‘Dünyanın birçok yerinde kadınlar şiddet görüyor ama biz sadece şiddet görmüyoruz, biz burada aynı zamanda garibiz. Kadınlar şiddet gördüğünde, polise gidemiyor çünkü deport edilmekten korkuyor. Onun için susuyor, intihar ediyor’
Hicran Urun
Türkiye’de hiç bitmeyen ancak dönem dönem alevlenen ırkçılık, son günlerde siyasetin mültecilere yönelik ötekileştirici söylemleri ile yeniden gündemde. Özellikle ana akım ve sanal medyada sıkça konuşuluyor. Göçmenlerin nasıl toplum dışına itileceği, “göçmenlerden olan rahatsızlığın” nasıl giderileceği tartışılırken, göçmenlere, mültecilere ise ne yaşadıkları sorulmuyor. Savaş, zor ve şiddet sonucu yaşadığı toprakları terk etmek zorunda kalan milyonlarca insanın, göç ettikleri ülkelerde maruz kaldığı şiddetin üstü örtülüyor.
Peki tüm bu tartışmaların öznesi olan ancak kendilerini ifade edebilecekleri bir alan bulamayan mülteciler neler yaşıyorlar, mülteci halinin yanına bir de kadın olma hali eklendiğinde nasıl bir şiddet döngüsünün içinde kalıyorlar ve göç yolculuklarının arkasında nasıl bir yaşam hikayeleri var? Kuşkusuz her birinin hikâyesini dinlemek güç fakat İranlı mülteci Maryam Rajati’nin hikâyesi belki bize biraz fikir verebilir.
Maryam, 8 yıl önce yaşlı annesini ve oğlunu da alarak Türkiye’ye göç etmeye karar vermiş. Özellikle göç ettiği ilk yıllarda çok zorluklar yaşamış ancak 2018’de kurulan Uluslararası Göçmen Kadınlar Dayanışma Derneği ile tanıştığında yaşam biraz daha kolaylaşabilmiş onun için. Şimdi de Maryam dernekte yaptığı çalışmalarla başka mülteci kadınların yaşamını bir nebze olsun kolaylaştırmaya çalışıyor. Hikâyesinin kalanını, kendisinin ve dernekte karşılaştığı mülteci kadınların yaşadığı zorlukları Maryam’dan dinliyoruz…
*Bize biraz kendini anlatabilir misin Maryam, neden Türkiye’ye geldin ve İran’da neler yapıyordun?
İran’da hukuk okudum ama Türkiye’de devam etmedim zaten İran hukuku şeriat hukuku. İran’da da emlakçılık yapıyordum, burada da emlakçıda çalışıyorum. Yurtdışından gelenlerle ilgileniyorum genelde. Kendi ülkemde sıkıntı yaşamasaydım zaten gelmezdim, insan kendi hayatını, kendi evini, arkadaşlarının saçının telini dünyaya vermez ama mecburdum. Din değiştirdiğim için tutuklandım, işten çıkarıldım. Telefonlarım dinleniyordu ve tehdit ediliyordum. Çünkü ben Hristiyan olduğumu açıkladım ve üniversitede de hocalarımla konuşuyordum, birileri ihbar etmiş. 7 kere beni alıp tehdit ettiler. Çok sıkıntılar çektim İran’da. Bu yüzden Türkiye’ye gelmek zorunda kaldım yoksa İran’da biliyorsunuz ki bunun sonucu idam. Yaşamak çok zorlaşmıştı artık benim için, çaresiz kaldım. Bir gecede karar verdim gelemeye ve canımı alarak geldim.
*Farklı bir dini seçmenin yanı sıra kadın olarak yaşamak da zor muydu İran’da?
Kadın olarak tüm dünyada yaşamak sıkıntılı çünkü dünyada erkekleri güçlü hesaplıyorlar. Ama İran’da çok zor, eğer bir işyerinde 10 kişi çalışıyorsa bunların sadece biri kadın olabiliyor. Feminizmi zaten hiç orada uygulamıyorlar. Siyasette kadınlara yer yok, siyaset sıkıntılı olunca evler de sıkıntılı oluyor. Bazı şehirlerde kadınların çocuklarına isim verme hakkı bile yok. Koca diyor ki başbakan erkek, patron erkek orada onların sözü geçiyor evde de benim sözüm geçecek. Temel sıkıntı bu, evdeki küçük devlet de erkek oluyor.
