Türkiye halklarının eşit, özgür ve demokratik bir ülkede yaşayabilmesinin yolunun İmralı tecridinin kaldırılmasından geçtiğini belirten ESP MYK üyesi Sathiye Ok, ‘Herkesi tecride karşı tutsakların sesi olmaya çağırıyorum’ dedi
İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde 23 yıldır ağırlaştırılmış tecrit altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan 1 yılı aşkın süredir haber alınamıyor. Yanı sıra 2013-2015 tarihlerinde “çözüm” adı altında yürütülen süreçte İmralı’ya götürülen Ömer Hayri Konar, Hamili Yıldırım ve Veysi Aktaş da söz konusu tecritten nasibini alıyor. İmralı’da başlayıp tüm cezaevlerine yayılan tecrit sistemi son dönemlerde ise Öcalan’a verilen disiplin cezalarıyla daha da derinleştirildi.
Mezopotamya Ajansı’ndan (MA) Müjdat Can’a konuşan Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyesi Sathiye Ok, cezaevlerindeki duruma değinerek, “Biliyoruz ki İmralı’da ki tecrit bitmeden ne dışardaki halklar üzerine örülen tecrit, nede cezaevlerindeki tecrit bitecek” dedi. Özellikle son birkaç aydır Silivri Cezaevi’ndeki siyasi tutuklularla birlikte adli tutukluların da tecritten kaynaklı sorunlar yaşandığını kaydeden Ok, “Maalesef ki 96’lardan sonra 2000 yılında, F Tipi’ne geçişten sonra yine cezaevleri tabutlarla anılır oldu. Cezaevlerinden tabutların çıktığı bir döneme tanıklık ediyoruz. Bunun ne insani ne de vicdanı bir yanı var. İlk başta siyasi iktidarın, bu politikadan hızlıca vazgeçmesi ve cezaevleri yönetimini insani koşullara uygun hale getirmesi gerekmektedir. Cezaevlerin de yaşanan insanlık dışı olaylara karşı Türkiye halkının her tutsağın sesi olması, demokratik tepkisini ortaya koyması ve cezaevlerindeki koşulların düzeltilmesine katkıda bulunması gerekiyor. Bir kez daha cezaevlerinde yaşanılanlara ses olma, toplumsal duyarlılığın geliştirilmesi gerektiği çağrısını yapıyoruz” diye belirtti.
İktidar Kürt sorununda çözüme yaklaşmadı
İmralı’da uygulanan tecridin Kürt halkının belli aşamaya getirdiği mücadeleye karşı olduğunun altını çizen Ok, “7 Haziran’dan başlayan sürecin kendisi bir şekilde İmralı’da ki tecride yansımış oldu. İmralı’da koyu bir tecrit süresi söz konusu oldu. Aynı zamanda 7 Haziran’da kazanımımızla birlikte dışarda yeniden bir savaş konseptinin devreye girdiği ve barış sürecinin askıya alındığı, aslında barış heyetinin dağıtıldığı bir sürece eşlik ettik. Bu süreçte şunu gördük; devletin, siyasi iktidarın Kürt sorununun demokratik yollarla çözümü noktasına hiçbir şekilde yanaşmadığını, bu süreci devirerek savaş konsepti üzerinden ilerlemek istediğini gördük” ifadelerini kullandı.
Savaş konsepti inşa edildi
Mevcut savaş konseptinin aynı zamanda 7 Haziran sonuçlarını rafa kaldırdığını kaydeden Ok, “7 Haziran, Türkiye halklarının eşitlik, adalet ve özgürlük taleplerini ortaya koyduğu, irade beyan ettiği HDP’yi bir şekilde ana muhalefet durumuna getirdiği bir dönem. Bu sürece İmralı’nın önemli oranda katkısının olduğunu aslında kendileri de ifade etmişti. Yeniden kendi siyasi iktidarlığını tesir etmek için bu süreçten vazgeçildi ve İmralı’da ki tecrit ağırlaştırıldı. Çözümün önü açılırsa hem içerdeki hem de dışardaki tecrit ortadan kaldırılmış olur. Ama o çözüm yollarını kapattıkları için siyasi iktidar, Kürt sorununu ya da toplumsal muhalefetin çeşitli demokratik taleplerini kabul etmediği için savaş konseptiyle birlikte yeni bir süreç inşa etmiş oldu” dedi.
‘Herkesi tecrit politikasına karşı çıkmaya çağırıyorum’
Toplumsal barışın yolunun içeride ve dışarıda süren tecridin kaldırılmasından geçtiğini vurgulayan Ok, şöyle devam etti: “İmralı’da ki tecrit politikası kalkmadığı müddetçe tüm cezaevlerinde tecrit politikasının kalkmayacağını çok iyi biliyoruz. Çünkü bu tecrit politikası aynı zamanda bir çözüme endekslendiği için toplumsal barışın önünü açacağı bir politik hat olduğu için ortadan kaldırılması gerekiyor. İmralı’da ki tecrit kalkmadan halklar üzerinde ki tecridin kalkmayacağını, halkların söz, eylem, örgütlenme özgürlüğü önünde ki engellerin ortadan kalkmayacağı, aynı zamanda toplumsal barışın sağlanmayacağı çok açık ortada. Türkiye halklarının eşit, özgür ve demokratik bir ülke de yaşayabilmesi için bu tecrit politikasından vazgeçilmesi gerekiyor. Eşit, özgür ve daha adil bir ülkede yaşamak istiyorsak tecrit politikasına karşı onurlu bir tutum takınmak, demokratik tepkilerin ortaya konması gerektiğini düşünüyorum. Herkesi tecrit politikasına karşı ailelerle tutsakların sesi olmaya çağırıyorum.”
HABER MERKEZİ