Özgür Gündem çıktığında ben 5 yaşlarındaydım. Sur içinde oturuyorduk. Birebir tanık olmamakla birlikte gergin atmosferi hissediyor ama anlamlandıramıyordum. Ortaokula gelip de dağıtımcılardan Özgür Gündem almaya başlayınca ne olup bittiğini öğrenmeye başladım. Mesela aşırı dindar diye bildiklerimin aslında Hizbullah olduğunu ve neler yaptıklarını…
Ahmet Güneş-Söyleşi
Gündelik yaşam içinde zorlukları da kolaylıkları da pek bilemiyoruz. Akan zamanın içinde neler değişime mahkûm olmuyor ki. Gerçek ve hafıza yan yana gidiyor çoğu zaman. Tarihi kimler yazar ya da hafıza nelerden beslenir? Bu soruları çoğaltabiliriz, kavramların yerine başka bir şey de koyabiliriz.
Kuşkusuz Türkiye’de Kürt sorunu da bu sorulardan azade değil. Bir sorun varsa, sorunun çözümüne destek sunan, günü geldiğinde hatırlatan bazı materyaller lazım gelir. Kürt basını ya da diğer adıyla Özgür Basın da böylesi bir misyonla başlayıp günümüze kadar geldi. Geldi gelmesine ama filmlere, kitaplara konu olabilecek yüzlerce olay ve tecrübe yaşayarak geldi. Özgür Basın geleneğinin kapatılan gazeteleri olduğu gibi bombalanma, çalışanlarının katledilmesine kadar çok zorlu bir tarihi yazarak günümüze kadar gelişti. Kürt halkı başta olmak üzere birçok halkın ve kesimin yaşadıklarını sayfalarına taşıyıp halka sorumlulukla ulaştırma misyon ve çabası ile birçok kuşağın hafızasında yer edindi.
Yönetmen Fatma Çelik de böylesi bir gelenekten yola çıkarak, kapatılan Özgür Gündem gazetesinin hazırlanmasından dağıtılmasına kadar nelerin yaşandığını hatırlatmak için oluşturduğu ‘Gündem’ kısa filmini çekti. Daha önce ‘Güvenli Bir Film (2014, Musa İrşi ile birlikte), Mehla Qorê, (2021, Aylin Kızıl’la birlikte) Amedspor taraftarlarını anlatan Bir Tribün Hikâyesi adlı kısa belgesele imza atan yönetmen Fatma Çelik ile yeni çıkan kısa filmini konuştuk. Çelik’in kendisi de bir Özgür Gündem okuru olarak büyümüş ve bu süreci aktarmak istemiş. Unutmadan, YouTube kanalında film izlenebiliyor. Söyleşinin sonuna filmin linkini ekledik. İyi okumalar ve iyi seyirler.
Bu belgeseli çekme fikri nereden doğdu?
Altyazı dergisi gündelik yaşantıda sürekli gözetleniyor oluşumuza karşılık; ‘peki biz aşağıdan yukarıyı gözetleyebilir miyiz’, ‘sokağa, eyleme, arşivlere, ekranlara bu gözle bakabilir miyiz’ gibi sorularla birlikte ‘Aşağıdan Yukarıya’ video serisi için bir davette bulunmuştu. Ben de bu meseleleri düşünürken, 90’lı yılları ve o dönemin gazeteciliğini düşündüm. Maruz kaldığımız yoğun görüntü bombardımanına karşılık gerçek habere ulaşıp ulaşmadığımızdan hiçbir zaman emin olamadığımız, algımızın sürekli bir manipülasyona uğradığı bir çağdayız. Herhangi bir olayla karşılaşınca onu dünyanın bir ucuna kadar yayabilmemiz bir gazeteci olmasak bile an meselesi olabiliyor. Fakat bu gerçek habere her an ulaşabildiğimiz anlamına gelmiyor maalesef! Kadrajın dışında kalanlar, paylaşılan görüntünün altına yazılan yazılar, paylaşanın nerede durduğuna göre değişiyor…
Oysa 90’lı yıllarda Özgür Gündem bambaşka bir hat çiziyordu. Boşaltılan köylerin, öldürülen Kürt muhaliflerinin haberini yaparken, kendisi de bu baskının birebir yaşayanı oldu. Hızı da çok başkaydı. Yani bir habere ulaştı diyelim, onu fotoğraflayabilmesi, fotoğraflamayı başardıysa bunu merkeze, matbaaya gönderebilmesi ayrı bir mesele. Yolda fotoğraflara el konulabilme durumu var. Hadi onu da aştı diyelim, sansürden geçecek mi? Dağıtımına izin verilecek mi? Bir sürü badireyi atlatabilmesi gerekiyordu. Bunun için çok ciddi bir mücadele verildi. Ciddi bir gelenek de yarattı. 90’lı yıllar, Kürt mücadelesi ve Türkiye için çok ciddi bir hafıza Özgür Gündem.
