Bakan Kirişçi endemik türlerden ‘payımıza düşeni alabilmeliyiz’ diye açıklamada bulundu. Bu açıklama TBMM’de bekleyen Biyoçeşitlillik Yasası’nın meclise geleceğine işaret ederken, yasa biyoçeşitliliğe büyük darbe vuracak
Yusuf Gürsucu
Dünya Biyolojik Çeşitlilik Günü Etkinliği’nde konuşan Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci, biyoçeşitliliğin ekonomik refaha dönüştürülmesi için çalışmalar yaptıklarını belirterek, “Avrupa’da 15 bin tür varsa bunun 12 bini kendi ülkemizde. Bunun 3 bin 700 civarında olanı da kendi coğrafyamıza ait endemik türlerdir. Başkaları bizim sırtımızdan milyonlarca dolar kazanç elde ederken bunun kaynağı bizim endemik türlerimiz olduğu halde buralardan ekonomik olarak istifade edemeyen bir ülke konumundayız. Buna bizim son vermemiz gerekiyor. Biz de payımıza düşeni alabilmeliyiz” dedi.
13 bin 404 tür kayıtlandı!
Bakan Kirişçi, “Şu an Bakanlığımızda taslak şeklinde hazırlanan bir çalışma var, bunu Meclis’imize sunmuş ve yasalaşmasıyla buradaki durumumuzu pozitife çevirmiş olacağız” şeklinde konuştu. Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürü İsmail Üzmez ise Türkiye’nin biyoçeşitlilik açısından dünyanın ender ülkelerinden biri olduğunu ve 81 ilde bitki ve hayvan çeşitliliği envanterini yaptıklarını anlattı. Üzmez, yapılan çalışmayla 13 bin 404 türün tespit edilerek kayıt altını alındığını söyledi.
3 yıl çalıştılar!
Kirişçi’nin belirttiği taslak çalışma, meclis gündemine getirilmesi için uygun politik koşulları bekleyen biyoçeşitlilik yasa taslağı olduğun biliniyor. İktidar, yasa taslağı için geçtiğimiz yıl İhracatçılardan görüş isterken amacın canlı tüm türlerin sermaye yağmasına açılacağını göstermişti. Genel Müdür Üzmez’in 81 ilde endemik türlerle ilgili oluşturulan envanterde vurgulana 13 bin 404 tür canlının 3 yıl süren biyoçeşitliliğin tespiti ve kayıt altına alınma sürecini içeriyor.
Kanun yeniden TBMM’ne geliyor!
‘Biyolojik Çeşitliliği Koruma’ adı altında hazırlanan Kanun Tasarısı 4.kez Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne getirilecek. AKP’nin iktidara geldiği yıl olan 2002’den bu yana gündemde tutulan tasarı ilk olarak 2010 yılında meclise geldikten sonra 2012 ve 2017 yıllarında toplam 3 kez meclis gündemine gelmiş ve ortaya çıkan tepkiler sonrası geri çekilmek zorunda kalmştı. 4’üncüsü ise 1 yıldır mecliste bekleyen kanun teklifinde, “Ülkemizin biyolojik çeşitliliğinin korunmasına, sürdürülebilir yönetimine, genetik kaynaklara erişime ve genetik kaynakların kullanımından doğan faydaların paylaşımına ilişkin usul ve esasları kapsar” ifadeleri yer alıyor.
Erdoğan, tek karar verici!
Daha önce meclise getirilen tasarının başlığında ‘Tabiatı koruma’ vurgusunun çıkartılmış olması dikkat çekici. Önceki tasarılarda yer alan ‘Ekolojik Etki Değerlendirme’ (EED) maddesi keyfiyete çevrilirken biyoçeşitliliğin yağmalanma sürecinde EED’nin uygulanması Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan’ın iki dudağı arasına bırakılıyor. Tasarıda, “Tür veya habitat koruma alanlarında ‘milli güvenlik, doğal afet ve genel sağlık’ açısından zaruri faaliyetlere ekolojik etki değerlendirmesi yapılmaksızın Cumhurbaşkanı tarafından izin verilebilir” ibaresi yasanın bir koruma amacı taşımadığını, endemik türlerin yaşam alanlarının ‘zaruriyet halinde’ sermaye talanına açılacağını göstermeye yetiyor.
Canlı türler kayıtlandı
Mecliste yıllardır bekleyen yasa tasarısında var olan koruma alanlarının yeniden belirlenmesi maddesi ise yasa meclisten geçmeden çok önce uygulamaya konuldu. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı doğal sit, millipark, sulak alan, tabiat anıtları ve tabiat koruma alanları gibi birçok koruma bölgesi olarak işaretlenerek kararlara geçirilmiş olan bölgeler için bu kararların kaldırılması veya daraltılıp statülerinin değiştirilmesi yönünde çok sayıda uygulama hayata geçirildi. Biyoçeşitliliği Koruma adı altında, tüm koruma alanları üstündeki koruma statülerinin kaldırılıp değiştirilmesi ile birlikte biyoçeşitliliğin kayıt altına alınıp ticarileştirme süreci geçtiğimiz yıl tamamlandı.
