Figen Yüksekdağ: ‘Bu dosyanın hukuki hiçbir tarafı yoktur. Mahkemede kullandığınız usül ve yönteminiz siyasidir. Sizin diliniz Erdoğan’ın diliyle paralel gidiyor. Devlet Bahçeli’nin diliyle paralel gidiyor. Bahçeli her devrin adamıdır. Davanın çürüdüğü her dönemde yeni mütalaalar geliyor’
IŞİD’in Kobanê’ye yönelik saldırıları üzerine 6-8 Ekim 2014’te gerçekleşen protesto eylemleri gerekçe gösterilerek aralarında Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski eş genel başkanları, Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin de bulunduğu 21’i tutuklu 108 ismin yargılandığı Kobanê Davası’nın 13’üncü duruşması 8’inci gününde Sincan Cezaevi Kampüsü duruşma salonunda görülmeye devam ediyor.
Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından görülen davanın duruşmasına HDP’li milletvekillerinin yanı sıra çok sayıda avukat katıldı. Kimlik tespitinin ardından dosyaya eklenen evrakların okunmasıyla başlayan duruşma, siyasetçilerin ve avukatların tanık ifadelerine ve iddia makamının sunduğu mütalaaya karşın beyanlarıyla devam etti.
Zeynep Karaman: Cumhuriyet bu şekilde varlığını devam ettiremez
İlk olarak söz alan HDP eski MYK üyesi Zeynep Karaman, mütalaanın karışık olduğunu belirterek, “Sanırım savcının zamanı yoktu. Zaten mütalaa, mahkeme heyetini övmekle başlıyor. Heyeti etkilemek istemiş. Mütalaaya baktığım zaman AKP siyasetçilerinin taktiğini görüyorum. Halkın ne dediklerini anlamamaları için uzun uzun ve karışık cümleler kuruyorlar. Halkın kafasının karışması için böyle yapıyorlar. Söylemleriyle hakikatin önüne geçmek istiyorlar. Demagojik bir üslup yürütüyorlar” dedi.
Zeynep Karaman şöyle devam etti: “Nasıl ki Soylu, ‘HDP eşittir PKK’ diyorsa savcı da böyle bir algı yönetimi yaratmak istiyor. Her cümlesinin sonuna ‘sözde’ tabirini yerleştirmiş. Bu da ifade ediyor ki savcı aslında Kürtleri de ‘sözde’ bir halk olarak görüyor. Kürtler ‘sözde’, iradeleri ‘sözde’, dilleri ‘sözde’, kültürleri ‘sözde.’ Ne yapalım? Binlerce yıldır Kürtler ve kadınlar bu topraklarda büyük bir trajedi yaşadılar. Kadın soykırımı hala devam etmekte. Kadınlar yaşam hakkı için mücadele ediyorlar.Bunun için de örgütleniyorlar ancak savcı bunlar için ‘sözde kadın kurumu’ diyor. Cumhuriyet bu şekilde varlığını devam ettiremez. Her gün görüyoruz. Ne kadar tecavüzcü, çete ve pis işler yürüten örgütler varsa savcılar bunlar hakkında bir şey yapmıyor. Mesela Musa Orhan adındaki tecavüzcü için bir sanatçı tepki gösterdi. Bunun üzerine sanatçıya para cezası verildi. ‘Sözde kadın örgütü’ dedikleri için Musa Orhanlar cesaret alıyor. Kendi onurları için mücadele edenlere nasıl ‘sözde’ dersiniz.”
Çocukların kıyafetlerinin çıkarılması, parmak izlerinin alınması
Geçtiğimiz Newroz’da yerel kıyafetler giyen küçük kız çocuklarının polisler tarafından soyulduğunu ve parmak izlerinin alındığını hatırlatan Zeynep Karaman, “Bu çocuklar Kürt çocuklarıdır. O çocuklar da büyüyecek ve mücadele edecek. Umarım bu salonlara gelmez. Savcı diyecek ki, ‘senin 3 yaşında parmak izin alındı. Demek ki sen teröristsin.’ Ancak bu çocuklara bir haksızlık yapıldığını düşünmez. Kürt sorunu da böyledir, bu şekilde meydana geldi. Neden bu sorunun sebeplerini incelemiyorlar. İnşallah çocuklar bu savcının eline düşmezler” diye konuştu.
Siyasetçilerin lehine verilen tanık ifadelerine vurgu yapan Zeynep Karaman şöyle devam etti: “Muş’ta tanık olarak ifade veren genç, kimseden talimat almadıklarını söyledi ama savcı bir şekilde ‘illiyet bağı’ kurmaya çalışıyor. HDP MYK’ya talimat geldiğini söylüyor. Sanki bizim ahlaki vicdanımız yokmuş gibi, halkımıza bir sorumluluğumuz yokmuş gibi HDP MYK’sını böyle küçük görüyorsunuz ama biz diyoruz ki bu kararı biz aldık. Bizim irademiz var ve bu kararları alabilecek insanlarız. Belki savcıda halka karşı bir sorumluluk oluşmamış ama biz de o sorumluluk var. Biz haklıyız, vicdanımız temiz ancak devletin vicdanı yok. Sadece Türk devleti değil devlet kavramı soğuk bir taştan ibarettir. Biz de demokrasi adına bir deniz dalgası gibi sürekli kıyıya vuracağız ve o taşları devireceğiz. Bizim de varlık sebebimiz budur.”
