Siyasi mekanizmaların tekçi, cinsiyetçi, milliyetçi, militarist politikaları toplumu kutuplaştıran, ayrıştıran, eğitim sisteminden derhal vazgeçilmesi gerektiğini belirten Eğitim Sen Genel Sekreteri Oral, ‘Anadil temelli çok dilli eğitimin önündeki tüm engeller kaldırılmalı’ dedi
Gülcan Kılagöz/İstanbul
Geçtiğimiz yıl da tartışmalarla son bulan eğitim dönemi yine kaosla başladı. Dün başlayan 2018-2019 eğitim öğretim yılı niteliksiz eğitim, sürekli değişen sınav sistemi, lise öğrencileri tercihleri dışında okullara kayıt yaptırmak zorunda bırakılması, yapılmayan öğretmen atamalarından kaynaklı öğretmen açığı, servis ücretlerine yapılan zamlar ve anadilde eğitimin yer almadığı kimi başlıca sorunlarla başladı. Yaklaşık 18 milyon öğrenci ve bir milyon öğretmen ders başı yaparken, 2 milyona yakın öğrenci eğitimin dışında kaldı ve 450 bin öğretmenin de ataması yapılmadı. Evrim teorisi müfredattan tamamen çıkarılırken, dini öğeler daha fazla hem ders sayılarına hem de ders kitaplarına girdi. “Tekçi, ırkçı” olarak nitelendirilen eğitim programı öne çıkarken, “Osmanlı” vurgusu arttı. Ekonomik krizle birlikte dövizdeki artış tüm sektörleri olumsuz etkilediği gibi kırtasiye masraflarını da katladı. Bir öğrenci için yapılması gereken kırtasiye masrafı geçen sene ortalamasına göre kat kat arttı. Ve daha okul başlamadan yine skandal bir karara imza atan Milli Eğitim Bakanlığı(MEB), “Çok Programlı Anadolu Lisesi, mesleki ve teknik eğitim merkezi ve mesleki eğitim merkezinde karma eğitim yapılır” maddesini kaldırmasıyla karma eğitime son verecek bir sürecin önü açıldı. Tüm bu konuları Eğitim-Sen Genel Sekreteri Aysun Oral ile konuştuk.
Yeni bir Eğitim-Öğretim yılına başlarken, eğitimin durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Eğitime ayrılan bütçenin düşürülmesini nasıl karşılıyorsunuz?
Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) yayınladığı yılsonu istatistiklerine bakıldığında eğitimin bir kez daha iktidar eli ile yapboz tahtasına çevrilerek tehlikeli bir uçuruma doğru sürüklendiği görülüyor. 2017-2018 Eğitim-Öğretim yılı verileri iktidarın eğitime verdiği zararı gözler önüne seriyor. Eğitimin resmi istatistikler üzerinden karşılaştırılması, güç olsa da elde edilen veriler demokratik, laik, bilimsel anadilinde, kamusal, parasız eğitim yerine piyasa merkezli, yoğun inanç sömürüsüne dayanan, bilimsellikten uzak, demokratik olmayan ve yoksul halk çocuklarının eğitim imkânlarından yeterince faydalanamadığı bir hale gelmiştir. Türkiye, her alanda olduğu gibi eğitim alanında da otoriter bir yönetim biçimiyle cinsiyetçi, milliyetçi, militarist bir topluma doğru sürükleniyor. Türkiye’de eğitim siyasi iktidarların örgütlenme aracı olarak kullanılmaya devam ettiği sürece eğitimin kalitesi düştüğü gibi kaos derinleşerek devam edecektir. Eğitimin en alt ve önemli kademesi olan okul öncesi eğitim de dâhil olmak üzere bütün eğitim kademelerinde siyasi iktidarın tahribatlarını görmekteyiz. Okullarda ikili eğitim, birleştirilmiş sınıf,taşımalı eğitim, kalabalık sınıflarda eğitim, fiziki yapı ve donanım açısından yetersiz okullar eğitimin kalitesini ve niteliğini etkilemektedir. Bunun yanı sıra