Oldukça uzun bir süre sağlık nedenleri ile ara verdiğim kentsel dertleşme denemelerine, zat’ı alilerinize bir mektup yazarak başlamaya karar verdim. Umarım sevgili Yeni Yaşam gazetesini izleyenleri ve çalışanları, bana ayırdıkları bu değerli köşeyi kişisel amaçlarla kullanmamı mazur görürler. Bu arada mektubuma başlamadan önce, İstanbul Barosu’nun, “Havaalanı İşçileri İçin Sürdürülen Soruşturmada Yasa Hükmü Uygulanmamaktadır”, “Bu bir rezalettir” başlıklı basın açıklamasını okuduğunuzu varsayıyorum.
Gelelim size mektup yazmama neden olan, tüm karizma ve popülaritenizi kuşanarak kamuoyuna yaptığınız açıklamanıza;
Açıklamanızı, sosyal devletin bitmiş olduğunu belirtip, “Toplumsal çatışmaya değil, toplumsal barışa ihtiyacımız vardır. Bu açıdan bakıldığında havalimanının adına ilişkin başlatılan tartışma da işçilere uygulanan baskı ve şiddet de toplumu derin bir ayrışmaya sürüklediği için birbiriyle bağlantılıdır” diyerek başlatıp, “Devletimizin gücü, anayasada tanımlanan kuruluş ilkelerinden gelmektedir. Bu ilkelerden verilen her taviz, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin gücünü kırmakta, üzerimize oynanan her küresel senaryoya dayanak teşkil etmektedir. Şu halde, işçilere yapılan uygulama, havaalanının isminin Mustafa Kemal Atatürk olması gerektiğinin en etkili şekilde dile getirilmesine asla engel olmamalıdır. Tam aksine isme yönelik toplumsal talep sonuç alıcı şekilde ifade edilmeye devam edilmelidir” şeklinde bitirmişsiniz.
İtiraf etmek gerekirse ben ne demek istediğinizi pek anlamadım. Anladığım tek şey sizin bu süreci izlememiş olduğunuz… Ve eğer, o hukuksuz, plansız, ihalesi bile suç olan doğa, emek ve işçi katili havaalanının ismi Mustafa Kemal Atatürk konulursa (artık ismi de milletin annesine küfretmiş yatırımcının kulağına ezanla mı üflerler bilemem) ve çalışma koşulları düzeltilirse toplumsal barışın sağlanacağı, devletimizin kurucu ilkelerinden taviz vermemiş olacağımız ve böylelikle küresel güçlerin oyununa gelmeyeceğimiz.
Kazın ayağı pek öyle değil Sayın Türkiye Barolar Birliği Başkanım…
Ancak derdim şu ki; tam 7 yıldır süregelen 3. Havaalanı sürecini bir mektupla nasıl aktaracağımı bilemiyorum. Aslında biraz belge okuyup bana yardımcı olabilirsiniz. Kaynak bol… Size, TMMOB ve TMMOB’ye bağlı meslek odalarının web sayfalarını, açılan sayısız dava dilekçesi ve raporlarını, işçi ölümleri için sendikaların ve İşçi Sağlığı ve Güvenliği Meclisi’nin tespit ve raporlarını önerebilirim. Hatta daha da tarafsız olmak istiyorsanız bizzat yatırımcının hazırladığı ÇED raporunu incelemenizi öneririm. Ya da bir gidin oralara… Hazır festival de yapılacakmış reklam için… Yüzlerce emekçinin, binlerce ağacın, kuşun, hayvanın, börtü böceğin, sulak alanların, tarım ve mera alanlarının, su kaynaklarının, hukukun, planlamanın, İstanbul’un, Marmara’nın ve Trakya’nın, memleket bütçesinin mezarı üzerinde… Gidin görün. Eğlenceli olur hem… Ancak üstünüzü sıkı giyinin malum kuzey rüzgârları sert eser oralarda… Tam havaalanlık… Maazallah üşütürsünüz. Üstelik bu festivalin toplumsal barışa katkısı da göz ardı edilmez. Ama siz de haklısınız, seçim çalışmaları, geziler vs. çok zor. Anlaşılan bu mektup ve köşe işgali bir iki hafta daha sürecek. Ancak başlamadan küresel güçler sorunsalına bir nokta koyalım da farklı görüşte olduğumuz filan sanılmasın. Malum, eleştiriler sonunda mahkeme mahkeme sürünmek de var. Yeni hukuk böyle… Bir ilgilenseniz iyi olacak.
Sayın Türkiye Barolar Birliği Başkanım,
Ne demek küresel güçlerin oyununa gelmek? Biz zaten ülkece o oyunun figüranıyız.
Zaten başımıza ne geldiyse bu küresel güçlerle işbirliği yapmak ve onların tavsiyelerine göre memleketin ekonomik ve sosyal politikasını belirlemek olmadı mı?
Hadi çok uzağa gitmeyelim, hazır Eylüldeyiz, 12 Eylül 1980 darbesi,12 Eylül 2010 referandumu neden yapıldı sanıyorsunuz?
Şimdi bütün bunların üçüncü/ikinci havaalanıyla ne ilgisi var diyeceksiniz…
Devamı sağ ve salim kalırsak haftaya…
Umalım da haftaya kadar hiçbir emekçi ölmesin, incinmesin.
Malum sermaye firavunlarının acelesi var…
Emekçiler ölse de, aç kalsa da 29 Ekim’e yetişecek bu mega rezillik…
Zira o “olağanüstü teşvikler” de bir süreye bağlı…
Memlekette işsizden daha çok ne var?
Ölen ölür, kalanlar sermaye firavunlarınındır…
Şimdilik ortada bir Musa’da yok…