PKK’nin avukatlarından Tamara Buruma, ‘PKK’nin listede olması siyasi çözüme ulaşmanın önündeki en büyük engel. Hukuki olarak mücadele vermek gerekli olsa da sorunların çözülmesi için siyasi bir çözüm gerekli’ dedi
PKK yöneticileri, 1 Mayıs 2014’te Hollandalı avukatları aracılığı ile Lüksemburg’da Avrupa Birliği’nin (AB) “terör örgütleri listesi”ne karşı dava açtı. Avrupa Adalet Divanı’nın birinci derece mahkemesi olan Genel Mahkeme’de açılan dava, 15 Kasım 2018’de PKK lehine karara bağlandı. Avrupa Adalet Divanı, 2014-2017 yılları arasında Avrupa Konseyi’nin iddialarını yetersiz bularak, PKK’nin bu gerekçelerle listede tutulamayacağına karar verdi. Ancak Avrupa Konseyi (AK) kararı temyize götürdü. Mahkeme, PKK lehine olan kararı bozdu ve başvurunun yapıldığı ilk derece mahkemesi olan Genel Mahkeme’de görülmesine karar verdi.
Karardan sonra İngiltere, 2018 yılında PKK’nin listede tutulması için aynı argümanlarla yeniden başvuru yaptı ve 9 Ocak 2019’da PKK yeniden listeye alındı. Söz konusu durum üzerine karşı taraf, 7 Mart 2019’da yeni listeye karşı dava açtı. PKK yöneticilerinden Duran Kalkan ve Murat Karayılan’ın Amsterdam’daki bir hukuk bürosuna bağlı iki avukatın temsil ettiği davanın duruşması, 31 Mart’ta görüldü.
Kalkan ve Karayılan’ın avukatlığını üstlenen iki kadın avukattan biri olan Tamara Buruma, Mezopotamya Ajansı’ndan (MA) Gözde Çağrı Özköse’ye davaya dair sorularını yanıtladı.
8 yıldır süren bir dava söz konusu. Davanın bir tarafında Avrupa Birliği Bakanlar Konseyi ve Avrupa Komisyonu, diğer yanında PKK var. Bu süreci özetler misiniz?
PKK’nin yasaklı listeden çıkarılmasına ilişkin prosedürü 2014 yılında başlattık. Avrupa Birliği kuralları dahilinde PKK’nin listedeki durumunun altı ayda bir incelenmesi gerekiyor. Yani altı ayda bir sil baştan başlayan bir mücadele içindeyiz. Sürecin ilk başladığı 2014’ten 2017’ye kadar bir karar çıkması aslında imkansız değildi. Ama yeniden inceleme zamanı geldi ve 2019-2020 kararlarına ilişkin yeni bir prosedür başlattık. Daha sonra 2021-2022’de üçüncü kez yeniden başladık. Yani tüm süreç çok zaman alıyor ve Lüksemburg’da işler çok yavaş işliyor. İlk prosedürü 2014’te başlattık, ilk karar 2018’de çıktı. Bu arada dava sürecinde sorduğumuz bazı soruları ele alan başka davalar da oldu.
İlk argümanlarımızdan biri, terör mevzuatının iç silahlı çatışmalara uygulanmaması gerektiğiydi. Ama Adalet Divanı 2017’de zaten bu durumun çatışma durumlarında uygulanabilir olduğuna karar vermişti. Bu daha önce farklı bir davada karara çıkmış bir argümandı ve bizim durumumuzda da emsal olarak uygulanacaktır. Bundan sonra dikkatler başka argümanlara çevrildi ve zamanla bu argümanlar da geliştirildi. Bütün bunlar olurken bir yandan da PKK’yi yasaklı listeye alan konsey de ek kanıtlar sunuyor, başka argümanlar sunuyor, aynı anda pek çok şey oluyor. Henüz usule ilişkin bir karar olmasa da bazı tartışmaları kaybediyoruz, bazılarını kazanıyoruz.
2018’de ne oldu da yasak kalktı?
