Qazi Muhammed’in ‘Kürdistan her Kürdün toprağı, ülkesidir’ vurgusu net bir duruşu ortaya koyuyordu. Qazî Muhammed’in idama giderken sarf ettiği bu sözleri Barzani ailesinin Kürt Özgürlük Hareketi’ne yönelik suçlamalarına da yanıt niteliğinde
Serdar Altan
TSK’nin tüm gücünü kullanarak gerçekleştirdiği saldırılara rağmen bir ilerleme sağlayamadığı, Güney Kürdistan’da amaçlarını gerçekleştirmek için yeniden KDP’yi kullanmak istediği artık saklanamayan bir gerçek. Bu konuda her ne kadar KDP ve yandaşları farklı gerekçeler ileri sürse de, KDP’nin geçmişine bakıldığında ihaneti ve yapmak istedikleri net bir şekilde görülebilir.
Qazi Muhammed’in sözleri
1946 yılında Mahabad Kürt Cumhuriyeti yıkılıp önderi Qazi Muhammed İran Şah Rejiminin mahkemesi karşısına çıkarılmıştı. Qazi Muhammed’e ilk suçlama, Mela Mustafa Barzani, Kadri ve Ekrem Cemilpaşa kardeşler başta olmak üzere Bakur, Başur ve Rojava’dan cumhuriyetin kuruluşuna katılanları İran’a getirdiği, vatana ihanet ettiği şeklindeydi.
Qazi Muhammed, “Burası ne İran toprağıdır ne de benim babamın toprağı. Burası Kürdistan’dır. Kürdistan olunca her Kürdün vatanı, ülkesi oluyor. İsteyen her Kürt kendi ülkesine, kendi topraklarına gelebilir” diyerek tarihi bir cevap vermişti.
Qazi Muhammed’in “Kürdistan her Kürdün toprağı, vatanıdır” vurgusu aslında net bir duruşu da ortaya koyuyordu. Bugünlerde özellikle Barzani ailesinin PKK’nin Güney Kürdistan topraklarında bulunmasını haksız çıkarmaya dönük çabalara Qazî Muhammed’in idama giderken sarf ettiği sözleri ve duruşunu hatırlatmakta yarar var.
İşbirliğin derinliği
İlk bölümde sadece bazı örneklerini hatırlattığımız bu ihanet ve işbirliği skalasına sahip olan KDP ve Barzani ailesi, PKK’nin ortaya çıkmasından sonra ilginç yaklaşımlarıyla yine tarih sahnesine çıktı. KDP, Türkiye işbirliği içinde, 1970’lerin sonundan faşist 12 Eylül askeri darbesine kadar PKK’ye karşı birkaç tasfiye grubu kurdu. Bunlardan biri de çok sayıda PKK kadrolarının öldürülmesi ve tutuklanması olayına karışan ve Türkiye yardım eden Kürdistan Ulusal Kurtuluş Partisi’ydi. Öte yandan 1977’de MİT tarafından Kızıl Yıldız adlı bir Kürt ajan grubu kuruldu. Bu ajan grubunun üyeleri başlangıçta KDP-Türkiye’nin üyeleriydi. Grup, 18 Mayıs 1977 tarihinde Antep’te PKK’nin kurucularından Haki Karer ve beraberindeki PKK üyelerini katletti.
1983 yılında Şam’da PKK ile “Dayanışma İlkeleri” isimli anlaşma imzalayan KDP’nin, aslında çok da ittifak yanlısı olmadığının ortaya çıkması uzun sürmedi. Nitekim kısa süre sonra hem bu anlaşmayı bozdu, hem de PKK’nin baş düşmanlarından biri haline geldi. KDP’nin PKK’ye yönelik saldırılarından bir bölümünü hatırlayalım…
-KDP Genel Başkanı Mesud Barzani, 1985’te Şam’da görüştüğü PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan 15 Ağustos Atılımı’ndan vazgeçmesini istiyordu. Barzani, bu atılımın kendilerine zarar verebileceği düşüncesindeydi.
-Wan ve Colemêrg’de kendine yakın olan aşiretlerin PKK’ye karşı korucu olmalarını salık veren KDP, 17 Ağustos 1985’te ARGK komutanlarından Hamit Avcı’yı Zagros’un Edibe köyünde katletti. Cenazesini de Türkiye’ye teslim etti.
