AKP’li belediye ve valilikler tarafından yasaklanan etkinlikleri sanatçılara sorduk
Ahmet Güneş
Türkiye devletinin kurulduğu günden bu yana sürdürdüğü inkar ve asimilasyon politikası hâlâ devrede. Tek dil, tek din gibi söylemler üzerinden bütün toplumlar yasak ve şiddet ile karşı karşıya kaldı. Son dönemlerde ise AKP’li belediyeler ve valilikler tarafından Kürt sanatçıların konserleri ve tiyatro oyunları yasaklanıyor. Bu yasaklar 15 Mayıs Kürt Dil Bayramı’nda sistemik bir hal alıp muhalif sanatçıları da etkilemeye başladı. AKP iktidarı ile görüşleri uyuşmayan birçok kesim bu yasakların hedefinde.
Kürtçe tiyatroların yasaklanması keyfi şekilde sürerken, Aynur Doğan, Metin Kemal Kahraman, Mem Ararat, Niyazi Koyuncu ve Apolas Lermi gibi muhalif olarak bilinen sanatçılar da bu yasakların hedefine girdi. Herhangi bir mülki amirin gerekçesiz bir şekilde etkinlikleri yasaklayabileceği bir dönemden geçerken, biz de sanatçılara sorduk. Kürt sanatçılar bu tür yasak ve engellemelerin yeni olmadığını ama kendilerine uygulanan yasaklara cılız bir tepki verildiği için muhalif kesimlere de yöneldiğini belirtirken, devletin hedef gösterdiği kim varsa ortak bir tepki verilerek karşı konulabileceğini belirtiyor. Yine aynı şekilde yasaklara karşı daha çok üretmenin önemini vurgulayan sanatçılar, devletin zihniyetinin değişmesi gerektiğinin altını çiziyor.
Erdoğan Emir: Aslında son 10 yıldır, giderek kendisini bu zamanın ipuçlarını veren, kendisini sürekli yasaklar üzerinden kurumsallaştıran, bu ülkenin çeşitliliğini, bu medeniyetler bütünlüğünü, dil ve kültür çeşitliliğini bir tekçilik üzerinden yok saymak, dillere ideolojik yaklaşma meselesi üzerinden insanların ifade alanlarını bir şekilde kısıtlamaya ya da sınırlandırmaya başladı. Kendi dışında düşünen, kendi çıkarlarını ve fikirlerini taşıma konusunda sorumluluk almamış, onun dışında kendi varlıkları, ilgilendikleri üzerinden, fikirlerine yaslanmış bütün muhalif kesime bir şekilde iktidarda olduğu yerlerde, tahakkümünün bulunduğu her alanda sınırlandırma ve insanların kendilerini ifade etme konusunda ciddi sorunlarla karşılaştırdılar. Bu darbe süreçlerinin veya kendinden önceki baskıcı iktidarların bir devamı olarak kendilerini devam ettiren bir mesele. Ama insanın zamanla ilişkisi, medeni dünya ile ilişkisi, modernite ile ilişkisi, bu geçmiş çağlardan kalan zorbalığı, aklıyla, bilinciyle ve dayanışmayla daha değerli bir yarın kurarak bunu mahkum edecektir.
Aynur’un konseri, Metin Kemal Kahraman’ın konseri, aynı zamanda Kürt müziğine yönelik farklı alanlarda farklı yaptırımlar, bilinçli olarak ortaya konmuş gayretler. Geçmişe bakalım, bugüne bakalım, bu toplumsal ayrışmaya, bu topraklarda yaşayan halkların yaşadıklarına bakalım, değişen bir şey yok. Gerici iktidarlar bir önceki baskıcı uygulamaları tekrarlıyorlar. Herkes bilinciyle, aklıyla, hakkaniyetle toplumcu düşünerek motive olmalı.
