İHD Ankara Şubesi, hasta tutukluların durumuna dikkat çekmek için “Yaşam Hakkı Korunsun, Hasta Mahpuslar Serbest Bırakılsın” konulu panelde tutukluların büyük bir zulüm altında olduğuna dikkat çekildi
İnsan Hakları Derneği (İHD) Ankara Şubesi, hasta tutukluların durumuna dikkat çekmek için “Yaşam Hakkı Korunsun, Hasta Mahpuslar Serbest Bırakılsın” konulu panel düzenledi. Tüm Belediye ve Yerel Yönetim Hizmetleri Emekçileri Sendikası (TÜM BEL-SEN) Genel Merkezi toplantı salonunda düzenlenen panelin moderatörlüğünü Gazeteci Hüseyin Aykol yaptı. Halkların Demokratik Partisi (HDP) Mersin Milletvekili Fatma Kurtalan, Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) Ankara Şube Eşbaşkanı Şevin Kaya, İHD Ankara Şube Hapishaneler Komisyonu üyesi Mahir Uslu ve Ankara Tabip Odası (ATO) İnsan Hakları Komisyonu üyesi Ayşe Uğurlu konuşmacı olarak katıldı.
S Tip cezaevi vurgusu
Hüseyin Aykol, geçen yıl bugünlerde Kırklar F Tipi Cezaevi’nde bulunan tüneli hatırlattı. Tünelin olduğu yerdeki tutukluların sürgün edildiği bilgisini veren Aykol, “Oraya hala yeni mahpuslar konulmadı. Hala inşaat aşamasında. Son zamanlarda yeni açılan S Tipi Cezaevleri ve Kırkları’daki tünelin bulunmasıyla birlikte Türkiye’de içerde baskılar çok yoğunlaştı. Sevk ve sürgünler fazlasıyla arttı ve hasta mahpusların durumu çok ağırlaştı” dedi.
Aykol, “Bu paneli, İHD Hasta Mahpuslara Özgürlük İnisiyatifi’nin her hafta cumartesi günü yaptığı açıklamanın 400’üncü haftası nedeniyle düzenliyoruz” dedi.
Aykol’un sözleri ardından cezaevlerinde yaşamını kaybedenler için saygı duruşu yapıldı.
Kurtulan: İktidar cezaevlerine savaş açmış
Kurtulan, hasta tutuklular konusunun Türkiye’nin en önemli meselelerinden biri olduğuna vurgu yaparken, panele katılan kurumların da bu konuda çalışmaları olduğunu hatırlattı. Kurtulan devamında şunları söyledi: “Dışarıda muhalif herkese adeta düşman kesilen ve cezaevlerine gönderen İktidar, cezaevlerindekileri de bırakmama çabası yürütüyor. Cezaevlerine savaş açmış bir iktidarla karşı karşıyayız. Ziyaretlerimizde siyasi mahpusların dile getirdiği çok fazla sorun var. Beslenme, sağlık konuları dışında, kelepçeli muayene ve ayakta sayım gibi işkencelere maruz kalıyorlar. Bunun yanında sevk ve sürgünler söz konusu. Sürgünler pandemi var diye durdu deniliyor ancak hiçbir zaman bu sürgünler durmadı. Kırıklar’daki tünel bulunduktan sonra Türkiye’deki tüm cezaevlerinde baskılar yoğunlaştı. Tutuklu kaçmak isteyebilir. Senin görevin tedbir almaktır, haklarını gasp etmek değil. Tutuklular çok uzun süre başvuru yapsa da doktora götürülmüyor, ilaçlarını alamıyor. Mahpuslar, Ufak tefek hastalıklarla bile mücadele edemeyecek duruma geliyor. Hapishanelerden nasıl öldüğü belli olmayan birçok cenaze çıktı. Meclis grubu olarak bu dönem yönümüzü cezaevlerine çevirdik. Avukatların, derneklerin ve ailelerin verilerinin dışında biz de kimi ziyaretler yapıyoruz.
Türkiye yönünü demokrasiye çevirse cezaevlerine gerek kalmaz ancak biz cezaevleri çok kalabalık dediğimizde ‘yenilerini yapıyoruz’ diye cevaplar alıyoruz.”