‘Uluslararası patent uzmanları’
Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından sürdürülen ‘biyolojik çeşitliliğin kayıt altına alınarak bu bilgilere erişimin düzenlenmesi’ amacıyla yürütülen çalışma tüm Türkiye coğrafyasında tamamlanırken çıkarılmak istenen yasa ile ortaya çıkacak olan yağmanın alt yapı çalışması yürütüldü. Yürütülen çalışmanın, ‘uluslararası patent uzmanlarına’ açılacak olması ise biyoçeşitliliğin gen ve tohum şirketlerinin emrine verilmesine yönelik her türlü hazırlık tamamlanmış durumda. Biyoçeşitliliğin kayıt altına alınma süreci ise 2006’da çıkarılan tohum yasası ve 2007’de kabul edilen UPOV sözleşmesi sonrası türler üzerinde yağmayı başlatmak için hazırlıklar başlatılmıştı.
UPOV sözleşmesi!
2006’da çıkarılan Tohumculuk Kanunu sonrası, 2007’de UPOV sözleşmesinin imzalanması ile tohum tamamen yerli ya da yabancı sermeyenin boyunduruğuna terk edildi. ‘Yeni Bitki Çeşitlerinin Korunması Uluslararası Birliği’(UPOV) olan yapılanma, AB’nin fikri mülkiyet hakları bağlamında sürdürdüğü ve bu yolla tüm canlı varlıkların patenlenme sürecinin bir parçasıdır. Avrupa ve birçok ülkede 30 yılı aşkın süredir uygulanan UPOV ile birlikte keşfe çıkılan endemik bitki çeşitlerinin büyük çoğunluğu ise ortadan kayboldu. FAO (Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü) dünya biyoçeşitliliğindeki kaybı yüzde 75 olarak açıklarken, koruma süreçlerinin sermaye elinde kayba uğradığını ya da Frankenstein tohumlara dönüştürüldüğünü ortaya koyuyordu.
Yaşam paraya endeksli
TBMM Tıbbi Aromatik Bitkiler Komisyonu Başkanı AKP’li İbrahim Aydın, Ekim 2019’da Hatay’da yaptığı açıklamada, dünya ekonomisinde tıbbı ve aromatik bitki (endemik türleri kastediyor)hacminin 115 milyar dolar olduğunu belirterek, “Bizim ülkemizde ise 500-600 milyon dolardan bahsediliyor. Biz diyoruz ki; bunları iyi bir şekilde değerlendirirsek 2023 yılında, buradan 5 milyar dolar gelirimizin olması gerekiyor” diye konuşmuştu. Tıbbi ve aromatik bitkilerin ihracatı konusunda kurumlara tavsiyelerde bulunacaklarını da belirten Aydın, “Biz endemik türlerin korunmasını sağlayarak tarımını yapmamız ve sanayileştirerek ülke dışına ihracatını yapmamız gerekiyor” diye belirtmişti.
Sermaye yağmasına açılacak
Görev yaptığı ilçe ve illerde, özellikle kırsal kalkınmaya yönelik birçok alt yapı projesini AB fonlarıyla hazırlayan, bugün Çorum Vali Yardımcısı olan Hakan Kubalı, Samsun’da Vali Yardımcılığı yaptığı günlerde, “Sahip olduğu tabii kaynaklar bakımından oldukça zengin bir ülke olan Türkiye’nin, biyolojik çeşitliliğin ekonomiye kazandırılması ve genetik kaynaklarımıza dayalı sınai mülkiyet haklarından ülkemizin faydalanmasına katkıda bulunulması hedeflenmekte” olduğunu net sözlerle belirtmişti. Biyoçeşitliliğin tespiti ve kayıt altına alınması, bitki ve hayvanların sermaye yağmasına sunulacağını açık göstergesi olduğu açıkça ortaya konurken, Kirişçi’nin meclise geleceğini belirttiği şey bundan ibaret.
Türler tehdit altında
Sydney Üniversitesi’nden Dr. Ayesha Tulloch veri yayıncılığının birçok tehlike barındırdığını belirterek, “Buradaki zorluk, yereltürlerin sömürülmesine yol açacak biçimde verileri paylaşmaktır. Bazı durumlarda yaban hayatı ticareti amacına hizmet için bu verileri kullandıkları inkâr edilemez” ifadeleri sürecin özeti. Birçok bilim insanı tarafından, türlerin korunmasına yardımcı olmak için doğa fotoğraflarında konum verilerini gizlemek gerektiğini belirtiyor olmaları ise doğal yaşamın nasıl bir tehdit altında olduğunu gösteriyor.