Abdullah Aysu
Etraf anlamına gelen çevre, lokal bir yeri tanımlar. Ekoloji ise canlı ve cansız varlıkların tümünü kapsar. Aynı zamanda varlıkların ilişkilerini ve ilişkilenmelerini içerir. Yaşama dair zincirin tüm halkalarının birbiri ile uyumlarını, ahenklerini, birinin diğersiz olamayacağını; eksikleneceğini tanımlar. Gezegenimizin gerçekliği bu!
Yani
“Hayvanlara ‘haycan’, haycanlara ‘yoldaş'” demektir ekoloji. Doğaya hükmetmek değil, gezegen canlılarıyla eşitlenmek, onların parçası, bileşeni olmaktır, ekolojistlik. Pek çoğumuz böyle düşünür, söyleriz. Peki, öyle yaşar mıyız? İşte bunun yanıtı herkesin kendisinde saklı. Ancak kapitalizmin pisliği çenemizin altına dayanmışken, o kadar kolay değil; “evet öyle” demek, diyebilmek. Öyle yaşayanlar yok mu? Var! Hem de tüm engellere, engellemelere rağmen. Kim onlar? Sarıkeçililer! Yapmacıksız, sade yaşayan, ekolojistliğin son kelaynak kuşları onlar. Ne yapıyorlar ekolojist yaşam tarzlarıyla?
– Orman altı örtüsünün kompost sürecini hızlandırarak orman yangınlarının önüne geçiyorlar.
– Yeryüzünün en büyük karbon yutağı olan ve karasal toprakların %50’sini oluşturan otlak ve meraların üzerinde yaşadıkları ve üretim yaptıkları bölümün devamlılığını sağlayarak iklim krizi ile mücadeleye katkı koyuyorlar.
– Haycan yetiştiriciliği yaptıkları alanlarda oluşturdukları ekolojik yaşam koridoruyla birçok türün korunmasını ve yayılmasını sağlıyorlar. Böylelikle biyoçeşitliliğin devamlılığını sağlayarak ve geliştirerek yaban hayata destek oluyorlar…
Peki, engelleri ne ya da nasıl engelleniyorlar? En başta,
– Yaşam alanlarına ve su varlıklarına erişiminin kısıtlanması ve engellenmesi,
– Topluluğun karar alma mekanizmalarında etkin temsil edilmemesi,
– Mevcut politikaların üzerlerinde kısıtlayıcı rol oynaması,
– Ürettikleri ürünlerin pazarda değerini bulamaması gibi…
İşte bu kelaynak kuşları yoldaşları olan keçilerin, develerin, köpeklerin ihtiyaçları ve güdüleri doğrultusunda özgürce yaşamak istiyorlar. Benim yöneten ve yetkililerden talebim; engel olmayalım, ön açıcılık yapalım! Kadıköy Belediyesi’nin düzenlediği “2022-Çevre Festivali” çerçevesinde Sarıkeçililer ile iki gün birlikte oldum. Kolaylaştırıcı öncüleri Pervin Savran Çoban kardeşime bir kez daha sarılmaktan ve onlarla olmaktan onur duydum.
Çevre Günü kutlaması mı, ekoloji mücadelesi mi?
– Türkiye yüz ölçümünün %56’sı oranında maden aramaları için alan,
– Toprak ile suyun bağını koparan binlerce nehir tipi hidroelektrik santral (HES),
– Hiçbir hava koridorunu boş bırakmaksızın rüzgâr elektrik santraller (RES),
– En verimli ovalara termik santraller,
– En mümbit arazilerin olduğu yerlere jeotermal santraller (JES) kurmak için şirketlere ruhsat vererek yaşamı yok etme yarışı sürüyorken,
– Bu olup bitenler sadece çevre adıyla mı kavramlaştırılmalı, yoksa ekolojik tahribat olarak mı adlandırılmalı?
Bu soruya vereceğin(m)iz yanıt sizi, bizi ya 5 Haziran Dünya Çevre Günü kutlamalarına götürür ya da 365 gün ekoloji mücadelesine…