Ahmet Güneş
Barbarın katliam diyarında her şey aynı. Dirilen kuşkular, tarihi bir türlü geçmeyen yüz yıllık komplolar piyasada değer hesabında. Her şey yerli yerinde; vahşet, talan ve iki yüzlülük. Sırtlayıp getirmiş ve geleceğe ipotek koymuş: Barbarın vardığı her yerde cinayet vardır.
Şahit ve ortak olunan çatışmalar, yıllardır süren savaş, büyük bir hengâme olmalıydı ve başlangıçta bir söz kurulmalıydı. Olmadı, inkâr ve yalan at başı birkaç on yılı sürükledi. Serüvendi sanki ölmek, lükstü sanki yaşamak. Bir yüzyıl bu kadar müstahak davrandı bize. Yetmedi ve ezberini sürükleyip kapımıza dayandı.
Kavmin dirayeti, kavmin alışkanlığı, bir türlü dünyaya sığmayan adaleti, eskimiş bir yaprak gibi koparıldı dünya ağacından. Bundandır; dünya pörsüdü ve eskidi. Herkes suçlu, herkes yan yana. Çukuru kazıldı hep beraber. Neyse ki ve iyi ki ölümü kabul etmedi en başından isyan diye doğanlar.
Kanayan veya ölen kim olursa olsun başka bir imge arıyor. Mezarlık her yerde, insan kaldırım taşlarının altında, insan bir dağ başında kimseden habersiz yerin altında. İnsan hiç görmediği bir evde son nefesini veriyor; insan burada olmak istediği her yerin sürgünü.
Sıralanan, hizalanan, sınıflanan ne çok şey var. Ne çok şeyin adı var. Duydukça ve öğrendikçe ötesini berisini düşlemek. Bunca kategori kime lazımdı, kimdi bu hezeyana heveslenen? Bulan ve uman göçtü buradan, sonrası bitmeyen bir devam, süren bir tekrar.
Sıkılmış cazibe, savrulmuş hesaplaşma. Asabiyet bir yeryüzü yaratırken, yaşın hükmü, olanların tesiri bir bulut. Yetmiyor; birden çok bulut ve her biri diğerinden ötede. Her şeyin daha fazlası kıvamında, herkesten daha çok iştahında arz ve talep birbirini kemiriyor. Öte kıta, orta dünya, coğrafyanın kederi, barbarın laneti ne çok uzun sürüyor.
Kıyasıya ve öldürücü ayrımlar aşılmayan bentler gibi. Bir taraf orman, diğer tarafta ormana su veren bir şelale, illaki biri diğerine ayıp ya da muhtaç. Yeryüzü bunca yaşlı, suyuna toprak atıldı, dünya heyecanla dönerken kuyusuna mezar arandı. Boşlukları gün görmemişler doldurur, mezarlıkları katiller görür.
İhtişamını gizleyen, vicdanını sergileyen, baktığına mahcup davranan bir araya gelemiyor. Bir avuç tiranın her gün için vaadi kâbus gibi bir dejavu. Gerçeklere asimilasyon, bilinene inkar her zaman kullanışlı bir alışkanlık. Bayat yalanlar burada kulaktan kulağa fısıldanıp linçe davetiye çıkarılır. Barbarın cinayeti, barbarın cinneti asla yadırganmaz; bu sonsuza kadar bilet almış bir gelecek.
Aslına ihanet, aklına ihbar, daha çok sayılsa varacağı yerden uzaklaşacağı birer basamaktır. Canilere mikrofon, cehalete itibar, vasatlığa alkış ile işlenen cürüm ya abartıya ya da normalleşmeye aday. İyi ile kıyaslamak asla, kötüyü kıskanmak daima. Bu geleneksel bir yasa, kuşaktan kuşağa devredilen bir miras.
Birileri biliyor, birileri bilindiğini de biliyor: İsyan her yerde, şiirlerden, haklı monologlardan gelmeseydi, ürkmezdi tiranlar. Yerden yere taşınan anılar, yorulmayan hatırlamalar. Atlasların farklı yerlerinden bir ağaca su veriliyor, yeni fidanlar ekiliyor; çünkü deniliyor; ağaçlar güneşe uzar ve yeni fidanlar ekilir durmadan.
Haftanın kitap önerisi: Orhan Pamuk / Masumiyet Müzesi, Yapı Kredi Yayınları