2018’de, 2014-2017 arası için verilen listeleme kararı mahkeme tarafından iptal edilmişti. Bunun nedeni PKK’nin yasaklı listeye alınması için sunulan gerekçelerin yetersiz olmasıydı. Bunun nedeni de sunulan gerekçelerin oldukça eski olması olmuştu. Yani iddia makamı neden PKK’nin yasaklı listede olması gerektiğine ilişkin gerekçe sunuyordu ve bu gerekçeleri örneğin 2007-2008’deki Fransa kararlarına atıfta bulunarak veriyorlardı. Bunlar çok eski gerekçeler ve bu gerekçelerle bugün bir listeleme kararı verilemez. Fakat ne yazık ki Adalet Divanı, 2021 yılında, 2018’de verilmiş olan listeden çıkarılma kararını bozdu. Adalet Divanı’nın, genel mahkeme tarafından yeterince tartışılmadığını düşündüğü bu kararla ilgili başka sorunlar da vardı. İddia makamının argümanlarını ne zaman sunacağı, bunun bir gerekçe beyanında mı yapılması gerektiği ya da bu argümanların ek olarak sunulmasının mümkün olup olmadığı konusunda bazı tartışmalar oldu.
Ne oldu bu tartışmaların sonunda?
Böylece dava genel mahkemeye geri döndü. Şimdi genel mahkemenin yeni bir karar vermesi gerekiyor. 2019-2020 kararına ilişkin prosedürü yeniden başlatmıştık. Genel mahkeme de bunun üzerine iki davayı birleştirdi. Çünkü önce 2014-2017 kararını ardından 2019 kararını tartışmak anlamsız olacaktı. Her ikisinde de iddia makamının argümanları birbirinin aynısıydı. Bu anlattıklarım 31 Mart’ta görülen duruşmada oldu. Şimdi 22 Haziran’da bir duruşma daha olacak ve orada 2021-2022 kararına ilişkin tartışmalar olacak. Bu geçen duruşmada tartışılmadı çünkü sanırım mahkeme 3 mahkemeye ilişkin dosyaları toparlayıp yetiştiremedi. Bundan sonra ne olacağını ise gelecek mahkeme belirleyecek.
Adalet Divanı, PKK’nin yasaklı listede kalması için iddia makamının sunduğu gerekçeleri yetersiz buldu demiştiniz. Biraz detaylandırır mısınız?
2014 kararında, iddia makamı PKK’nin neden yasaklı listede olması gerektiğine dair oldukça uzun bir liste sundu. Bu gerekçelerin hiçbirini kanıtlarla veya herhangi bir kaynakla desteklemedi. O zaman bu argümanlara karşı argüman sunarak, listeledikleri birçok suçun PKK tarafından değil Türkiye’nin kendi askeri ve istihbarat personeli tarafından işlendiği gerçeğini tartıştık. Listede doğru olmayan o kadar çok şey vardı ki. Mahkeme de bizi haklı bularak bu şekilde kanıt sunulamayacağına hükmetti. Bir diğer nedense mahkeme heyeti farklı ulusal makamların kararlarını temel almak zorunda. Kendi kendisine bir örgütü listeleme kararı veremez. Ama bunu yaparken Fransa kararını temel aldılar. Bu çok saçmaydı çünkü Fransa kararının direk olarak PKK ile ilgisi yoktu. Fransa’da, PKK’ye destek sağladığı için suçlanmış olan Kürt Kültür Merkezi (CCK) ile ilgiliydi. PKK’nin dava dosyasıyla en ufak bir ilişkisi yoktu. Mahkeme de PKK ile direkt ilişkisi olmayan bir kurumla ilgili kararın mahkemede kullanılamayacağını söyledi. Mahkemede kullanılan ABD’nin PKK’yi listeye alma gerekçeleri var, fakat PKK’nin listeleme kararında atıfta bulunulan belirlemelerle nasıl ilişkili olduğu çok açık değil. Dolayısıyla bu kararlar da karşı taraf tarafından kullanılabilir kararlar değil. Aynı şey İngiltere kararları için de geçerli. Bunun üzerine de temyiz yargıcı duruşmanın yeniden görülmesi kararını verdi.
