Cumartesi Anneleri bu hafta, 1981 yılında Antep Cezaevi’nde idam edilen ve cenazesi ailesine verilmeyen Veysel Güney için adalet istedi. Diyarbakır’da 1993 yılında katledilen Ahmet Okuyucu ve Batman’da ise 1993 tarihinde askerler tarafından gözaltına alındıktan sonra yaşamını yitiren Mehmet Sıddık Öncü’nün hikâyesi paylaşıldı
Cumartesi Anneleri, kayıpların akıbetini sormak ve faillerin yargılanması talebiyle gerçekleştirdikleri eylemlerinin 897’nci haftasında da pandemi koşulları nedeniyle sanal medya hesaplarından açıklama gerçekleştirdi. Bu haftaki eylemde 10 Haziran 1981 tarihinde Antep E Tipi Cezaevi’nde idam edilen ve cenazesi ailesine verilmeyen Veysel Güney (24) için adalet istendi.
Veysel Güney’in yeğeni Doğan Güney, amcasının avukat tutmasına bile izin verilmeden hukuksuz bir şekilde yargılandığını belirtti. Güney, “Ben amcamı hiç tanımadım. Bunca yıldır sadece arkadaşlarının anlattıklarından, fotoğraflarından biliyorum. Mezarı başına gidip amcamı anamadık. Çünkü bunca yıl geçmiş olmasına rağmen amcamın cenazesini hala bize teslim etmediler. Amcamın mezarından korkan bir sistem mevcut hala” dedi.
‘Ömrü mezarını bulmaya yetmedi’
Cumartesi Annesi olan Veysel Güney’in annesi Zeynep Güney’in yıllarca oğlunun mezarını aradığını ve mücadele ettiğini belirten yeğen Güney, “Ömrü oğlunun mezarını bulmaya yetmedi. Bir Cumartesi Annesini yine oğlunun mezarına hasret bir şekilde ölümle yüzleştirdiler. Bu tarif edilebilir bir acı değil. Bizler kayıp yakınları olarak bu üzüntü ile yaşıyoruz sürekli. Ve geçecek bir acı da değil bu. Ancak biz ailesi olarak amcam ve diğer kayıplar bulunana kadar mücadelemizi sürdüreceğiz” dedi.
‘Yargılamada hukukun zerresi yoktu’
Güney ailesi avukatlarından Ercan Kanar, 1981 yılında bir çatışmada yaşamını yitiren bir teğmenin intikamını almak için Güney’in hukuk kuralları çiğnenerek yargılandığını vurguladı. Kanar, “Bu yargılamanın hukukun zerresi ile ilgisi yoktu. Şubat’ın 5’inde duruşma günü belli oldu. Bir gün sonra duruşma başladı. 17 Şubat’ta da ikinci duruşma oldu ve karar çıktı. İdam cezası verdiler. Yani bir ay içinde iki duruşma ile yapılan sözde yargılama ile idam cezasına mahkum oldu. Ve yıldırım hızıyla Askeri Yargıtay, iki ay içinde onayladı. Bu karardan sonra 2 aylık süreçte de askeri konsey infazına karar verdi. 12 Eylül faşist darbesinin nasıl insan haklarına aykırı bir darbe olduğunu anlamak için Veysel Güney’in yargılanış tarzına bakmak yeter” diye belirtti.
Son sözlerini yazdığı mektup ailesine verilmedi
Güney’in 5 ay hücrede tutulduğunu ve ağır işkencelere maruz kaldığını belirten Kanar, bu sürede avukat tutmasına, ailesi ile görüştürülmesine ve mektuplaşmasına izin verilmediğini de aktardı. Kanar, “Ölümünden önceki son sözlerini yazdığı mektup da ailesine verilmedi. 12 Eylül suçlularını koruyan geçici 15’nci madde yürürlükten kaldırıldıktan sonra 2011 yılında hem Veysel Güney için hem de diğer gözaltında kaybettirilenler için cumhuriyet başsavcılığına suç duyurusunda bulunduk. O suç duyurusunda 12 Eylül’de darbe yapanların, askeri komutanların ve emniyet yetkililerinin de tümünün insanlığa karşı suçtan, yaşam hakkını ihlalden, işkence ve kötü muameleden ve adil yargılanma hakkını ihlalden yargılanmalarını istedik. Ne var ki cumhuriyet savcılığı, bu suç duyurumuzu reddetti. İtiraz ettik, itirazımız mahkeme tarafından reddedildi. AYM de başvurumuzu reddetti” dedi.
2016 yılının Haziran ayında dosyayı AİHM’e taşıdıklarını belirten Kanar, “Gerek Veysel Güney için gerekse diğer gözaltında kaybettirilenler için işkencede öldürülenler için devletin yaşamını yitirenlerin yakınlarına bir özür borcu vardır. Aslında halklara bir özür borcu vardır” diye belirtti.
Savcıdan itiraf: Delil yoktu
Bu haftaki basın metinini Cumartesi İnsanlarından Leman Yurtsever okudu. Yurtsever, Güney’in idamından 25 yıl sonra onun ilk ifadesini alan ve idamında hazır bulunan savcı Mete Göktürk’ün, “Adaleti Gördünüz mü?” isimli kitabında, Güney’i suçlayacak delillerinin olmadığını, ayrıca yargılamanın tarafsız ve adil bir biçimde yapıldığına dair kuşkuları olduğunu açıkladığını belirtti.