liyakatsiz kadrolaşma, yüzbinlerce ataması yapılmayan öğretmen, kapıkulu olmayı reddeden eğitim emekçilerine; ihraç, sürgün, soruşturma ve baskılar, her an işten çıkarılma kaygısı ile yaşamak zorunda bırakılmaları, güvencesiz bırakılma ve benzeri sorunlarla yeni eğitim öğretim yılı geçmiş dönemlerden farklı başlamıyor. Eğitimdeki sorunları kronikleştiren bütün bu yapısal sorunlarla birlikte eğitime ayrılan bütçede de tasarrufa gitmeyi amaçlamak, yaşanan ekonomik krizin faturasını eğitim alanında da yoksul halka ödetmekten başka bir şey değildir. Savaş politikalarına devasa kaynaklar ayrılırken; eğitime ayrılan bütçe ile içişleri ve savunma bakanlığına ayrılan bütçe bütünlüklü değerlendirildiğinde aradaki farkın yıllardır savaşa değil eğitime bütçe taleplerine rağmen ısrarla devam ettirildiği görülmektedir. Türkiye’nin eğitim sisteminin köklü sorunları var. Bunlar 16 yıllık AKP iktidarında daha da derinleşti. Okul öncesi eğitimden üniversiteye kadar eğitimin bütün kademeleri en temel işlevini yerine getiremez hale gelmiştir.
2012’de uygulanan 4+4+4 sistemi ile birlikte eğitimde hangi sorunlar yaşanmaya başladı? Yaşanan sorunları nasıl yorumluyorsunuz?
Eğitim-Sen’in ve bilim insanlarının bütün itirazlarına rağmen 4+4+4 dayatması eğitimde yaşanan sorunların kaynağı olmuştur. 4+4+4 eğitim sistemi, çocuk yaşta evlilik ve çocuk işçiliği sömürüsünü yaygınlaştırırken; yoğun ticarileşme, özelleştirme ve dinselleştirme uygulamalarındaki artışı beraberinde getirmiştir. 4+4+4 öncesinde 537 olan İmam Hatip sayısı, 2017 – 2018 Eğitim-Öğretim yılı sonu itibariyle 1604’e çıkarılmıştır. Bugüne kadar İmam Hatip okulları ve özel okullar lehine ayrımcılık yapan MEB, bu ayrımcı politikalarını sürdürmektedir. Devlet okulları kendi kaderine terk edilirken kamu kaynakları özel okullar ve İmam Hatip okullarının desteklenmesine aktarılmıştır. Türkiye’de hiçbir okul türü diğerine göre ayrıcalıklı olmamalı; MEB bütün eğitim kurumlarına eşit mesafede yaklaşmalıdır.
Okullaşma oranları ve İmam Hatip liselerindeki artışı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu durumdan en çok kimler etkileniyor? Milli Eğitim Bakanlığı, okullaşma oranındaki yüzde 100’lük hedefin gerisinde kalmıştır. MEB’in bu politikalarla hedefine ulaşması mümkün görülmüyor. Okul ve derslik sayısının ihtiyaca yanıt veren düzeyde olmayışı, okullarda ikili eğitim, birleştirilmiş sınıf ve taşımalı eğitim uygulanıyor olması bunun en önemli göstergesidir. MEB devlet okullarına ihtiyacı kadar ödenek ayırmayıp, eğitimin finansmanı için elini velilerin cebinden çıkarmazken;İmam Hatip okulları söz konusu olunca bütün parasal kaynakları ve imkânları seferber etmektedir. Özellikle yoksul ailelerin çocuklarını bu okullara yönlendirmekte, adrese dayalı kayıt sistemi ile çok sayıda çocuk otomatik olarak İmam Hatip okullarına kaydedilmiştir. Bu durum dini inanç sömürüsünün referans alındığı bir eğitim sistemini beraberinde getirmiştir. Bilimsel eğitimin esaslarından biri olan laik eğitim ilkesini de ortadan kaldıran bu politikalar kabul edilemez.
Karma eğitimin kaldırılmasına yönelik adımlar söz konusu. Karma eğitimin kaldırılmasının toplumsal etkileri nelerdir?