Mahkeme heyetinin yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Mahkeme heyetinin üzerinde durduğu bir başka nokta PKK’nin belirli eylemleri gerçekleştirdiğine dair hangi delillerin olduğu, bu delillerin hangi kaynaklardan elde edildiğinin yeterince açıklığa kavuşturulmamış olmasıydı. Yani Adalet Divanı aslında şunu diyor, “Tamam, bir takım eylemler listeleyip mahkemeye sunmuşsunuz, ama bunu kanıtlamamışsınız.” Bu da Adalet Divanı’nın, “yeterli gerekçe göstermediniz” demek yerine, sunulan delillerin yeterli ve doğru olup olmadığına karar vermeleri gerektiği vurgusu anlamına geliyor. Bu da aslında önemli bir gelişme. Çünkü son 20 yılda bu mevzuat işlerken gördük ki mahkemeler, ince eleyip sık dokuyor. “Bir bilgiye ilişkin yeterince gerekçe ve kanıt gösterebiliyor musunuz” diye inceliyor. Ama esasa yönelik çok ince eleyip sık dokudukları söylenemez. Örneğin, “bu bir terör örgütü mü” diye sormuyorlar. “Terör ne demek” diye sormuyorlar. Ama şimdi konu buraya gelmiş oldu. Bu sorulara cevap arayacaklarına karar vermiş oldular. Bu anlamda bu olumlu bir gelişme oldu.
Bundan sonraki süreç nasıl işleyecek?
Bizim açımızdan bir dahaki hamle, karşı tarafın argümanlarını çürütmek, yani sunulan kanıtların neden yeterli olmadığını anlatmak olacak. Yani mahkeme daha dar bir perspektifle davayı incelemek yerine, daha geniş açıdan konuyu ele alacak. Bunun sonucunda PKK’nin terörist bir örgüt olup olmadığına karar verilebilir mi sorusuna değil, bir örgüte bu kanıtlarla terör örgütü denebilir mi sorusuna da cevap vermek zorunda kalacak.
İngiltere, 9 Ocak 2018’de aynı argümanlar kullanılarak PKK’yi yeniden listeye aldı. Avrupa’nın PKK’nin yasaklı listede olmasına neden bu kadar ihtiyacı var? Bu ısrarın sebebi nedir? Türkiye ile kurdukları ilişkileri mi bu ısrara sebep oluyor?
Bu çok yerinde ve haklı bir soru. Bizim tahminimiz o yönde. Türkiye ile olan ilişkileri nedeniyle bu mahkemenin bu kadar yavaş ilerlediğini ve aynı argümanlarla PKK’nin tekrar listeye alındığını düşünüyoruz. 31 Mart’taki duruşmada şöyle ilginç bir durum gelişti; Mahkeme heyeti de bu soruyu sordu karşı tarafa. Çünkü karşı taraf sürekli olarak bir barış süreci başladığında FARC’ın listeden çıkarıldığını vurguluyordu. Mahkeme de şaşırtıcı bir şekilde karşı tarafa bir örgütü listeden çıkarmanın ön koşulunun barış sürecinin başlamış olup olmadığını sordu. Çünkü bir barış anlaşması sağlanması için iki tarafın da çabası gerekli. O nedenle “barış süreci başlatın ondan sonra sizi listeden çıkaracağız” diyemezsiniz. İki taraftan biri olan Türkiye, müzakere masasına oturmayı reddedebilir, ki zaten olan da bu. Bu durumda diğer taraf ilelebet yasaklı listede mi kalacak?
AB ülkelerinin Türkiye ile ilişkilerinin PKK’nin listede tutulmasıyla direkt ilişkisi var. Ama bu dava da, bu süreçte de çok katmanlı ve farklı farklı roller oynayan pek çok değişken var. Siyasi gelişmeler, bazı ikili ilişkiler ve anlaşmaların öncelenmesi gibi. Ama şunu söyleyebilirim, heyet PKK’nin ne zaman listeden çıkarılacağına dair karar vermekte çok zorluk çekiyor. 20 yıldır PKK’ye terör örgütü diyorlar. Bir anda “Tamam artık terör örgütü değildir” diyecekler. Bu anlamda listeye alınmış, kimisi artık olmayan, kimisi senelerdir tek bir eylem yapmamış onlarca örgüt var. Bu örgütlerin de aynı argümanla listeden çıkarılma davası açacaklarını düşünüyorlar. Ama zaten bu listenin varlığı sorunun en önemli parçası.
Sizin avukatlığını üstlendiğini tarafın sunduğu kanıtlar neler, argümanları ne?