Pınar Aydınlar: Bugün Kürtçeye dönük saldırı ve yasak politikaları ilk kez olan bir süreç değil. Şunu çok iyi biliyoruz ki bu tamamen siyasi bir karar. Tamamıyla devlet politikasının, Kürt halkına karşı, Kürt hareketinin meşru zeminine karşı ve tarihsel gerçekliğe karşı yok sayma politikasıdır. Ama yok sayılacak bir halk değil Kürt halkı ve Kürt dili. Kürt dilinin ve Kürt halkının kadimliği üzerinden bugün tamamıyla devletin asimile etme politikası sanata, sanatçıya, mücadele alanlarına, siyasete sirayet ediyor. Bugün Kürtçe müzik yapan Aynur Doğan gibi, hapishanede olan arkadaşlarımız gibi bugün yasaklanması bir devlet politikasıdır. Dersimlilerin pikniği vardı, o da yasaklandı. Gerekçe keyfi. Çünkü biliyorlar ki tarihimiz ezenler ve ezilenlerin tarihidir. Bizler ezilen halklar olarak her daim sistemin politikaları, yok sayan ve tekçi, asimile etme politikaları ile varlıklarımızı sürdürüyoruz. Bunu kabul etmiyoruz. Kürtçe tarihler boyunca vardı ve olmaya devam edecek. Mezopotamya’nın gerçekliği, Kürtçe şarkı yazan ve söyleyenlerin en büyük dayanağıdır Musa Anter’in kalemi. Gerçekten bizim dilimizin üzerine Türkçeleştirilmeye çalışılan eserlerden tutun, sokakta müzik yapan gençlerin gördüğü şiddet, hapishanedeki siyasi tutsaklara zulmün tek sebebi devletin tekçi politikaları. Bunu kabul etmiyoruz. Mücadelemizi her koşulda büyütmeye devam edeceğiz. Kürtçe bizim dilimizdir. Anadili hiç kimse sorgulayamaz. Bunun için mücadelenin büyütülmesinden yanayım, sesimizi çok daha yükse sesle çıkartmalıyız.
Hozan Diyar: Aslında gelişen bütün bu anti Kürt, dilimize, kültürümüze ve özgürlük arayışımıza, yürüyüşümüze karşı geliştirilen karşı devrimin harekete geçtiği bir süreçten geçiyoruz. Kürde kaybettirmenin alışkanlığından kaynaklı sürekli yasaklar, inkarlar, bir halkı ortadan kaldırmak sürekli devredeydi. Özellikle son süreçteki bu yasaklamaların pervasızca yapılmasının nedeni, bu karşı devimin, bize karşı 40 yıldır her şeyiyle sürdüren sistemin sonu geliyor, bundan kaynaklıdır. Rojava’da kazanımları ortadan kaldırma, bombalamak, Kürt özgürlük mücadelesinin bu sisteme, faşizan saldırılara karşı, yine özgürlük mücadelesinin, bir statüye doğru yürümesi, Çöktürme Planı, Güney Kürdistan’a saldırmaları, özgürlük hareketini tavsiye edip, bir cumhuriyetin ikinci yüzyılına giderken, Kürtsüz bir yüzyılı tasarlamak istiyorlar. Kürt özgürlük hareketi bu planlarını bozduğu için, artık dünyanın gözü önünde rezil olmayı da göze alarak, böyle bir tavırla konserleri, tiyatroları yasaklayabilecek kadar faşizan tavrını öne çıkarıyor. Bunun sebebini böyle görüyorum. Kaybetmek üzere olan bir sistemin saldırganlığıdır bu.
Kürtlerin bir bütünsellik içinde finale doğru giderken, Ortadoğu’da gelişmeler yaşanırken, Kürtlerin statü sahibi olmasına karşı bir saldırı ile yüz yüzeyiz. Bir gri alanlar yaratarak konserlere tahammül edemeyen bir sistem, kültürel mücadelemize hizmet eden etkinlikleri kaybettirmek istiyor. Her şey ömrünü uzatabilmek için. Kürdün kökünü kazıma tavrıyla yöneliyorlar. Kazanımları elimizden almak için bunu yapıyorlar. Kürt özgürlük mücadelesi, kürt halkı ve sanatçılar da ciddi bir mücadele veriyor gerçekten.
Bu halk onurlu bir yaşam sürsün diye her gün kimyasal silah altında bir var olma mücadelesi veriyor. Halkımız da evlatlarının peşinden gidiyor. Sanatçılar da bu halkın vicdanı olarak üzerine düşeni yapıyor. Devrimin şarkılarını, oyunlarını yapan sanatçıların konser, sergi ve oyunlarına nasıl davranmayı bilmemiz gerek. Devrim ve karşı devrim mücadelesinin son sahnesindeyiz, herkes üzerine düşeni yapmalı diye düşünüyorum. Bir insan olmanın, bir sanatçı olmanın gereğidir.