-KDP, daha önce PKK ile yaptığı antlaşmayı Mayıs 1987’de tek taraflı olarak feshetti. Barzani yaptığı açıklamada, “Artık bundan böyle PKK’nin denetimimiz altındaki bölgelerde var olabilmesi asla olası değildir” dedi.
-KDP yetkilileri, 7 Temmuz 1991’de, yani Halkın Emek Partisi (HEP) Amed İl Başkanı Vedat Aydın’ın öldürüldüğü gün Olağanüstü Hal Bölge Valisi Hayri Kozakçıoğlu’nu ziyaret etti. Aynı dönemde Ankara’da KDP bürosu açıldı ve Türkiye tarafından Mesud Barzani’ye diplomatik pasaport verildi.
-Ertesi yıl suikast ve infazlar başladı. 27 Haziran 1992’de Behdinan bölgesinin tanınmış siyasi simalarından Sadiq Omer ve sonrasında da Amediyeli yurtsever önderlerden Ali Şaban ve Surçi Aşireti liderlerinden Hüseyin Axa Surçi, KDP tarafından katledildi. Her 3 halk önderinin ortak özelliği Abdullah Öcalan ile görüşmüş olmalarıydı.
-Türkiye’nin PKK’ye karşı yaptığı 28 büyük “sınır ötesi” operasyonun hemen hemen birçoğunda yer alan KDP, en büyük ihanete ise 14 Mayıs 1997’de “Balyoz” isimli sınır ötesi operasyonun başlamasından iki gün sonra imza atıyordu. Hewlêr’de yaralı gerillaların bulunduğu hastane ve kurumları basan KDP güçleri, 80’den fazla yaralı gerillayı katletti. KDP güçleri Kürdistan Kızılayı’na (YNDK) bağlı Dezgay Hastanesi Jiyan ve Awedan’a (DJAK), Kürdistan Demokratik Ulusal Birliği (YNDK) Genel Merkezi’ne, Hewlêr’deki Mezopotamya Kültür Merkezi, Kürdistan Özgür Kadın Birliği’ne (YAJK) ve Welat ile Welatê Roj gazetelerine eş zamanlı olarak saldırarak ağır silahlarla ateş açtı. Yapılan bu saldırılarda çok sayıda sivil insan hayatını kaybetti. Belgelere göre Hewlêr katliamında 83 yaralıyla beraber aralarında gazeteci, siyasetçi ve sanatçıların da bulunduğu çok sayıda kişi öldürüldü veya kaybedildi. Katledilen gerillaların çoğu toplu mezarlara gömülerek, bazı mezarların üzerine asfalt çekildi.
-KDP’nin basın özgürlüğü ve gazetecileri ortadan kaldırmaya dönük karnesi de çok kabarık. Barzani ailesinin Raperin’in ardından özgür sesleri susturmak için yaptığı ilk hamle Reuf Akreyi’nin şehadeti oldu. Ardından 2008 yılında Kerkük’te Ebdulstar Tahir Şerif, 2010 yılında Hewlêr’de Serdeşt Osman, 2016 yılında Duhok’ta Şükri Zeynedin ve Wedat Hisên katledildi. Yine 2017 yılında Şengal’de Nûjiyan Erhan da KDP güçleri tarafından katledildi. Ayrıca çok sayıda gazeteci tıpkı Türkiye’de olduğu gibi ya serbest çalışmaları engelleniyor, ya da tutuklanarak uzun süre zindanlarda tutuluyor.
Güney’e yerleşme
Türkiye 1983 yılından beri Güney Kürdistan’a “sınır ötesi” operasyonlar düzenliyor. PKK’ye karşı bu operasyonlarla yetinmeyen Türkiye, aynı zamanda KDP’nin desteğiyle kurduğu askeri ve istihbari kamplarla Kürdistan’ın bu parçasında da egemen olmaya çalışıyor.
Türkiye, 1991 yılında PKK’nin denetimindeki alanlara düzenlediği sınır ötesi operasyonun ardından Hewlêr-Duhok-Zaxo hattında kurduğu istihbarat kamplarını, zamanla askeri üslere çevirerek, binlerce asker ve zırhlı araç yerleştirdi. KDP’nin işbirliğiyle Güney Kürdistan’da Medya Savunma Alanları’nı ablukaya almak için sınır hattına paralel olarak yapılan kamplarla bölge üzerinde hakimiyet kurulmaya çalışıldı. KDP’nin hakim olduğu ve Behdinan bölgesi olarak adlandırılan Duhok-Zaxo’nun yanı sıra Hewlêr hattında istihbarat kampları kuran Türkiye 1997 yılında “Balyoz” isimli sınır ötesi operasyonun ardından bu istihbarat merkezlerini, askeri kamplara dönüştürdü.
