ‘ölü bilgilerin’ tahakkümünden kurtulmak, sorunlarla yüzleşmeye cüret etme zamanı… İrade sahibi insanlar olduğumuza, bu dünyada hiçbir şey kendiliğinden ortaya çıkmadığına, bir takdir- ilahinin eseri olmadığına göre… Bu dünyanın zenginliğine el koyan yağmalayan, talan eden güç ve iktidar odaklarının aldıkları kararların, yaptıkları tercihlerin, dayattıkları politikaların eseri olduğuna göre…
* Arap (Fas) atasözü…