Türklerin Orta Asya’dan Anadolu’ya göç ettiği dönemde Kürtlerin kapı açtığına dikkat çeken Zeynep Karaman, “Türkler Anadolu’da bir imparatorluk kurduysa bu Kürtlerin sayesindedir. Bunu unutmayın. Bu Cumhuriyet kurulduğunda da Kürtler sayesinde kuruldu ancak verilen sözler çok çabuk unutuldu ve Cumhuriyet kendini devam ettirsin diye bir çok katliam ve soykırım gerçekleştirildi. Analarımızın bir sözü vardır: Allah sizi ıslah etsin” sözlerini kullandı.
Zeynep Karaman, son olarak düzenlenmiş mütalaayı ve kendileri hakkında aleyhte beyan veren tanık ifadelerini kabul etmediğini belirtti.
Pervin Oduncu: Birileri yalanlar söylüyor, siz önüme koyuyorsunuz
Ardından HDP Parti Meclisi (PM) üyesi Pervin Oduncu konuştu. Mahkeme heyetinden artık bir beklentisi olmadığını ifade eden Oduncu, iddia makamının mütalaasında yer alan her şeyin mahkeme heyetinden kopyalandığını belirtti. Oduncu, “Bu dava büyük hukuksuzluklarla başladı, böyle de devam ediyor. Eğer mesele 6-8 Ekim Kobanê olayları olsaydı biz bu konuyla ilgili araştırma önergeleri verdik ancak AKP-MHP tarafından reddedildi. Ama mesele başkaydı” dedi.
İmralı ziyaretlerinin illegalize edildiğini aktaran Pervin Oduncu, “Ben devletin bilgisi halinde resmi işlemler sonucu gittim. Cumali Karsu’yu ziyaret ettim. Bu suç mudur? Bu suçsa devlet de suçludur” diye belirtti.
İllegal çalışma yürütmeyi tercih etmediğinin altını çizen Pervin Oduncu, “Ben nasıl bir örgüt üyesiyim ki 6 yıldır evimde oturuyorum. İki tane üniversite bitirdim. Birileri yalanlar söylüyor. Siz de önüme suç unsuru olarak koyuyorsunuz” ifadelerine yer verdi.
Pervin Oduncu, “Çözüm sürecinin bütün yükü bizim sırtımıza bindiriliyor. Biz yanlış bir şey yapmadık. Bu ülkenin legal bir siyasi partisinde çalışma yürüttüm. Bütün parti çalışmalarına, kongre çalışmalarına katıldım. Bunları AKP ya da MHP yapmıyor mu? Bunun neresi suç? Partimin yurtdışı oylarını Gri Pasaport ile getirmiş birisiyim. Devlet verdi bana bu pasaportu. Kadın hareketi deniliyor. Ya biz kadınız sayın başkan. Her gün onlarca kadın öldürülüyor bu ülkede. Mücadele etmeyelim mi? Bize yaklaşırken illegal örgüt mensupları gibi yaklaşmayın. Eşit ve özgür olmak isteyen yurttaşlar olarak yaklaşın. Karar verirken bu temelde yaklaşın” şeklinde konuştu.
Açık ve gizli tanık ifadelerine işaret eden Pervin Oduncu, “Ahmet Türk’ün dosyasından bir tanık getiriyorsunuz. Bizi teşhis ve teşhir ettirmeye çalışıyorsunuz. Ailemin ismini verdiniz. Ben o gizli tanığın aileme zarar vermeyeceğini nereden bilebilirim. Bizi tanımak suçlu olduğumuz anlamına mı gelecek? Biz siyasetçiyiz. Hak, hukuk ve adalet istiyorum” dedi.
Gülser Yıldırım: Hakları gasp edilen halkların haklarını savunduk
Daha sonra SEGBİS üzerinden duruşmaya bağlanan HDP eski Mardin Milletvekili Gülser Yıldırım, 3 ay önce kendisine önemli bir bilirkişi raporunun ulaştığı bilgisini verdi. Yıldırım, “Bu raporda bir telefon var. O telefon bana ait değil. Ben sadece bir telefon kullandım. Onu da Meclis verdi. O telefonda konuştuklarım ve mesajlarım dosyada var. Ancak bu rapordaki telefon bana ait gibi gösterilmiş. Bu raporu ve HTS kayıtlarını kabul etmiyorum. Bizler bu dava karşısında vicdanen çok rahatız. Bugün bütün Türkiye halklarına karşı rahatız çünkü biz hakları gasp edilen halkların haklarını savunduk ve iktidara boyun eğmedik. Tarih bizim mücadelemizi de yazacak. Kürt ve dünya halklarının umudu bizim HDP felsefesindedir” diye ekledi.