Tartışmaya açılması gereken bir nokta, PKK’nin askeri hedeflere karşı yaptığı eylemler. Bu eylemler terör eylemimi mi sayılacak, çatışmalı iki grubun birbiriyle çatışması mı sayılacak? Karşı taraf, askeri hedeflere eylemlerin terör eylemi olduğunu savunuyor. Biz de elbette ki bunun tam tersini savunuyoruz. İç çatışmaya taraf iki grubun birbiriyle çatışmasına terör eylemi diyemeyiz. Ama karşı tarafın savı bu ve bu pozisyonda duruyorsun. O zaman Kürdistan’daki istikrarsız bu durumda elbette ki PKK’nin terör örgütü demenin bir yolunu bulursun. Çünkü çatışmalar sürecek. Çünkü olan bu zaten. Çatışmalar oluyor. Bu nedenle bir dahaki duruşmamızda bu konuyu tartışmaya açacağız. PKK listede olduğu sürece, bu çatışmalar sürecek ve çatışmalar sürdüğü sürece de PKK’yi listeden çıkarmayı reddeceksin. Böyle bir durumda bu çözümsüzlüğün nedeni PKK olmuyor. İç çatışma içindeki grubun askeri hedeflerle çatışmasının terör eylemi olmadığına dair bir karar çıkması için uğraşıyoruz. Zira zaten bunun dışında da yeni olan hiçbir şey yok ellerinde. Bu nedenle daha önceden de söylediğim gibi, tartışılması gereken ilk konu ‘terörizm nedir?’ sorusu. Eğer kanun böyle diyor, doğrusu bu diyorsanız, o zaman biz de ‘Bu kanun yanlış o zaman’ deriz. Ama eğer askeri hedeflerle çatışmanın terör saldırısı olmadığı kararı çıkarsa, biz de o zaman “PKK’yi listeden çıkarın” diyeceğiz.
Kararın ne zaman çıkacağına ve ne yönde olacağına dair bir öngörü ya da tahmininiz var mı? Bu kararı etkileyecek parametreler var mı?
Bu yılın sonu veya bir dahaki yılın başına doğru açıklanmasını bekliyoruz. Ama tahmin etmek güç. Daha uzun sürme ihtimali de yok diyemeyiz. En azından bir kaç ay daha sürecektir. Karara yönelik tahmine gelecek olursak; Bazı kilit sorunları hali hazırda çözmüş ve sonuca ulaştırmış durumdayız. Örneğin bu noktada artık Fransa kararlarını kullanamayacaklarından eminim. Tarihi geçmiş kanıtlar değil, yeni kanıtlar istediklerini de söylediler. Bu noktada önemli olan askeri hedeflerle çatışmaları terör eylemi sayıp saymayacakları. Burada da önemli olan mahkemenin net bir şekilde bu terördür ya da değildir demesi değil, iddia makamının bunun neden terör olduğunu yeterli bir şekilde açıklayıp ikna edebilmesi. Bu anlamda da mahkeme de daha önceki açıklamalarını yetersiz bulup, sorular yöneltmişti ve askeri hedeflerle çatışmanın terör sayılıp sayılamayacağına ilişkin soruyu önemli bulduklarının altını çizmişlerdi. Yani bekleyip göreceğiz.
Mahkeme sonucunda PKK’nin listeden çıkarılmasının Kürt sorununun çözümü noktasında ne gibi sonuçları beraberinde getirir?
Politik sorunlar tek başına hukuk sistemi aracılığıyla çözülmez. Bu sorunun çözülmesi için Türkiye’nin Kürdistan’ı bombalamayı bırakması ve bir barış sürecini taahhüt etmesi, bu sürece bağlı kalmaya istekli olduğunu göstermesi gerekiyor. Bu nedenle bu davada yukarda anlattığım konulara bir netlik getirmek için bu kadar uğraşıyoruz. Çünkü bu sorunda siyasi bir çözüme ulaşmanın önündeki en büyük engel PKK’nin listede olması. PKK’nin listede olması karşılıklı görüşmeleri, müzakereleri, siyasi bir çözüm için birilerinin destek vermesini engelliyor. Çünkü bunlar terör örgütüne yardım ve yataklık sayılıyor. Bu anlamda her ne kadar hukuki anlamda bir mücadele vermek gerekli olsa da sorunların çözülmesi için siyasi bir çözüm gerekli.