Özgür Gündem gazetesi, yani Özgür Basın geleneğinin senin için öneminden bahsedebilir misin?
Özgür Gündem çıktığında ben 5 yaşlarındaydım. Sur içinde oturuyorduk. Birebir tanık olmamakla birlikte gergin atmosferi hissediyor ama anlamlandıramıyordum. Ortaokula gelip de dağıtımcılardan Özgür Gündem almaya başlayınca ne olup bittiğini öğrenmeye başladım. Mesela aşırı dindar diye bildiklerimin aslında Hizbullah olduğunu ve neler yaptıklarını…
Dolayısıyla Özgür Gündem benim için bir fener olmuştu. Hak ihlallerini kişileriyle, fotoğraflarıyla birlikte veriyordu. Faili meçhullerin, boşaltılan köylerin hafızasını tutuyordu. 90’lı yılları anlamak isteyen herkes önce gidip gazetenin arşivine bakar. Arşivin, tutulan kayıtların nasıl hayatî bir rolü olduğunu kavramıştım. Ben de aslında fotoğrafçıyım. Arşiv meselesi hep gündemimde olan bir şey. Her şey o kadar hızlı değişiyor ki! Bunların kaydını tutmak önemli. Çektiğin bir fotoğraf birden bir belgeye dönüşüyor, arşiv oluyor. Üstelik bunun için yılların geçmesi gerekmiyor.
Çekim süreci nasıl geçti?
Bu işi yapmaya karar verdiğimde, öncelikle Gündem’in arşivine ulaşmak istedim. Sonra arşivin 2015’te Sur savaşı sırasında yakıldığını öğrendim. Sansürün ve baskının hala devam ettiğini görebiliyoruz. Sonra bir sahafta gazetenin 3 cildine rastladım. İHD’de koca bir arşivin olduğunu öğrendim. İnsan hakları alanında çalışan bir kurumda bir gazete arşivinin tutulmasının kendisi de bize bir şey söylüyor. Sonra arşivi Google üzerinden taramaya başladım neler vardır acaba diye. Youtube ve Google derya deniz sanırsın ama hiçbir şey bulamadım. Sonra basım, matbaa üzerinden taramalar yapınca çok ilginç bir videoya denk geldim. Discovery Channel’in bir gazete basım sürecini tane tane anlattığı sıradan bir video aslında. Bir gazete nasıl basılır, editörün görevi nedir, gazete sonra dağıtıma nasıl geçer diye ilerliyor. O an peki ama bir gazete basmak bu kadar kolay ve teknik bir şey idiyse, Özgür Gündem için bu aşamalar neden bu kadar kolay olamadı! Biz Gündem’de hep bir gazetenin nasıl da basılamayışını ya da başka türlü basma/basılma hallerini gördük. Bunun üstüne bir ironi yaratarak iki bakışı bir araya getiren, bir anlamda da Discovery Channel’i boşa düşüren bir dil kurmaya karar verdim. Mesele Kürt olunca hiç de öyle kolay olmadığını ve bunun ciddi bir mücadele gerektirdiğini göstermek istedim. Filmde yeni çektiğim görüntüler yerine daha çok arşiv görüntüleri kullandım.