Mevcut durumda Türkiye’nin Bamernê, Şeladizê, Batufa, Kanimasi, Kiribî, Sinekê, Sirî, Kubkê, Kumri, Koxê Spî, Serê Zêr, Geliyê Zaxo ve Amediyê’de askeri üsleri bulunuyor. Ayrıca Hewlêr, Duhok, Zaxo ve Amediye’de MİT’in şubeleri var.
2014 yılından sonra da Başika, Soran ve Kalaçolan kampları kuruldu. Hewlêr yakınlarındaki Harir bölgesindeki eski havaalanı da kamp olarak kullanılmaya başlandı. Zûmar bölgesinde de bazı grupları eğitmek için bir kamp kurdu.
2017 ve 2018 yılından sonra da Xakurkê bölgesine yerleşmeye çalışan Türk ordusu, bazı bölgelerde üslenerek, kalıcılığını pekiştirmeye çalıştı. Bu durum günümüze kadar devam ederken, özellikle 2021 yılındaki Zap, Avaşin ve Metina alanlarında yeni üslerin kurulması çalışması göze çarpan en bariz yerleşme planıydı.
Türkiye’nin Güney Kürdistan’da ağırlık verdiği çalışmaların başında istihbarat geliyor. Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) ile KDP’nin istihbarat örgütü Parastin’ın yakın işbirliği içerisinde olduğu biliniyor.
Türkiye, istihbarat merkezlerini daha çok KDP’nin hakim olduğu Hewlêr, Duhok ve Zaxo gibi kentlerde yoğunlaştırdı, ancak YNK bölgesini de ihmal etmedi. YNK hakimiyeti altındaki Süleymaniye, Halepçe, Germiyan hattında ‘eleman’ ve ‘özel şirket’ örtüleriyle gizli hareket eden bazı kurumlar oluşturdu.
Son yıllarda özellikle istihbarat ve istihbarata bağlı tekniğe büyük yatırım yapan Türkiye Güney Kürdistan’da yerel işbirlikçilik ağını alabildiğine genişletti. Özellikle kent merkezleri ve bazı sivil yerleşim yerlerine dönük havadan SİHA saldırılarının istihbaratının büyük bölümünün KDP güdümündeki bu yerel işbirlikçi ağ üzerinden yürütüldüğü bilinen bir gerçek.
KDP desteğiyle saldırılar
Türkiye’nin 1983’ten itibaren PKK’yi hedef alan “sınır ötesi” operasyonlar yaptı, hepsine şaşaalı isimler verdi ve hiçbirinden de umduğunu bulamadı. Ancak burada dikkat çeken husus, bu operasyonların büyük bölümüne KDP’nin destek vermesiydi. KDP zaman zaman bizzat içerisinde yer alarak, bazen de istihbarat ve ikmal desteğiyle Türkiye Güney’de rahat hareket etmesini sağladı. Bu operasyonlardan bazılarını hatırlayalım…
-Türkiye’nin ilk “sınır ötesi” denemesini 1983 yılında dönemin darbe lideri Kenan Evren ile Bağdat arasında imzalanan “Sınır Güvenliği ve İşbirliği Anlaşması”nın ardından yaptı. 25 Mayıs 1983’te başlayan operasyona 7 bin asker katıldı.
-PKK’nin silahlı eylemleri başlatmasının ardından Ekim 1984’te ve Ağustos 1986’da yeni saldırılar yapıldı. 86 yılındaki saldırıda siviller ve KDP peşmergeleri de yaşamını yitirdi.
-1991 yılına gelindiğinde Türkiye saldırılarını yükseltiyordu. Ancak Kürtleri vuran Türkiye saldırıları değil, KDP’nin ihanetiydi. Bu yıl iki sınır ötesi operasyon düzenlendi. Ekim ayındaki ikinci operasyonda KDP ile YNK Türkiye askerlerine aktif destek verdi. İşte bu operasyonlar sonrası Güney Kürdistan’da Türkiye istihbarat kampları kuruldu.