Türkiye şu anda da Federe Kürdistan Bölgesi’nde bir savaş yürütüyor. Avrupalı kurum ve devletler, Rusya’nın Ukrayna saldırısına ilişkin çok hızlı refleks gösterip, kararlar alırken, Kürtlere yönelik savaşta sessizliğini koruyor. Bu ikili tutumu ve bu yaklaşımı sürdüren devletlerin savaştaki rolü nedir?
PKK’nin yasaklı listede olması Avrupa’nın bir pozisyon almasını da zorlaştırıyor, çünkü kendi terörle mücadele yasası da Avrupa’yı bağlıyor. Bu nedenle listede olan bir örgüte destek olamaz. Yani bu sorunun çözümünde Avrupa’nın katkısı olması bu anlamda imkansız. Çünkü sorunda katkıları var. Çünkü PKK’yi o listeye koyan kendileri. Aynı zamanda ‘terörist’ bir örgüte yardım etmekle suçlanmaktan da ödleri patlıyor. Yani eğer mahkeme PKK’nin listeden çıkarılması kararı verirse, Avrupa Birliği’nin çözümde bir rol almasının da yolu açılmış olacaktır. Bir örgütü yasaklı listeye koymanın en sık kullanılan bahanelerinden biri, bu listeleme durumunun o örgütü çözüm masasına veya barışçıl bir çözüme itebilme ihtimalidir. Ama dediğim gibi, taraflardan birisi masaya oturmayı reddettiği sürece sizin hangi yasayla hangi örgütü nereye ittiğinizin bir önemi kalmıyor. Önümüzdeki vakada da masaya oturmayı reddeden örgüt değil, bir devlet. Bu tutum sürdürüldüğü sürece bu çıkmaz devam edecek. Bir örgütü yasaklı listeye almak barış getirmez. Bu anlamda Avrupa Birliği’nin barışta bir rol oynamak için kendisine yeni bir yol bulmasının zamanı geldi diyebiliriz.
Neden PKK’nin avukatlığını üstlendiğinizi sorabilir miyim?
Bu dava terörle mücadele yasasıyla ilgili pek çok konuyu içeriğinde barındırıyor. Bir örgütü terör örgütü olarak listelemek politik bir karardır. Ama bunu hukuki bir karar haline getirdiler. Biz şu anda politik saiklerle verilmiş bir kararı hukuki olarak çözmeye çalışıyoruz. Böylece siyasi ve yasal alanlar birbirinin içine geçmiş oluyor. Bu davanın gerçekten emsal teşkil ettiğini ve edeceğini düşünüyorum. Siyasi bir durumu ancak bir noktaya kadar hukuki terimlerle açıklayabilirsiniz. Bunu yapmaya çalıştığımız zaman da terörle mücadele yasası gibi yasalarla milyonlarca kişiyi baskılayan, hukuku bir savaş aracı olarak kullanan ülkelerin eline koz vermiş olursunuz. Avrupa Birliği de Türkiye ile aynı şeyi yapıyor demiyorum ama son derece muğlak terörle mücadele yasalarıyla bu gibi durumların oluşmasına ön ayak oluyorlar. Eğer kendi terörle mücadele yasanız bu kadar muğlaksa, bu başka ülkelere de bunu yapacak alanı sağlar. O nedenle bu durumu Avrupa Birliği düzeyinde netleştirmenin son derece önemli olduğuna inanıyorum. Netleşsin ki, Türkiye gibi ülkelere, “Sen terörle mücadele yasalarını kötüye kullanıyorsun, hatalısın ve bir daha bunu yapmana izin vermeyeceğiz” denilebilsin.
PKK’nin avukatlığını yaptığınız için ne gibi tepkiler aldınız?
Olumsuz bir tepki almadım. Öte yandan pek çok destek mesajı aldım. Özellikle Avrupa’da yaşayan Kürtlerden. Çünkü PKK’nin bu listede olması pek çok kişinin burada hedef alınmasını sağlıyor. PKK’nin yasaklı listede olması yalnızca PKK’lileri değil, tüm Kürt halkını olumsuz yönde etkiliyor.
HABER MERKEZİ