‘Kuşkular oluştu’
Yurtsever, şunları söyledi: “Ailesi ve arkadaşları yıllarca Veysel’in mezarını bulmak için mücadele etti. Yapılan araştırmalar sonucunda 2006 yılında Gaziantep Mezarlıklar Müdürlüğü’nün 9 Haziran 1981 gününe ait son kaydında ‘hüviyeti meçhul’ bir kişinin ‘asılarak idam edildiği’ ve 105341 numaralı mezara gömüldüğü bilgisine ulaşıldı. Gaziantep 5. Asliye Ceza Mahkemesi kararı ile söz konusu mezar açıldı. Mezardan alınan kemik numuneleri Ankara Adli Tıp Kurumu’na gönderildi. Biyoloji İhtisas Dairesi tarafından yapılan kimliklendirme çalışmasında, numuneler ile anne Zeynep ve baba Ali Güney arasında kan bağı kurulamadığı yönünde bir rapor hazırlandı. Kamuoyunda ve Güney Ailesi’nde bu raporun gerçeği yansıtıp yansıtmadığı veya Adli Tıp’a gönderilen numunelerin doğru olup olmadığı yönünde derin kuşkular oluştu.”
‘Vazgeçmeyeceğiz’
Güney’in bedeninin kaybedilmesinin insanlığa karşı bir suç olduğunu belirten Yurtsever, “Kaç yıl geçerse geçsin Veysel Güney için, tüm kayıplarımız için adalet istemekten; devletin evrensel hukuk normları içinde hareket etmek zorunda olduğunu hatırlatmaktan, 198 haftadır hukuksuz bir biçimde bize kapatılan kayıplarımızla buluşma mekânımız Galatasaray’dan vazgeçmeyeceğiz” dedi.
Diyarbakır: 1993 yılında katledilen Ahmet Okuyucu için adalet talep edildi
İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi ile kayıp yakınları, “Kayıplar bulunsun failler yargılansın” talebiyle eylemlerinin 695’incisi için Koşuyolu Parkı’nda bulunan İnsan Hakları Anıtı önünde bir araya geldi. Ellerinde kayıp fotoğraflarının bulunduğu dövizlerle anıtın önüne gelen aileler, bu hafta Silvan ilçesinde 27 Ocak 1993 yılında işyerinde katledilen Ahmet Okuyucu’nun hikâyesini anlattı.
24 el ateş edildi
Okuyucu’nun hikâyesini, İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Yönetim Kurulu Üyesi Derya Yıldırım, okudu. Yıldırım, Okuyucu’nun Silvan ilçesinde ikamet ettiği ve esnaflık yaptığını belirterek, “27 Ocak 1993 tarihinde sabah saat 08.00 sıralarında iş yerini açar. Sivil giyimli 2 şahıs, saat 14.00- 15.00 sıralarında müşteri kılığında işyerine girer, diğeri ise dışarıda gözetleyici olarak bekliyormuş. İçeri girenlerden biri raftan bir şey istiyor gibi yapar. Ahmet, sırtını dönüp o şahsın istediği şeyi indirmeye çalışırken, silahlı olan iki kişi, arkadan Ahmet’e 24 el ateş açar. Ahmet, elleriyle kurşunlara siper olmaya çalışır. Ahmet Okuyucu olduğu yerde hayatını kaybeder. Olay sonrası diğer komşu esnaflar tarafından cenazesi devlet hastanesine kaldırılır” dedi.
Aile baskılar sonucu göç etmek zorunda kaldı
Olaydan sonra görgü tanıklarının beyanlarına göre, işyerine giden iki kişinin, Ahmet’in ölüp ölmediğinden emin olmak için hastaneye kadar gittiklerini kaydeden Yıldırım, “Ahmet Okuyucu’nun imam olan babası Harun Okuyucu, oğlunun cenazesini 1 gün sonra hastaneden alıp evinin avlusunda kendi elleriyle yıkadıktan sonra Silvan Şeyh Halil Mezarlığına defneder. İmam Harun Okuyucu, Silvan’da failli meçhul cinayetler kurban giden insanların cenazelerini yıkadığı gerekçesiyle sık sık tehdit ediliyordu. Olaydan 3 ay sonra İmam’ın evinin önünde silah sıkılmış, 7 ay sonra ise kendilerine ait olan ve Tekel Mahallesinde bulunan halı dükkânı ve pamuk ambarı ateşe verilir. Bunun üzerine İmam Harun Okuyucu ve ailesi Silvan’dan göç etmek zorunda kalır. Aile yoğun baskılardan dolay herhangi bir hukuki mecralara başvuruda bulunmaz. Ahmet Okuyucu’nun cinayeti o günden bugüne ‘faili meçhul’ olarak kalır. Kaç yıl geçerse geçsin Ahmet Okuyucu için tüm kayıp ve faili meçhul cinayetlere kurban gidenler için adalet istemekten vazgeçmeyeceğiz” diye konuştu.
Eylem kayıp yakınlarının gerçekleştirdiği kısa süreli oturma eylemi ile son buldu.
Batman
Kayıp yakınları ve İHD Batman Şubesi, eylemlerinin 532’inci haftası kapsamında Gülistan Caddesi’nde bulunan İnsan Hakları Anıtı önünde bir araya geldi. “Kayıplar bulunsun failler yargılansın” pankartını açan taşıyan tutuklu yakınları, ayrıca kayıpların fotoğraflarını taşıdı.
İHD Şube Yöneticisi Mahfuz Akgül, kayıpların akıbetini sormaya devam edeceklerini söyleyerek, Diyarbakır’ın Çınar ilçesi Qerqatê köyünde 21 Haziran 1993 tarihinde askerler tarafından gözaltına alındıktan sonra yaşamını yitiren Mehmet Sıddık Öncü’nün hikâyesini anlattı.
Açıklama oturma eylemi ile son buldu.
Kaynak: MA