Seydi Fırat
Saddam Hüseyin, 1988’de Halepçe’de kimyasal silah kullandı. Kimyasal saldırıda birkaç saat içinde 5 bin üzerinde insan katledildi, 10 binin üzerinde insan ise yaralandı. Halepçe’nin yıkıcı etkileri günümüze kadar sürüyor. Vahşet Halepçe’de binlerin hayatına mal oldu. Aynı zamanda tüm Kürt halkında büyük bir acıya yol açtı ve acı daha da geçmiş değil.
Sömürgeci güçler Kürt halkına, Kürt güçlerine karşı kimyasal silah kullanma siyasetinden ve planlarından vazgeçmiş değiller.
Türkiye ordusunun çeşitli dönemlerde HPG’lilere karşı yasak olan kimyasal gazlar kullandığına dair HPG kaynakları defalarca dile getirdi.
2021 yılında Avaşin, Zap ve Metina alanlarında Türkiye ordusu tarafından HPG güçlerinin sığınaklarına ve tünellerine karşı yoğun düzeyde kimyasal kullanıldığı yönünde HPG çeşitli defalar açıklamalarda bulundu.
HPG kimyasal silah kullanımına karşı oluşmuş uluslararası kuruluşlara gerekli incelemeleri yapmaları için çağrılarda bulundu.
Kimyasal silahların kullanılması uluslararası yasalar ve sözleşmeler temelinde yasaklanmıştır, kullanması insanlığa karşı suç olarak tanımlamakta.
Kimyasal silah tehlikesine ve saldırısına maruz kalan kim olursa olsun (sivil veya silahlı güç olsun, fark etmez) kendisini koruma, koruma yöntemlerini geliştirmesi meşru ve zorunlu bir durumdur. KDP de bunun böyle olduğunu biliyor olmasına rağmen olumsuz bir tutum sergilemekten geri durmuyor.
26 Nisan tarihinde KDP’ye bağlı Kürdistan Bölgesi Güvenlik Konseyi, Duhok’ta kimyasal silaha karşı koruyan gaz maskeleri ele geçirdiğini ve bu maskelerin HPG’ye ait olduğunu açıkladı. KDP Aşayişi konuyu bir suç işlenmiş gibi kamuoyuna lanse etti ve KDP basını da konuyu bu temelde yoğun biçimde işledi. Aslında KDP’nin yaptığı suçtur.
Saddam’ın Halepçe’de kullandığı kimyasal saldırıda binlerce sivilin yanında çok sayıda peşmergenin şehit olduğu ve çok sayıda peşmergenin de gazi olduğu biliniyor.
Sadam o büyük vahşeti Irak’ın ulusal güvenliğini sağlama adı altında yaptı. AKP-MHP iktidarı da Kürt halkına, Kürt güçlerine karşı işlediği ve işleyeceği vahşetleri Türkiye’nin ulusal güvenliğini sağlama adı altında yapıyor. Zihniyetleri de uygulamaları da benzerdir. Kürt halkı ve her Kürt gücünün yanı başında böylesine yıkıcı bekrauntlar dururken, KDP’nin pozisyonu neyin nesi? Daha yoğun düzeyde sorgulanıp tutum alınması gereken bir durum olduğu ortada. Geçen yıl Türkiye’nin Güney Kürdistan topraklarında kullandığı kimyasal gazlardan dolayı verileri incelemek için uluslararası alanda başvuran heyetlere KDP müsaade etmemiştir. Böyle bir şey yok demiş, PKK’nin algı oluşturma propagandasıdır, demiştir. KDP mademki PKK propagandasını boşsa çıkarmak istiyor, peki o zaman bağımsız heyetlerin incelemesine niye izin vermedi ve vermiyor?
Buraya aralarında akademisyen, aydın, yazar, gazeteci ve kanaat önderinin olduğu 109 kişi, 15 Ekim’de 2021 BM Genel Sekreteri Antonnio Guterres, BM Silahsızlanma İşleri Ofisi Yürütme Komitesi’ne hitaben bir mektup kaleme aldılar. O mektubun bir bölümünü aktarıyorum: “Iraklı Kürtler olarak daha önce de kimyasal silahların kurbanı olduk. Şimdi de Türk devleti aynı vahşeti bizim topraklarımızda yapıyor. Bu tür silahların yasaklanmasının arkasındaki nedenler ve anlaşmalar üzerinde anlamsızca ayrıntıya girmek istemiyoruz.
Her gün insanların ölümüne ve doğal yaşamımızın yok olmasına tanık olurken, kalbimiz kırılıyor ve iliklerimize kadar sarsılıyoruz.
Verilerimizin ve raporlarımızın geçerliliğini sorgulayabilirsiniz, bu nedenle siz kendi verilerinizi toplamak ve kendi raporunuzu yazmak için alana gelin.
Böyle bir soruşturmayı yürütmenin sadece hukuki ve kurumsal yükümlülüğünüz değil, aynı zamanda ahlaki ve insani bir görev olduğuna inanıyoruz.”
BM düzeyinde olmasa da inceleme için girişimde bulunan heyetlere KDP müsaade etmemiştir. Sorgulanması gereken en esas noktanın bu olduğunu düşünüyorum.