*Peki buraya gelirsek, Türkiye’ye geldiğinde ne gibi zorluklar yaşadın?
Yalnız bir anne olarak çok zorluklar yaşadım, hâlâ çok zor. Özellikle ilk 2 sene çok zorlandım çünkü dil bilmiyordum. Dille ilgili çok sorun yaşadım. Doktora gidiyordum derdimi anlatamıyordum. Türkiye kendi kapılarını yabancılar için açtı ama ülkesindeki memurlara eğitim vermedi, dil bilmiyorlar doktorlar bile diyor ki ben İngilizce bilmiyorum.
Çocuğuma okul bulamıyordum, okulları tanımıyordum. Çocuğumu imam hatibe yazdırdım ve bir gün geldi dedi ki “anne bizi namaza götürüyorlar.” Çocuğuma dedim ki, senin için zor olabilir ama mecburuz. Okulda Hıristiyan olduğunu söylemedik. Burada kimseye söyleyemiyorum hâlâ. Çünkü tekrar huzursuz yaşamak istemiyorum. Benim zaten canım yandı, arkadaşlarımı, ailemi, mal varlığımı her şeyimi mecburen bırakıp gittim. Şimdi burada aynı sıkıntıları yaşamamak için kendime çerçeveler çizdim. Oğluma hep söylüyorum dışarıda başka şeyler görüyor olabilirsin ama evimizin içerisindeki şeyler başka ve çerçeveler çizdim, böyle sınırlar çizdim.
Çünkü Türkiye’de de kendimi güvende hissedemiyorum, burası İran’a göre biraz daha demokratik mezhep olarak ama siyasi olarak daha zor. Burada yaşamak daha korkulu. İran’da işsiz kaldım, hapse atıldım ama burada sürekli deport edilme korkusu yaşıyorum. Ben burada şartlı mülteci oldum bizi kolay kolay deport etmiyorlar. Çünkü Birleşmiş Milletler bizi kabul etti ama bu devlet akşam yatıp sabah kalktığında ‘bütün yabancılar gitsin’ diyebilir. Deport edilirsem 5 yıl bir daha geri gelemem, bu yüzden çerçeveler çizmek zorundayım. Ben hukuksuz yaşamak istemiyorum, korku ile yaşamak istemiyorum.
*Mültecilere yönelik ırkçı söylemler gündeme geldiğinde veya bir yerden duyduğunda ne hissediyorsun, seni etkiliyor mu?
Beni etkiliyor, bazen haberlere bakıyorum diyor ki mülteci kavga etti, bir şey yaptı. Ben o zaman diyorum ki o insan kesin mecbur kaldı, kesin bir şey oldu. Mesela bir arkadaşımız Büyükçekmece’de kocası ile birlikte parkta yürüyor, kocası çocuğa bakmaya gitmiş, o esnada karşıdan gelen iki erkek arkadaşımızı rahatsız etmiş, taciz etmişler. Bu arkadaşımız şizofreni hastası ve Türkçesi de çok az. Parktaki restorana girip bayrağı almış onu taciz eden iki erkeğe bayrağı göstererek, “siz aslında bu bayrağa saygısızlık yapıyorsunuz” demiş. Etraftaki insanlar bayrağa saygısızlık etti diye kadını taşlamaya başlamışlar. İnternette, televizyonda haberler hep böyle döndü. Bu olayın sonucunda kadın 3 ay boyunca Bakırköy Cezaevi’nde hapis yattı. Mahkemede kadına söyledikleri sözleri inkâr ettiler, bayrağa saygısızlık yaptı dediler. Şu anda mahkeme devam ediyor, kadın deport edilme korkusuyla yaşıyor ve bu süreçte hastalığı da ilerledi.
