Ezgi Koman
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) 2021 Yılı Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezleri Raporu’nu geçtiğimiz günlerde yayımlandı. Türkiye’de işkencenin boyutunu gözler önüne seren rapora göre geçtiğimiz yıl kendisi veya bir yakını işkence ve diğer kötü muameleye maruz kaldığı için 984 kişi TİHV’e başvurmuş.
Başvuranların 616’sı yıl içinde işkenceye maruz kaldığını belirtirken, bu rakam vakfın kuruluşundan bu yana yıl içinde işkence nedeniyle yapılan en yüksek başvuru sayısı. Rapora göre, gözaltı sürecinde işkenceye maruz kalan 10 kişiden 7’si açık alanda veya toplumsal gösterilerde işkence görmüş. En çok başvuru 307 kişi ile TİHV İstanbul Temsilciliğine gelirken, Van Temsilciliği’ne 263, Diyarbakır Temsilciliği’ne 166, İzmir Temsilciliği’ne 134, Ankara Temsilciliği’ne 66 ve Cizre Referans Merkezi’ne 48 kişi başvuru yapılmış.
Türkiye içinde işkenceye maruz kaldığı için başvuru yapan 871 kişinin cinsiyet kimliklerine göre dağılımı incelendiğinde 307 başvurunun kadın, 527 başvurunun erkek, 37’sinin ise bu sınıflama dışında LGBTİ+ olduğu görülüyor. 2020 yılının verileri ile karşılaştırıldığında LGBTİ+ başvurularındaki artış dikkat çekici.
Başvurucuların arasında çocuklar da var. İşkence gördüğünü belirterek TİHV’e 2021 yılında 30 çocuk başvurmuş. Bu çocukların yaş ortalaması 12,8.
Rapora göre; çocuklarda işkenceye yol açan olay;12 çocukta “siyasi”, 11 çocukta “etnik”, 6 çocukta “diğer” ve 1 çocukta “sığınmacılık”. Çocukların 12’si ev baskınlarında, 11’i kayıt dışı gözaltılarda, 4’ü resmi gözaltılarda, 2’si hapishanede 1’i ise mülteci toplama merkezinde işkenceye maruz kalmış.
TİHV işkence gördüğü belirten 30 çocuktan 24’ünün hakarete; 16’sının kendisine, yakınlarına yönelik tehdide; 20’sinin işkenceye tanıklık, gözbağı, ajanlık teklifi gibi zorlayıcı davranışlara; 9’unun kaba dayak, sıkı kelepçe, plastik mermi ile fiziksel müdahalelere; 7’sinin sözlü cinsel taciz (cinsel içerikli küfür, hakaret vb.), soyma, fiziksel cinsel taciz gibi cinsel işkencelere; 14’ünün soğuk/sıcakta bekletme, basınçlı su, gözyaşartıcı gazlar gibi fiziksel, kimyasal etkenlere; 5’inin de tecrit, yeme-içmenin kısıtlanması, uyutmama, sağlığa erişim vb. temel ihtiyaçların kısıtlanmasına maruz kaldığını söylüyor.
Raporun sonunda yaptığı değerlendirmede ise gözaltı süreçlerinde “çocuğun yüksek yararı” ilkesine uygun hareket edilmediğine, keyfi ve hukuk dışı uygulamalara maruz kaldıklarına, usuli güvencelerin ihlal edildiğine ve özgürlüğünden kısıtlama kararına da başvurulduğuna işaret ediyor.
Bu veriler oldukça önemli. Her bir işkence başvurusunun soruşturulmasının gerektiği çok açık. Ancak raporda işkence sonrasında yalnızca bir çocuk için suç duyurusunda bulunulduğu, diğer çocuklar için yaşadığı işkenceler nedeniyle suç duyurusunda bulunulmadığı belirtiliyor. Oysa işkence bir insanlık suçu ve cezasız kalması hepimizin onurunu incitiyor…