Aysel Tuğluk ve Özkan
Mehmet Emin Özkan’ın durumunu hatırlatan Kurtulan, “Hala kelepçeyle duruşmaya getiriliyor. Konuşamıyor ve duyamıyor ancak buna rağmen ATK’nin kararı ortada. ATK, tamamen siyasi iktidarın ihtiyaçları doğrultuşunda hareket ediyor” diye belirtti. Aysel Tuğluk’un sağlığıyla ilgili de yoğun çaba içerisinde olduklarını söyleyen Kurtulan, “Aysel, bir düşünce suçlusudur ve bundan dolayı tutukludur. Geri dönülemez bir hastalığın pençesindeyken orada tutulmaya devam ediyor” diye ekledi.
Cezaevlerinde birçok hukuksuzlukların yaşandığına dikkat çeken Kurtulan, son olarak “Tutuklular büyük bir zulüm altında. Daha çok çaba göstermemiz ve onların sesi olmamız gerekiyor” dedi.
‘Vicdanın sesi bütün kanunlardan üstündür’
Uğurlu, cezaevlerindeki tutuklular için tabip odalarına, sendikalara ve derneklere birçok hak ihlali başvurusu geldiğini ifade eden Uğurlu, Mahatma Gandi’nin “Vicdanın sesi bütün kanunlardan üstündür” sözlerini hatırlatarak, “Mehmet Emin Özkan 84 yaşında ve yüzde 87 engelliliği var. Bunun yanında kronik hastalıkları ve Demans’ı var. Maalesef ihtiyaçlarını da karşılayamıyor hatta oğlu yanında yardımcı olarak kalıyor. Onun hakkında da cezaevinde kalabilir raporu verildi. Hasta mahpusların cezaevinde kalıp kalamama durumunun kararını maalesef ATK veriyor. Tam teşekkürlü hastaneler bu raporları verebiliyor fakat onların raporları da ATK’nin onayından geçmek zorunda” ifadelerini kullandı.
ATK raporları
Devletin güvenlikçi politikalarla hasta tutukluların temel haklarının önüne geçtiğini belirten Uğurlu, “ATK’ye gelen raporlar en az 6 ay ya da 1 yıl değerlendirmeye bile girmeden bekletilmekte. Bu gecikmeden bile kaynaklanan hastalıkların tehlikeli duruma geldiği durumlar oluyor. Bu insanların tedavilerinin geciktirilmesi, ikincil bir cezalandırma yöntemidir. Uluslararası sözleşmeler ve yönergeler aslında cezaevlerindeki insanlar ve dışarıdaki insanların sağlık hakkı konusunda eşit hakları olduğunu aktarıyor. Devlet içerdekilerin ve dışarıdakilerin sağlını eşit bir şekilde korumak zorunda. Ancak Türkiye’de pratikte böyle olmadığını görüyoruz” şeklinde konuştu.
Cezaevindeki yiyeceklere ulaşım, temiz suya ulaşım ve ısınma gibi sorunlar nedeniyle de hastalıkların arttığını belirten Uğurlu, havalandırma ve tecridin de kemik hastalıklarına neden olduğunu ifade etti. Uğurlu, “F Tiplerinin iptal edilmesi ve bundan sonra inşa edilmemesi gerek. İnsanları öldürüyor” diye aktardı.
Görüş odaları
Mahir Uslu, ilk olarak Türkiye’de 384 tutuk evinin bulunduğunu, Nisan 2022 itibariyle 651 ağır, 1517 tane ağır hasta bulunduğu bilgisini verdi. 46 mahpusun 2021’den bu yana hayatını kaybettiğini hatırlatan Uslu, “Öncelikle cezaevlerinden kendileri veya yakınları bize ulaşıyor. Bu rakamlar sadece bizim ulaşabildiğimiz rakamlar. Hasta mahpuslar revir için başvuruda bulunuyor ve 1 ay sonra revire çıkabiliyor, 3 ay sonra hastaneye gidebiliyor. Birçok hasta mahpus hastaneye gitmekten bu süreçten vazgeçiyor. Bunu geçtikten sonra ring aracına biniyorsunuz ki cezaevindekiler buna ‘tabutluk’ diyor. Muayene ardından çok kalabalık ya tek kişilik karantina koğuşuna koyuluyorlar. Burada yaklaşık 15 gün tutuluyorlar ve ihtiyaçları karşılanmıyor. Pandemi ilk başladığında karantina koğuşları idarenin tasarrufundaydı. Mesela Ordu Cezaevinde avukat görüş odalarını bile karantina odasına çevirmişlerdi. Tuvalet bile yoktu. Konuştuğumuz hasta mahpuslar sırf bu süreci yaşamamak adına hastaneye gitmeyi reddettiğini biliyoruz” diye belirtti.