Ben dışarı çıkmaya korkuyorum, oğlumu dışarıya çıkarmaya korkuyorum acaba bize ne yapabilirler diye. İlk geldiğim zamanlar Esenyurt’ta bir ev bulmuştum akşam beşten sonra dışarı çıkmaya korkuyordum, ekmek su almak için bile akşamları hiç dışarı çıkmıyordum. Güvenlik bizim için çok önemli. Çünkü sizin ülkeniz, sizin diliniz, siz de bir polisi arıyorsunuz, bir ambulans arıyorsunuz size çok çabuk geri dönebiliyorlar ama ben bir yabancı olarak bir polisi aradığımda tamam tercümana veriyoruz diyorlar, o da birkaç aydır uygulanan bir sistem, eskiden o da yoktu.
Mesela benim oğlum okula gidiyordu bazı öğretmenler bu yabancı diyordu dışlıyordu. Almanya’ya giden arkadaşlarım var gittikleri günün ertesi sabahı Alman komşuları kaplarını çalmış, translate üzerinden konuşarak gel beraber pazara gidelim, okula gidelim demişler. Arkadaşım diyor ki bize sahip çıkmışlar. Eğer biz o sıcaklığı Türkiye’de görseydik Türkiye cennet olurdu. Bir Türk bunu bizim için yapmadı, kimse için yaptıklarını da duymadım. Kimse demedi gel seni pazara götüreyim pazarı gör. Avrupa Türkiye’ye dedi ki sen bu insanlara yer ver, ben de sana para vereceğim. Biz kimsenin hakkını yemedik.
*Peki dernekle tanışma hikâyene gelirsek, nasıl başladı?
Bir arkadaşım derneğin faaliyetlerini bana yolladı internetten. 4 yıl önce dernek ile tanıştım. Derneğe ilk gittiğimde içeri girdiğimde bir sürü Arap, Afgan, İranlı kadın vardı, kendimi çok mutlu hissettim çünkü öncesinde çok yalnız hissediyordum. Hiç arkadaşım yoktu. Üye oldum ve bana çok yardımcı oldular. Orada dil öğrendim. Oradaki kadınları çok samimi gördüm ve sıkıntılarımı çözdüler. Şimdi nasıl onlar bana yardımcı olduysa, bana sahip çıktılarsa ben de başka kadınlara yardımcı olmaya çalışıyorum. Dernekle tanışmadan önce hiç Arap arkadaşım olmamıştı, Suriye’de neler olduğunu bilmiyordum. Onlarla tanışınca ağladım dedim ki, neler yaşadığınızı bilmiyordum. Onların hikâyelerinden de çok etkilendim, IŞİD’in yaptıklarını öğrenince ağladım
*Seni orada en çok hangi hikâye etkiledi?
Kadınların hikâyeleri birbirine çok benziyor zaten. Bazen kadınlara soruyorum, neden mutsuzsun hayattasın ve sağlıklısın. Diyorlar ki Maryam, bizim aklımız hâlâ ülkemizde, topraklarımızda. Hikâyelerini anlatıyorlar mesela diyor ki ben orada bir hayal kurdum, doktor olmayı hayal ettim, tıp okuyordum. Kendimi beyaz önlükler içinde hayal ediyordum ama buraya gelmek zorunda kaldım şimdi tekstilde çalışıyorum. Gerçekten çok zor, geçmişi silmek, yaşanmışlıkları silmek çok zor. Aileler parçalanmış, bir kısmı Almanya’ya gitmiş bir kısmı gidememiş burada kalmış.
*Dernek ne tür faaliyetler yürütüyor, kadınlara nasıl yardımcı oluyorsunuz?
Tüm dünya kadınlarına kapısı açık olan bir dernek. Çeşitli atölyeler düzenliyoruz mesela koro grubumuz var. 35 tane kadın var; Arap, Gürcü, Fars, Türkmen. Bir konser planlıyorduk Korona yüzünden düzenleyemedik. Eğer o konseri düzenleyebilseydik bütün Türkiye’ye sesimizi duyurmuş olacaktık. Bu koro çok renkli ve çok sesli, siyah, sarı, Arap, Türkmen, Fars, kapalı Müslüman, Yahudi bir sürü kadın bu koro içerisinde yer alıyor.
