Türkiye coğrafyasının tamamında büyük bir ekolojik yıkım yaşanırken, Kürt coğrafyası bu yıkımı misliyle yaşıyor. Doğa tahribatına karşı Türkiye’nin farklı kentlerinden Diyarbakır’a gelen ekolojistler, ortak bir mücadele zeminini tartıştı
Mezopotamya Ekoloji Hareketi, Ekoloji Derneği ve Türkiye Mimarlar ve Mühendisler Odası Birliği (TMMOB) Diyarbakır İl Koordinasyonu Kurulu’nun “Yok etmeye karşı mücadele ve yeniden inşa yolları” şiarıyla Sur ilçesinde bulunan Deva Hamamı’nda “Ekoloji ve toplumsal yıkım kıskacında yaşam buluşması” etkinliği düzenledi. Forum, panel ve seminerler şeklinde tasarlanan buluşmanın yapıldığı hamama “Tekoşîna civaka ekolojîk tekoşîna kesî ye”, “Li dijî faşizmê em bibin daristan”, “Xweza çavkaniya jiyanê ye biparêze!”, “Tarihine ve doğasına sahip çıkmayanlar geleceği belirleyemez” pankartları asıldı.
‘Bizler gerçeğin farkındayız’
Türkiye’nin farklı kentlerinden katılımcıların yer aldığı buluşmanın açılış konuşmasını Mezopotamya Ekoloji Derneği Üyesi Derya Akyol yaptı. Sistemin doğaya yönelik tahribatlarına dikkati çeken Akyol, “Sistemler barajların ve HES’lerin bir ihtiyaç olduğunu göstererek, bizleri buna ikna etmeye çalışıyorlar. Ancak bizler gerçeğin farkındayız. Türkiye’de ekoloji için yapılan direnişlerin olduğunu görüyoruz. Bunlardan biri Hasanekeyf için yapılan direniş buna örnektir. Koronavirüsten kaynaklı bir araya gelemedik. Ama şunu görüyoruz ki, sistem bu salgını fırsata çevirdi. Kapitalist sistemin bir parçası olarak krizlerden kriz üreterek çıkma gibi bir durum söz konusudur. Bundan kaynaklı da böylesi bir buluşmayı hedefledik. Bu buluşmada sadece sorunları çözümleme için değil, yaşanan sorunlara çözüm yolu bulma üzerinden konuşacağız” ifadelerini kullandı.
‘Doğaya karşı başlatılan savaş’
Düzenleyici meslek örgütü olan, TMMOB İKK Eşbaşkanı Doğan Hatun da Kürt coğrafyasının laboratuvar olarak kullanıldığına işaret ederek, Kürt coğrafyasında yaşanan ve daha sonra tüm Türkiye’ye yayılan tahribatlara değindi. Hasankeyf’i buna örnek gösteren Hatun, “Bu yaşanılan politikalara karşı her alandan ses çıkarmaya, ses olmaya çalışıyoruz. Devlet doğaya karşı bir savaş başlattı, savaşın bir örneği de Hasankeyf’tir. Koca bir tarih olan Hasankeyf’i beton yığınına çevirdi. Sur örneği de aynıdır, koca bir tarihimizi yok ettiler. Doğaya ve tarihe düşmandırlar. Burada bir mücadele sözü verelim ve doğamıza sahip çıkalım” diye konuştu.
Kaz Dağları direnişi
Açılış konuşmasının ardından geldikleri bölgenin sorunları ile Kürt coğrafyasında yürütülen mücadele hakkında katılımcılar taraafından küçük sunumlar yapıldı. Maden aramaya açılan Kazdağları’nın korunması için mücadele veren aktivist Melis Tantan, Kazdağları için verilen mücadeleye işaret ederek, burada direnişin dört mevsim sürdüğünü söyledi. Kazdağları için verilen mücadelenin 15 yıllık bir geçmişi olduğunu dile getiren Tantan, “Bizler ülkenin her yerinden direniş çağrısı ile devam ettik ve nöbetler tuttuk orada. Elbette mücadelemizi her gün daha da büyütüp güzel şeylere imza atacağız” dedi.
Botan da ekolojik kırım yaşatılıyor
Ardından konuşan insan hakları aktivisti ve vicdani retçi Zana Aksu, özel olarak Siirt’te genel olarak Botan bölgesinde yaşananlara değinerek, 1984 yılından itibaren Kürt sorunundan kaynaklı çatışmalarla birlikte yaşananları anlattı. Aksu, “O yıllarda Botan’da ciddi ekolojik kırımlar başladı. Köyler, insanlar, ormanlar yakıldı. Doğa kırımı yaşandı, insan kırımı yaşandı. Şimdide farklı bir sistem uygulayıp baraj yapıyorlar. Barajlarla doğa talanı yapıyorlar. Biz, bunlara karşı ekolojik bir mücadele yürütmeye kararlıyız” diye konuştu.