‘İçeridekiler çok bir şey beklemiyor’
Cezaevlerinde hijyen koşullarının çok kötü olduğunu aktaran Uslu, “Son süreçte hapishanelerde aylık bir koğuşun temizlenmesi için yarım bardak çamaşır suyu verildiğini, yemek kalitesinin çok düştüğünü biliyoruz” diye ekledi ve şunları söyledi: “Hasta mahpuslara davranışın politik olduğunu biliyoruz ama idareyle de ilgili olduğunu görüyoruz. İçerdekilerin çok fazla bir şey beklediği de yok. Geçen gittiğimde dişçiye çıkan mahpusa gerçekleştirilen mahpusun yüzü felç oluyor ancak şikayetçi değil çünkü ‘iyi niyetliydi’ diyor. Dişçi ise eğitimsiz biriydi.”
‘İmralı’da başlayan tecrit tüm cezaevlerinde’
Şevin Kaya, hasta mahpuslar konusunun yeni ortaya çıkmadığını her zaman gündemlerinde olduğunu belirtti. Kaya, “İktidarın en çok baskı uyguladığı alanlardan biri cezaevleri, mevcut iktidarın işkencehaneleri haline geldi. ÖHD olarak İmralı’da başlayan bir tecrit politikası var ve iktidar bu politikayı tüm cezaevlerinde uyguluyor. Birçok hakkın kullanımı engelleniyor. İktidar siyasi mahpuslara bir düşman ceza hukuku ve düşman infaz rejimi uyguluyor. İnfaz yakma uyguluyor. 1 Ocak 2021’de yürürlüğe giren bir uygulama biçimi bu. İyi ya da kötü halli olma durumuna göre 6 ayda bir her hükümlüye bir karne veriliyor. Bu karneye göre de tahliye engellenme imkânı tanınıyor. 2021’de başlamasının nedeni de 90’lı yıllarda cezaevine girmiş ve müebbet hapisle cezaevinde kalan arkadaşların tahliye olacağı döneme gelmesi. 30 yıllık arkadaşların tahliyesini engellemek adına çıkarılan bir prosedür.
Öcalan sorusu
Bu kişi güvenliğini, özel hayatın gizliliğini engelliyor ve mahpusları pişmanlık ya da tahliye etmeme sopası ile dizginlemeye çalışıyor. Kararı veren heyet, tahliyesi gelmiş mahpusları görüşmeye çağırıyor ve diyor ki ‘Diyorlar ki Abdullah Öcalan’ı liderin olarak görüyor musun?’ Bir kişi ceza almış olabilir ancak kanun onun örgütle ilişkisinin kesildiğini söyler. O kişi cezaevindeyken hukuken örgütle bağı yoktur. Ancak PKK üyesi olmaktan ceza almış biri cezaevinde örgüte sempati duymaktan dolayı tahliye edilmiyor.”
Kaya, diğeri bir infaz yakma sebebinin de farklı cezaevinde bulunan mahpuslara mektup göndermek olduğunu aktardı.
Sincan kadın cezaevinde 1 yıldır kimsenin tahliye edilmediğini ifade eden Kaya, Karabük’te ise tahliyelerin olduğunu belirterek, “Bu kurulların, heyetlerin kararlarında belli bir standart yok. Onlara sınırsız ve keyfi bir güç verilmiş” dedi ve sonrasında infazı yakılan tutukluların durumlarını anlattı.
Kaya şu bilgileri verdi:
“* 30 yıllık hükümlülerin yüzde 90’ı tahliye edilmesi gerektiği zamanda tahliye edilmedi.
* Sincan kadın cezaevinde bulunan kadın bir tutuklu hiç evlenmediği halde tahliyesinin engellenme sebebi olarak eşini öldürdüğü gerekçesi sunuldu.
* Tutuklu gazeteci Dilan Oynaş’ın 25 Nisan’da tahliye edilmesi gerekiyordu. O gün akşama kadar bekledik ve tahliye olmadı. Aile tüm gün orada kızlarının tahliyesini bekledi. İdare Gözlem Kurulu’nun kararları çoğu zaman son dakika tebliğ ediliyor.”
ANKARA