-1992 yılında da Güney’deki PKK’ye dönük büyük saldırılar gerçekleşti. 92’nin Mayıs ve Ekim aylarında yapılan iki büyük operasyon başarısızlıkla sonuçlandı ancak, yine hafızalarda KDP peşmergelerinin PKK alanlarına Türk askerini sokma girişimleri kaldı. Ayrıca bu harekat sırasında KDP peşmergelerinin eline geçmemek için son mermisine kadar direnen ve daha sonra silahı parçalayarak uçurumdan atlayan Gülnaz Karataş’ın (Bêrîtan) bu eylemi, KDP’nin ihanetini somutlaştıran bir olay olarak tarihe geçti.
-1993 ve 94 yıllarında yaptığı üç saldırının ardından 1995 yılında büyük hazırlıkların ardından iddialı bir saldırıya girişti. Kıbrıs Harekatı’ndan sonra yaptığı en büyük “sınır ötesi” operasyonunu “Çelik” adıyla 20 Mart’ta gerçekleştirdi. 13 generalin komuta ettiği ve 35 bin askerin katıldığı operasyonun hedefinde Heftanîn vardı. KDP’nin aktif desteğiyle yapılan operasyon istenilen sonucu alamadı ancak, Kürtlerin ihanet tarihine yeni bir sayfa daha eklenmiş oldu.
-1996 yılında Sineht, Heftanîn ve Kelareş hattına dönük KDP desteğiyle iki saldırı ve operasyon daha yapıldıktan sonra 1997 yılının Mayıs ayında adına “Balyoz” dedikleri kapsamlı bir sınır ötesi harekat düzenlendi. 50 bin askerin katıldığı ve son yılların en büyük saldırısı olan bu operasyonda TSK’ye ait iki helikopter PKK tarafından düşürüldü ve harekatın komuta kademesi imha edildi.
-“Balyoz”dan umduğunu bulamayan Türkiye Eylül ayında bu kez 100 tank ve 10 bin askerle yeni bir “sınır ötesi” harekat başlattı. KDP destekli bu operasyonun adı “Çekiç”ti. Bu operasyondan sonra daha önce 1992 yılında Zaxo başta olmak üzere birçok istihbarat merkezleri kuran Türkiye bu merkezleri tank, top ve ağır silahlarla donatarak askeri karargahlara çevirdi.
-1997 yılının ardından 98’de Murat adıyla 40 bin askerin katıldığı, 99 yılında “Sandviç” adıyla düzenlediği, 2000 yılında Haftanin’e yönelik yaptığı, 2007 yılında hava desteğiyle 25’inci kez yaptığı çok sayıda sınır ötesi harekatı tekrarladı. 2008 yılında ise “Güneş Harekatı” adıyla düzenlenen ancak TSK’nin adeta hezimet yaşadığı bir Zap operasyonu yapıldı. TSK yüzlerce askerini kaybetti ve bir helikopteri düşürüldükten sonra Güney’den çekilmek zorunda kaldı. Tüm bu operasyonların ortak noktaları KDP desteğiyle yapılmış olmalarıydı.
Son saldırı
KDP’nin desteğiyle sonraki yıllarda da benzer operasyon ve saldırılar devam etti. Son olarak 2019’da Haftanin’e, 2021 yılında da Zap, Metîna ve Avaşîn’e dönük kapsamlı saldırılar gerçekleşti ve KDP bu saldırıların bizzat içerisinde yer aldı. Sadece 2021 yılında KDP güçleri TSK birlikte 11 kez onlarca ağır silahlı konvoyu Medya Savunma Alanlarına gönderdi. PKK güçlerine de birkaç kez saldırı düzenledi. KDP güçlerinin bu saldırıları sonucunda 14 HPG’li yaşamını yitirdi. KDP güçleri, 26 Temmuz 2021 tarihinde Xelîfan’a bağlı Bêxme köyü yakınlarında üç HPG’liyi katletti. 3 Ekim’de HPG, 28-29 Ağustos 2021 gecesi Xelîfan’da KDP güçlerinin düzenlediği pusu sonucunda 7 kişilik bir gruptan 5 HPG’linin yaşamını yitirdiğini duyurdu. Yaşamını yitiren HPG’lilerin cenazeleri ailelerine verilmedi.
17 Nisan’da başlayan kapsamlı Zap saldırısında yine KDP gerek istihbarat desteği, gerekse lojistik ve askeri olarak başrolde yer aldı.
DEVAM EDECEK…