Toplamda 8 tane atölyemiz var, feminizm ile ilgili, hukuki atölyeler, psikolojik destek gibi alanlarda kadınlara yardımcı olmaya çalışıyoruz. Bu atölyeler bizim için çok önemli çünkü buradaki birçok göçmen ya da mülteci kadın haklarını bilmiyor. Avukat arkadaşlarımızla kadınlara hukuki eğitimler veriyoruz, haklarını anlatıyoruz. Online dil dersi veriyoruz. Dil konusu çok sıkıntı, aynı benim gibi doktora gidemiyor, çocuğunu okula yazdıramıyor.
Ya da tecavüz, şiddet gibi durumlarda nerelere başvurmamız gerekiyor, hangi numaraları aramamız gerekiyor, bu gibi bilgileri kadınlarla paylaşıyoruz. Birbirimizi bulmak, birbirimize yardımcı olmak zorundayız. Biz birbirimizi bulamazsak mülteciler için bu tarz sorunlarla başa çıkmak çok daha zor. Bu nedenle bu tarz dernekler, bu tarz atölyeler kadınlar için çok çok önemli. Kadınlar haklarını bilmiyor veya polisi aramaktan korkuyor.
*Genelde kadınlar hangi nedenlerle derneğe başvuruyor?
Mesela burada çalışmış bir sürü İranlı kadın maaşını alamıyor. Bununla ilgili polise başvuramıyor korkuyor. Ya da tecavüze uğradığında korkup sessiz kalıyor çünkü bu tarz sorunlarda mülteci kadınlar başvuru yapsa bile sonuç onların aleyhine oluyor. Böyle çok örnek var.
Türkiye’de ne kadar mülteci varsa hepsi hukuksuz çalışıyor, belki yüzde biri çalışma izni almıştır. Bir Türk çalışana verdiği paranın yarısını veriyor, yemek yok, sigorta zaten yok. Bazen de çalıştırıp ücretlerini hiç ödemiyorlar mesela diyorlar ki, gel sen bir hafta daha çalış ben geçen haftalığını vereyim. Yani her zaman içeride alacağını tutuyor. Mesai bitiyor 9’a 10’a kadar kadınları çalıştırmaya devam ediyorlar, mesai paranı vereceğim diyorlar ama onu da vermiyorlar. Bu haksızlık özellikle tekstillerde ve lokantalarda oluyor.
Bir sürü aile içi şiddet de var. Özellikle Korona döneminde bu çok arttı, bu tarz sıkıntılarla derneğe başvuran çok kadın oldu. İranlı ve Afganistanlı kadınlar arasında çocuk yaşta evlilikler çok fazla ve bu kadınların çoğu ev içinde şiddete maruz kalıyor, hapishanede gibi yaşıyorlar. Bunları bizimle paylaşan kadınlar var ve bu kadınları öncelikle psikologlara yönlendiriyoruz daha sonra hukuki olarak neler yapabileceğini anlatmaya çalışıyoruz
*Kadınlar şiddete, haksızlığa uğrasalar bile polise başvurmaya korkuyorlar dedin, neden?
Dünyanın birçok yerinde kadınlar şiddet görüyor ama biz burada sadece şiddet görmüyoruz, biz burada aynı zamanda garibiz. Kadınlar şiddet gördüğünde, haklarını aramıyor veya polise başvurmuyorlar çünkü deport edilmekten korkuyorlar. Onun için susuyorlar, intihar ediyorlar intihar vakaları da çok var. Birkaç gün önce Arap bir erkek bir kadını dövüyordu ben de kadına yardım etmek istedim ama kendimi çektim, çünkü polisi ararlarsa polise ifade vermekten korktum sonra Türk bir kadın adama müdahale etti ve polisi arayacağını söyledi. Karısı müdahale etmeyin o benim kocam dedi, adam elinde taşla vuruyordu ona. Ben müdahale edemedim polise ifade vermekten korkuyordum, muhtemelen kadın da polisten korkuyordu. Düşünün bu erkek dışarıda onlarca kişinin arasında kadını dövebiliyor kim bilir evde neler yapıyordur.
*Yeni Yaşam Kadın Eki’nde yer alan tüm yazılar için tıklayınız