Devlet haydut dedi onlara, komünistler sevmedi, anarşistlerin bir bölümü de öyle ama hayranları da hiç eksik olmadı. Çok hızlıydılar, ölümleri de öyle oldu
Arif Mostarlı
“İsyan ettim, çünkü günümüz toplumunun bu hayatını yaşamak istemedim, çünkü beklemek istemiyordum. Beklemek ve belki de yaşamadan ölmek yerine, elimdeki tüm imkânlarla zalimlere karşı kendimi savunmak istedim.” Paris’in Nogent-sur-Marne banliyösünde, neredeyse harabeye dönmüş evin yıkıntıları arasında katledilen genç bir adamın, Octave Garnier’in cebinden çıkan defterde bunlar yazıyordu.
En çok öne çıkanları Jules Bonnot olduğu için tarihe ‘Bonnot Çetesi” olarak geçtiler. Tam olarak bir yıl bile sürmedi ömürleri; 1911’de başlayıp 1912’de fiilen dağıtıldılar; geride bir dizi tartışma bırakarak.
Suç değil hak
Hemen hepsi sıradan emekçilerdi aslında. Bonnot soygunlara başlamadan önce bir fabrika işçisiydi mesela. İki kez hapisten sonra, 21 yaşındayken Fransa’nın piyade birliklerinde askere alındı ve burada üç yıl kamyon oto tamircisi olarak görev yaptı. Diğerleri de fırıncılık gibi düşük gelirli işlerde çalışıyorlardı. Nasıl bir araya gelip nasıl bir kararlaşmaya vardıkları meselesi karışık ama yardımcılarla birlikte sayıları otuzu bulan çete üyelerinin neredeyse tümü, L’Anarchie (Anarşi) adlı dergiyle ilgili kişilerdi. Lider olarak daha önde olan Octave Garnier’di aslında. Aralık 1911’de Paris’e taşınan Bonnot, Garnier grubuyla tanışmış, grup böylece büyümüştü. Politik görüşleri Mikhail Bakunin, Pierre-Joseph Proudhon, Max Stirner, Ludwig Büchner, Friedrich Nietzsche ve Ravachol gibi düşünürlerden etkilenmişti. Tabii ki meselenin ta 1871’e kadar giden kökenleri vardı; 1900’lerin başı zaten Fransa’da anarşist grupların kaynaştığı zamanlardı.
Başlangıçta, basın tarafından basitçe “The Auto Bandits” olarak anıldılar, çünkü soygunda otomobil kullanan ilk çete onlardı. Bonnot hiçbir zaman grubun lideri olmasa da, bir Browning tabancayla popüler gazete Le Petit Parisien’in ofisinde verdiği röportajdan sonra “Bonnot Çetesi” olarak adlandırıldılar. Bonnot, röportajında, “Polislere karşı son raundumuzu oynayacağız ve gelmek istemezlerse onları nasıl bulacağımızı biliriz” gibi meydan okuyan laflar ediyordu.
Perde açılıyor
İlk soygunları 21 Aralık 1911’de, Paris’in 18. Bölgesi’ndeki Societe Generale Bank’ın şubesinde gerçekleşti. Geride birkaç yaralı memur bırakıp çalıntı bir otomobille kaçtılar. 28 Aralık 1911’de ise Paris’in merkezinde bir silah dükkânına girdiler. Birkaç gün sonra ise, Paris’in zenginlerinden M. Moreau’nun evine girdiler ve onu ve hizmetçisini vurarak 30 bin frankı alıp gittiler. Polis bütün ülkede teyakkuz halindeydi. Çete, otomobil hırsızlığı ve soygunlarda hiç hız kesmedi, iki polis memurunu daha vurdu. Otomobiller henüz yaygın değildi, bu yüzden çete genellikle hala pahalı arabaları sokaktan değil garajlardan çalıyordu.
Mart 1912’de polis artık çete üyelerinin isimlerini biliyordu ve ama onların pek umurunda değildi. O kadar ki, Octave Garnier, polise parmak izlerini içeren alaycı bir mektup gönderebiliyordu ki, o günlerde Fransız polisi henüz parmak izi kullanmıyordu. Garnier’in mektubunun son cümlesi ise şöyleydi: “Yenileceğimi biliyorum; Ben en zayıfım. Ama içtenlikle, zaferinizin bedelini size pahalıya ödetmeyi umuyorum.”
Ama artık iş büyümüştü, politikacılar ve zenginler çok endişeliydi ve polise ayrılan fon 800 bin frank arttı. Bankalar yaklaşan soygunlara hazırlanmaya başladı ve birçok kasiyer silahlandı. Ödül ise 100 bin franka çıkarıldı.
İnfazlar ve yargılama
Şansları tersine dönmeye başlamıştı. 30 Mart’ta başlayan operasyonlarda André Soudy tutuklandı ve sonra Édouard Carouy, Raymond Callemin derken 24 Nisan’a kadar polis 28 çete üyesi ve destekçisini tutuklamıştı. Ama yine de asıl kadro dışarıdaydı.
24 Nisan’da, Bonnot bir yerde sıkıştırıldı ama bir polisi öldürüp çatıların üzerinden atlayarak kaçtı. Ama av başlamıştı artık. 28 Nisan’da Choisy-le-Roi’deki bir garajda yeniden kuşatıldı. Binanın tek bir girişi vardı, bu yüzden Bonnot’un savunması çok güçlü oldu. 500 silahlı polis memuru, askerler, itfaiyeciler, askeri mühendisler ve özel silahlı güçler hareket halindeydi. Sonunda Paris Polis Şefi Louis Lépine, evin altına dinamit yerleştirerek binanın önünü tamamen yıktı. Bonnot bir şiltenin altındaydı ve Lépine onu kafasından vurana kadar ateş etmeye çalıştı.
14 Mayıs akşamı ise Octave Garnier ve Rene Valet, 300 polis ve jandarma ve 800 askerin de dahil olduğu büyük bir güç tarafından kuşatıldı. Aynı şey orada da yapıldı ve Garnier patlamadan sarsılmış halde yatarken, sağ şakağına yakın mesafeden yapılan bir atışla katledildi. Valet yaralarına rağmen ateş etmeye devam ettiyse de kısa sürede o da öldürüldü.
Sağ kurtulanların davası 3 Şubat 1913’te başladı. Asıl kadro önce idama mahkûm edildi ama Eugène Dieudonné, Édouard Carouy ve Marius Metge’nin cezaları ömür boyu hapse çevrildi. Sıra Raymond Caillemin, Étienne Monier ve André Soudy’e geldiğinde ise af dilemeyi reddettiler ve 22 Nisan 1913’te giyotinle idam edildiler.
Böylece bir dönem kapandı ve herkes onların yaptıklarını kendi meşrebince yorumladı ama herhalde kimse cesaretlerini yadsıyamazdı. “İnsanlar silahlarını silahlandırdıkları kişilere karşı kullansaydı, savaş biterdi” diyorlardı.
Bunu denediler işte. Yenildiler ama en azından denediler.