Figen Yüksekdağ: Davanın sonucunu önceden açık ettiniz
Ardından konuşan HDP eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ ise şunları söyledi: “Davanın çürüdüğü her dönemde yeni mütalaalar geliyor. Yeni tanıklar geliyor. Bu aslında kendi varlığını anlamlı kılma çabasıdır. Savcılık da kendi varlığını anlamlı kılmak için geniş geniş açıklamalar yapmış ancak yeni bir delil ortada yok. Sondaj yapsanız, analiz yapsanız yeni hiçbir şey yok. Hatta mütalaa kendi içerisinde bile tutarlı değil. Bazı ifadeler iç dört kez tekrarlanmış. Beyhude bir inandırma görüntüsü var. ‘Ne kadar kalın kalın mütalaalar yazarsam kendimi anlamlı kılarım’ çabası var. Bu nedenle de yazılan her şeye şimdilik cevap verme ihtiyacı duymuyorum. Ne iddianamede ne yargılamada ne de verilen ara kararlarda bu davanın ana içeriği ve gerekçesi mevcut değil. Bu davanın tek dayanağı siyasettir. Biz de doğal olarak bu davanın ana konusu üzerine konuşuyoruz. Israrla bu davanın ana konusunu bozan savcılık ve mahkeme heyetidir.
Bu davanın sonunda halkların kazanımları ve kayıpları belirlenecek. Yaptığınız hukuksuzluklara karşı Türkiye halklarına duyduğumuz sorumluluk gereği sizi teşhir etmeye çalıştık. Siz bu davanın sonucunu önceden açık ettiniz. Bu iktidarın paralel yapıları kendilerini güvende hissediyor olabilir. Ancak iktidar açısından artık sona gelindi. Sizin için de sona gelindi. Biz mi yargılıyoruz siz mi yargılıyorsunuz belli değil? Bu kadar acıklı bir haldesiniz. FETÖ döküntüsü bilgilerle, kumpaslarla dava yürütülmeye çalışılıyor. Yığın yığın delil kılıfına sokulmuş kavramları bu torba davaya koydunuz. Yazık gerçekten. Bizi yargıladıklarını sananlar gittikçe kişiliksizleşiyorlar. Yakın tarihte Türkiye toplumu bu hazin hikayeyi acıyarak anlatacak. Kobanê Davası’nda bizi yargılamaya çalışanları acıyarak anlatacak.
‘Diliniz Erdoğan’ın, Bahçeli’nin dili’
İktidarın söylemlerine paralel söylem kullanıldığını kaydeden Yüksekdağ şöyle konuştu: “Bu dosyanın hukuki hiçbir tarafı yoktur. Siyasi usül siyasi yöntem. Mahkemede kullandığınız usül ve yönteminiz siyasidir. Sizin diliniz Erdoğan’ın diliyle paralel gidiyor. Devlet Bahçeli’nin diliyle paralel gidiyor. Bahçeli balkon siyasetçisidir. Üç gün yatamaz bu cezaevlerinde. Sadece insanları cezaevleriyle tehdit etmeyi bilir. İlkesel olarak örnek aldığı siyasetçiler bile uzun süreler cezaevlerine girdi. Ancak Bahçeli her devrin adamıdır. Bu da acınacak bir durum. Bizim baştan itibaren siyasi faaliyetlerimiz yargılanıyor. Baştan beri bütün arkadaşlarımızın siyasi çalışmaları ortaya döküldükçe, binlerce sayfa dosyaları önümüze koydukça haklı olacağınızı düşünmeyin. Siyasi hakları gasp ettiğiniz gerçeğini örtbas edemeyeceksiniz.”
‘AYM siyasi iktidarın talimatıyla kararlar veriyor’
AYM’ye işaret eden Yüksekdağ şunları ekledi: “AYM, doğrudan siyasi iktidarın talimatıyla kararlar veriyor. Bunların da bütün ayrıntıları ortaya çıkacak. Şimdilik bu kararları elinizden geldiğince kullanın. Son verilen ara kararda savunma süreleri bir güne sığdırıldı. Bu karar sizi bağlar. Hukuken ve siyaseten bağlar. Bir çocuğun dahi bilebileceği birinci gerçek şudur ki: savunma hakkı katiyen kısıtlanamaz, evrensel hakların çiğnenmesidir. Buyrun bu sorumluluğu üstlenin. Bu kısıtlama siyasi iktidarın seçim kampanyasına su taşımaktır. Siyaset yapıyoruz diye kısıtlıyorsunuz. Siz neden siyaset yapıyorsunuz? Bizler siyasi saiklerle buradayız. Peki, siz neden siyaset yapıyorsunuz? Bu söz hakkını bize siz vermediniz. Milyonlarca yurttaş verdi. Siz sadece iktidarın kurduğu yargı kürsüsünüz. Duruşma salonunda siyaset yapma kararını siz aldınız. Bunun karşısında bizim konuşmalarımızın men edilmesi meşru değildir.”
ANKARA