MEB kurum açma ve kapatma ve ad verme yönetmeliğinde yaptığı değişiklikle karma eğitim tartışmalarını yeniden başlattı. Çok Programlı Anadolu Lisesi, Mesleki ve Teknik Eğitim Merkezi ve Mesleki Eğitim Merkezinde karma eğitim yapılır maddesinin yönetmelikten çıkarılması karma eğitimle ilgili kaygı yarattı. Bu okullarla ilgili yönetmelikte “Karma eğitim yapılır” ibaresi bulunduğu için bu okullar karma eğitim dışına çıkarılamamıştı. Yapılan değişiklikle “Görülen lüzum üzerine sadece kız veya sadece erkekler için ayrılabilecek okullar”denmesi karma eğitimin dışına çıkılabilecek düzenlemeler olarak yorumlanmalıdır. Eğitimin tüm kademelerinde karma eğitim esas alınmalıdır. Karma eğitimden vazgeçilmesi akıl ve bilim dışı düşüncelerin yaygınlaştırılması çabasıdır. Yaşamın kendi doğallığı, toplumsal iş bölümü ve evrensel çocuk hakları dikkate alındığında karma eğitim dışı uygulamalar laik bilimsel kamusal, anadilinde eşit ve ücretsiz eğitim hakkının önündeki en büyük engellerden biridir.
Yeni Eğitim-Öğretim yılında da MEB’in eğitim politikaları arsasında anadilinde eğitim ile ilgili uygulamalar görünmüyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz, bir çalışmanız olacak mı?
Bugün dünyanın birçok ülkesinde anadili temelli, çok dilli eğitim uygulamaları Anayasal güvence ile verilmektedir.İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde de anadilinde eğitime özel vurgu yapılmıştır. Türkiye’de ise ilkokul ve ortaokullarda haftada iki ders saati yaşayan dil ve lehçeler adı altında seçmeli ders uygulamasına gidilmiş, 2013- 2014’ten itibaren Seçmeli Anadil dersi alan öğrenci sayısı 2015 yılında diğer yıllara oranla artarak 85 bine ulaşmıştır. Bugün geldiğimiz noktada bununla ilgili veriler açıklanmamıştır. 2015 – 2016 Eğitim- Öğretim yılından bu yana konu ile ilgili veriler açıklanmadığı gibi bilimsel eğitimin vazgeçilmezi olan anadili eğitimi ile ilgili geçmiş dönemde “özel okul” statüsünde kurulmuş olan Kürtçe eğitim veren okullar da kapatılmıştır. Anadili Türkçe olmayan Laz, Arap çocuklarının yanı sıra devasa boyuttaki Kürt çocukları görmezden gelinmiştir. Anadolu’nun çok kültürlü, mevcut sosyolojik yapısına rağmen, tekçi bir anlayışla baskılanmaya, anadili temelli çok dilli eğitim talepleri yok sayılmaya devam edilmektedir. Eğitimde ayrımcı politikaların önlenmesi farklı kimlik, inanç, görüşlerin eşit statüde yürütülmesi gerekirken; siyasi mekanizmaların tekçi, cinsiyetçi, milliyetçi, militarist politikaları toplumu kutuplaştıran, ayrıştıran, karşıtlaştıran bir yapıya sürüklemektedir. Eğitimin bütün kademelerinde yaşanan eşitsizlikleri ve ayrımcılığı ortadan kaldıracak olan anadili temelli çok dilli eğitimin verilmemesinin önündeki bütün engellerin kaldırılması, gerekli anayasal ve yasal düzenlemelerin yapılarak öğretmen yetiştirmeden başlayarak, “Anadil Haktır” bilimselliği ve gerçekliği üzerinden anadili temelli çok dilli eğitim imkânlarının sağlanması gerekmektedir. Anadilde eğitim için daha önce de çalışmalarımız oldu. Anadil çalıştayı ve demokratik eğitim kurultayı yaptık. Anadilinde eğitim talebi, Eğitim-Sen’in temel ilkelerinden birisidir. Bilimsellik, laiklik gibi temel talebi gibi bu yönlü taleplerimizi sürdüreceğiz.