Eren Keskin
Deniz Poyraz katledileli neredeyse 1 yıl olacak. Geçtiğimiz günlerde Deniz Poyraz’ın katledildiği davaya ilişkin duruşmaya gittik. Duruşma çok kalabalıktı. Özellikle kadınların, Deniz Poyraz’ın davasını sahiplenmesi son derece önemliydi.
30 yıldan fazladır avukatlık yapıyorum; bir katilin böylesine kendini güçlü hissettiği, böylesine saldırgan bir tutum içinde olduğu başka bir davayı görmedim. Katil Onur Gencer, arkasındaki güce öylesine güveniyordu ki duruşmada herkesi tehdit ettiği gibi bununla kalmayıp hakimleri dahi tehdit etti.
Ve şöyle bir beyanda bulundu. Dedi ki; HDP’ye açılan kapatma davasının gerekçeleri benim “tahrik” indirimim sebebimdir.
İşte Kürt siyasi hareketine yönelik yargı tacizi hatta siyasi soykırım diyebileceğimiz olağanüstü ağır saldırılar bir katile böylesine güç veriyordu.
Yerleşik devlet dili o kadar sarsıcı, o kadar şiddet dolu ve o kadar ötekileştirici ki, maalesef ki bu şiddet uygulamaya eğilimli olan herkese ve özellikle şiddet uygulayan erkeklere büyük bir güç vermekte.
İşte bu nedenle biz, kadına yönelik şiddet politiktir, diyoruz. Çünkü devlet dilinin sertleştiği her dönemde kadınlara yönelik şiddetin de arttığını görüyoruz. Öyle ki geçtiğimiz hafta Türkiye siyasetinde olmayan bir şeyle daha karşılaştık. Devletin en üst isimlerinden biri, devlet aygıtının en yetkili isimlerinden biri İçişleri Bakanıile bir başka faşist partinin başkanı birbirlerini düelloya davet ettiler.
Zafer Partisi isimli ırkı faşist partinin genel başkanı düelloya çağırırken, silahsız geleceğini de söyledi. İşte şiddet dilinin siyasette bu kadar hakim olması, hatta bu kadar normalleştirilmiş olması maalesef toplumda da şiddet duygusunun yayılmasını olağanüstü etkiliyor.
Geçtiğimiz günlerde bir başka olay daha yaşadık. Yine bir kadın siyasetçi Ayşe Acar Başaran bir polis tarafından açıkça tüm toplumun gözü önünde, canlı yayında tehdit edildi.
Bir provokasyon dahilinde HDP Genel Merkezi’nin önüne konulmak istenen çelengin tartışmalara neden olması sırasında Ayşe Acar Başaran’a bir polis, “seni çivilerim” diye tehditte bulunabildi. Ayşe Acar Başaran bir milletvekili. Bir milletvekiline bir polis açıkça “seni çivilerim” diye tehdit edebiliyor bu coğrafyada…
Çivilemek sözcüğü son derece ağır şiddet içeren bir sözcük. Ve bu ağır şiddet içeren bu tehdidin bir devlet memuru tarafından özellikle bir kadın milletvekiline karşı uygulanması demek aslında o devlet dili, devleti temsil eden o kimlik tarafından bütün muhalif kadınların tehdit edilmesi demektir.
İşte Onur Gencer’in arkasındaki güç, o çok güvendiği güç de o polisin seni çivilerim sözcüğü arkasındaki asıl güçtür.
Bu coğrafyada insanlar attıkları bir tweet nedeni ile bile daha uzun gözaltında kalırlarken, bir siyasi cinayet işlemiş olan Onur Gencer, bir günden az bir sürede gözaltından çıkarıldı. Onur Gencer’inarkasındaki güç araştırılmadı, özellikle araştırılmadı;çünkü bu örgütlü yapı 1915’ten bu yana 1980’lerde, 90’larda muhalif insanları katleden gücün ta kendisiydi.
Ne yazık ki coğrafyamızda kendilerine muhalifim diyenler de mağdur seçici davranıyorlar; sözkonusu Kürtler, Ermeniler ya da LGBT+lar, muhalif kadınlar olduğunda, kendilerine muhalifim diyenler yeterli derecede ses çıkarmıyorlar. Bu Onur Gencer’in arkasındaki bu derin yapının gücüyle maalesef ki birleşiyor. Yani muhalefetin ve iktidarın aynı kaynaktan beslendiği bu coğrafyada muhaliflerin mücadelesi, özellikle kadın ve LGBT+ların mücadelesi son derece güç oluyor.
Her zaman söylediğimiz gibi; biat etmeyen bir güç var yaşadığımız coğrafyada. İşte o biat etmeyen insanların yüzü suyu hürmetine bu mücadele devam ediyor ve etmeye de devam edecek.