Gökçe Selim (Sîya Şevê): Konserlerin iptal edilmesi Kürt müziği ve sanatına yönelik, yıllardır dayatılan baskı ortamının görünen bir parçasıdır aslında, yani bu yeni bir durum değildir. Bu tarz baskılara yönelik üretimi ve konserleri artırmak en büyük cevap olacaktır. Tabi bunun yanında bizim de üretimi, sanatsal eğitimi destekleyen, doğru ve güçlü bir sanat politikasını ve bunun alanlarını oluşturmamız şart. Çünkü sanatı olmayan bir toplumun kültüründen, dilinden ya da varlığından bahsedemeyiz. Konser yasakları aslında bu zihniyetin Kürt sanatına hiç de basit bakmadığını gösteren bir örnek olmuştur. Bu nedenle biz de artık bu konuyu hafife almayı bırakmalı, daha güçlü bir sanat politikasıyla gereken cevabı vermeliyiz.
Beser Şahin: Ben daha uzak tarihlere bakıyorum bu gidişat üzerinden. Ne yazık ki bu ülkede kim gelirse gelsin, hangi hükümet gelirse gelsin, zihniyette değişen bir şey yok. Söz konusu özellikle Kürtler oldu mu, kültürel, sosyal haklarına bunu kabul etmede, siyaset değişikliği olmamıştır ne yazık ki. Ben 90’larda bu sistemin mağduru olarak 30 yıldır sürgünde yaşayan bir sanatçıyım. Geçmişten günümüze değişmeyen bir zihniyetten bahsediyoruz ama bu yönelimler artık diğer muhalif kesimlere, Türkiye’de yaşayan halkları, tüm kültürleri etkilediği için insanlar henüz tavır gösterebiliyor. Oysa biz bunları 30-40 yıldır yaşıyoruz. Ben sürgündeyim ve ülkeme giremiyorum mesela.
Sanat toplumlar tarihinde bir gelişimin, değişimin gücüdür. Aydınlanmanın, bilinçlenmenin gücüdür ve bu yüzden bundan korkulur. Toplumun en sade duygularından süzülüp topluma geri dönen estetik bir ruh olarak bazen bir ses, oyunculuk, söz gibi topluma geri dönen moral gücüdür sanat. Sanata yönelmelerinin en büyük nedeni de budur bence.
Mezopotamya Kültür Merkezi’nden (MKM) Mervan Tan: Genel olarak yasaklardan bahsedersek, bu son süreçte büyük mağduriyetler yaşatan 12’den sonra müzik yasağı da var. Aslında bu yasakların geleceği belliydi. Bizim MKM olarak Bostancı’da 30. yıl etkinliğimiz yasaklandı. Yine aynı şekilde MKM olarak bu yasaklara yabancı değiliz. Kürt sanatçıların uğradığı haksızlıklara ses verilmeyince, karşı duruş olmayınca muhalif santçılara yöneldiler. Tepkilerimizi beraber çıkarmayınca, bir araya gelmeyince bu sorun çözülmüyor.
Kürt sanatına bu tür saldırılar 30-40 yıldır sistematik olarak devam ediyor. Kürt dili ve kültürüne bir nefreti var bu sistemin. Yani aslında bilinen isimlere yasak gelince biraz ses çıkıyor ama bilinmeyen isimlere yasaklar geldiğinde kimse sesini çıkarmıyor maalesef. Ayrımsız bir şekilde her yerde sesimizi çıkarmalıyız.
Suavi: Sanatı ancak sanata düşman olanlar, gericiler yasaklar ki, buna rağmen sanat ve sanatçı yoluna her koşulda devam eder ve edecektir.
Bu yaklaşım; bu zihniyetin özellikle kadına, sanata ve toplumun en temel ihtiyaçlarından olan kültürel ve sosyal haklarına nasıl ve nereden baktığının da net bir ispatı olarak görülmelidir. Bu durum, bir anlamda seçimin yaklaştığının da bir göstergesidir. Kanımca; benzeri engeller daha da sıklaştırılacaktır.
Çünkü AKP kendi seçmenini, ancak bu ve benzeri hamlelerle bir arada tutabileceğini hedeflemektedir.
Adeta, toplumun ayrışmasından, gerilmesinden medet ummaktadır. Kadın bedeni üzerinden topluma ahlak dersi vermeye çalışanların bu çabaları boşa çıkacaktır. Her türden ahlaksızlıklar görmezden gelinirken, kadının ve onun kıyafetleri üzerinden özel hayatlarımıza planlı bir saldırı-müdahale örgütlenmeye çalışılmaktadır.
Demokrasi ile çevreli, örgütlü ve kararlı bir dayanışma ve yılmadan-korkmadan verilecek meşru ve hukuki ortak direnç, bu gerici hamleleri kesinlikle “mat” edecektir! Gerçek anlamda sanat ve sanatçı, bu çağdışı karanlığı yırtacaktır.