Dicle’nin kaderi Fırat olmasın!
Hevsel Koruma Derneğin’den Zeki Koray, Hevsel Bahçeleri’nin tarihine değinerek, şunları söyledi: “UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesinde yer almasına rağmen ilmek ilmek yok edilmeye çalışılıyor. Bizler de ‘Bereketli Hilal’in bir parçasıyız, ama şuan görüyoruz ki çok büyük talanlar yapılıyor. Fırat Nehri’nden şuan bahsedemiyoruz, çünkü barajlar ile yok edilmiş durumda. Ancak bizler diyoruz ki: Dicle’nin de kaderi Fırat Nehri’ne benzemesin. Yapılan projeler direnişler sonucunda durduruldu ancak şuan yavaş yavaş bu yıkımlar devam ediyor.”
Dersim’e farklı politikalar geliştiriyor!
Munzur Özgür Aksın Platformu Orhan Çelebi ise, Dersim’e yönelik saldırılara işaret ederek, Dersim’in bu saldırılara karşı direndiğini kaydetti. Dersim’in doğasına yönelik gerçekleştirilemeye çalışılan tahribatlara işaret eden Çelebi, “Devlet, Dersim doğasına farklı politikalar geliştiriyor. Dersim’in vadileri var ve o vadiler üzerinden dört baraj yapıldı. Munzur Vadisi’ne tüm çabalarımız rağmen bir peyzaj yapıldı. Ve yapılan peyzajın oraya uygun olmadığını defalarca belirttik. Bizim için oradaki en tehlikeli şey maden ocaklarıdır. O ocaklar Dersim dağlarında ve Munzur Dağları’nda açılıyor. Biz, önümüzdeki süreçte bunlara karşı durmak için çalışmalar içinde olacağız. Bu sorunlar tüm canlıların sorunlarıdır, hepimiz birlikte buna dur demeliyiz. Dersim’de dilimize kültürümüze sistematik bir şiddet var ve bunu doğa kırımı ile başarmaya çalışıyorlar” dedi. Toplantı “Ekolojiye yönelik saldırıların politik arka planı” başlıkla panel ve “Yıkım politikalarına karşı çözüm yolları” isimli forum ile devam etti.
‘Ülke şantiyeye dönüştü’
Diyarbakır’da gerçekleştirilen etkinliğin düzenleyicilerinden Ekoloji Derneği üyesi Aktivist Güner Yanlıç’a “Böyle bir buluşmaya neden ihtiyaç vardı?” diye soruk. Yanlıç, “Dayanışma ağları kurmak elzem bir nokta” diyerek görüşlerini paylaştı.
Sermaye pandemiyi fırsata çevirdi
Yaklaşık 3 yılı bulan pandemi; Aslında insanın doğanın bir parçası olduğunu net bir şekilde açığa çıkardı. Doğal yaşam yok olursa insanlar ve insan dışı canlılar hep birlikte yok oluşa gidecek. Bu bilinçle yaşam alanlarımızı korumamız gerektiğini net bir şekilde anladık. Pandemi krizini fırsata çeviren sermaye tüm doğal yaşam alanlarına saldırdı. Pandemiden kaynaklı bir araya gelip dayanışma ağlarını öremeyen yaşam savunucuları dört duvar evlere hapsedilirken sermayenin saldırılarının önü açılarak tüm ülke turizm, inşaat ve maden ocaklarının şantiyesine dönüştürüldü.
Eko-kırımlar aralıksız sürüyor
Ülkenin dört bir tarafında eko-kırımlar aralıksız devam ederken, bir araya gelmek talan, tahribat ve kırımları konuşup paylaşmak dayanışma ağları kurmak ihtiyacı elzem bir noktaya geldi. Böyle bir noktada ekoloji örgütlerinin buluşması çok önemli oldu. Ekoloji derneği olarak böyle bir buluşma için önemli bir adım atarak ev sahipliği yaptı.
‘Süreci beraber örmek’
Ülkenin tüm ekoloji örgütlerinin asıl probleminin kapitalist sistem olduğu, İktidar eliyle rıza üretme yöntemi farklı olsa da aynı amaçla saldırdığı ve bu bilinçle ortak hareket etme ve dayanışmak gerektiği açığa çıktı. Bu bilinçle; ortaklaşmak, dayanışmak ve sonra ki süreci beraber örmek, tüm kırımlara hep birlikte karşı durarak yaşamı korumak gerektiği sonucuna varıldı.
EKOLOJİ SERVİSİ