Röportaj yaptığım Zafer’in de içinde bulunduğu 90’lı yıllara ait görüntülere ulaşmak dönemin havasını anlayabilmek için çok iyi bir katman oldu. Arşiv, Youtube ve filmlerden aldığım görüntülere o dönemde dağıtımcılık yapmış Zafer’in konuşmalarını ekleyerek ve hala dağıtımcılık geleneğini sürdüren Hülya ile bitirerek bugünle bir köprü kurmaya çalıştım. Bu mücadele ve gelenek devam ediyor.
Deyim yerindeyse bir gazetenin mutfağını da ele almışsın. Şüphesiz bu izleyici için de okur için de önemli bir yer tutuyor. Gelen tepkiler nasıl oldu?
Evet çünkü bir gazetenin hangi aşamalardan geçtiğini görmek bir okuyucu olarak benim açımdan da ilginç. Öte taraftan ben de bir video üretirken belli aşamaları kat ediyorum. Bunun bir süreç olduğunu hissettirmek ve izleyen kişide o sürece dair de bir duygu bırakmak da hoşuma gidiyor. Genel olarak çok güzel yorumlar aldım ve sürecin başından beri bunun orta/uzun metraja dönüşebileceğine dair de yorumlar aldım. Ben de hala çalışmaya devam ediyorum.
Böylesi çalışmalar bir belge niteliği taşıyor. Arşivlerden ve filmlerden parçaları da alıp kurgulamışsın. Bu bir hatırlatma mı, saygı gösterisi mi?
Aslında benim açımdan kurgu filmler de bir arşiv. 90’ları anlamaya çalışırken filmlere de bakıyorum. Kurgu olmaları onların belge olma niteliğinden bir şey kaybettirmiyor bence. Bir dönemi görebiliyoruz orada. Her türlü arşivi aralarında bir hiyerarşi kurmadan kullanmayı önemsiyorum.
YouTube sayfasında gösterimi devam ediyor. Festivallere de gönderdin mi?
Festivallere göndermedim. Bu Altyazı dergisi için hazırladığım bir versiyon oldu.
Filmin devamı yani uzun metrajı da gelecek mi?
Evet. Bu filmi ilk düşünmeye başladığım zamandan beri uzun versiyonu üzerine de kafa yoruyorum. Görüşmeler yapıyorum, arşivleri tarıyorum ve bir taslak üzerine çalışıyorum. Yine arşivlerden, filmlerden ve kişisel anlatılardan çokça yararlanacağım, kişisel ve toplumsal hafızanın iç içe girdiği bir film yapmak istiyorum. Bu nedenle de Özgür Gündem’le ilişkili olabilecek her türlü belge, fotoğraf, ses ve videoyu toplamaya devam ediyorum. Elindeki fotoğrafı, anlatıyı, arşivi paylaşmak isteyen herkese bir çağrı yapmak isterim buradan.
Fatma Çelik kimdir?
1987, Diyarbakır doğumlu. 2009-2016 yılları arasında Diyarbakır’da çeşitli sivil toplum kuruluşunda gönüllü olarak çocuk ve kadın çalışmaları yürüttü. 2012 yılında NarPhotos fotoğraf ajansına katılmasından bu yana göç, kimlik, hafıza, ekoloji, toplumsal cinsiyet gibi meselelerle ilgili belgesel-fotoğraf ve video işleri üretiyor. Şehre BAK atölyesi kapsamında Güvenli Bir Film (2014, Musa İrşi ile birlikte) ve Mehla Qorê (2021) isimli kısa belgeselleri yönetmiştir. 2020’de Aylin Kızıl’la birlikte Amedspor taraftarlarını anlatan Bir Tribün Hikâyesi adlı kısa belgesele imza atmıştır.
Filmi izlemek için: https://www.youtube.com/watch?v=UqhAXFL3euQ