Yazar Meral Çiçek, Şengal’e yönelik saldırıların uluslararası konsept olduğuna işaret ederek, ‘Soykırım saldırıları karşısında Êzîdîler ancak ve ancak özyönetim ve özsavunmaya kavuşarak kendi topraklarında hayatta kalabilir’ dedi
Yeni Özgür Politika Gazetesi yazarı Meral Çiçek, 3 Ağustos 2014’te IŞİD’in saldırıları sonucu Êzidîlerin 73’üncü Ferman’ı yaşadığı Şengal’e, bu kez Irak ordusunun KDP ile arasında imzaladığı “Şengal Anlaşması” kapsamında saldırılarını ve amaçlarını köşesine taşıdı. Bu saldırıların uluslararası bir konseptin sonucu olduğuna işaret eden Çiçek, “Soykırım saldırıları karşısında Êzîdîler ancak ve ancak özyönetim ve özsavunmaya kavuşarak kendi topraklarında hayatta kalabilir” diye belirtti.
Soykırımlar
Çiçek’in yazısı şöyle: “19. yüzyılın birinci yarısından itibaren Mezopotamya’da, Ermeniler ile Süryanilerin yanı sıra en ağır fiziki soykırım saldırıları ile karşı karşıya bırakılan topluluk Êzîdîler oldu. Birinci Dünya Savaşı yıllarında zirveye ulaşan bu soykırım sürecine Ermeniler Aghet, Süryaniler Seyfo, Êzîdîler ise Ferman dediler. Soykırımın bir boyutu fiziki toplu katliam iken, diğeri de tehcirdir. Bugün Bakur’da yaşayan Ermeni, Süryani ve Êzîdîlerin sayısı yok denecek kadar azdır. Süryani diasporasının sayısı, kadim yerleşim yerlerinde yaşayanların sayısının çok üstündedir. Aynı şekilde dünyanın dört bir yanına dağılmış, sürgün edilmiş Ermenilerin sayısı Ermenistan’da yaşayan nüfusun iki katından fazladır. Toplumsal yaşamın ilk filizlendiği toprakları binlerce yıldır vatan bilen bu iki kadim halk ne yazık ki bugün büyük ölçüde diasporalaşmıştır.
Fermanlar
Êzîdîler, Şengal ve Şêxan olmasaydı, bugün aynı durumda olacaklardı. 1830’lardan itibaren Serhat bölgesi Êzîdîleri tümüyle Ermenistan, Gürcistan ve Rusya’ya göç ettirilirken, 1970’li yıllardan itibaren Mardin ve Urfa Êzîdîlerinin sistematik bir şekilde Almanya’ya yönlendirilmesiyle birlikte Bakur neredeyse tamamen boşaltılmış oldu. (Bugün Almanya’da yaşayan Êzîdîlerin sayısının 150 bine ulaştığı tahmin ediliyor.) Sığındıkları Şengal dağında da defalarca fermanlara maruz bırakılan Êzîdîler, varlıklarının teminatı olan bu çoraklaştırılmış toprakları terk etmediler. Çeşmelerine beton döküp kurutan Baas rejiminin saldırılarına karşı olduğu gibi DAİŞ’in soykırım saldırılarına karşı yıllardır yaşadıkları çadırlarda direnen büyük bir Êzîdî topluluğu var. 73. Fermanın amacı, Êzîdî soykırımını tamamlamak, Şengal ve Şêxan hattında yaşayan son Êzîdî topluluğu da dağıtıp Kürdistan’dan söküp atmaktı. Bu politikanın DAİŞ eliyle uygulanan boyutu fiziki katliam ve kadınların ‘ganimet’ diye köleleştirilmesi iken, kapitalist modernite güçleri ise sağ kurtulanları binlerce kilometre uzaklara dağıtma misyonunu üstlendi.
Devletlerin şarlatanlığı
Batı devletleri sözde hümanist ve yardımsever politikaları adına kapılarını sonuna kadar açıp Êzîdî diasporasının daha da büyümesini sağladılar. Kanada hükümeti, büyük bir ‘jest’ ile 1200 Êzîdî’ye oturum hakkı vereceğini ilan ettiğinde, mülteci politikasında örnek gösterildi. DAİŞ’in elinden kurtulan Nadya Murat ise Fransa ziyaretinde Cumhurbaşkanı Macron’dan daha fazla Şengalli mülteci kabul etmelerini istemişti. Dertleri Êzîdî toplumu ve inancını korumakmış gibi şarlatanlık yapan bu devletlerin hiçbiri Êzîdîlerin kendi topraklarında huzur ve güven içinde yaşaması için en ufak bir adım atmadı. Tersine. Soykırım saldırıları (ve buna bağlı olarak tehcir politikaları) karşısında Êzîdîler ancak ve ancak özyönetim ve özsavunmaya kavuşarak kendi topraklarında hayatta kalabilir. Kürdistan Özgürlük Hareketi’nin bugüne kadarki yaklaşımı ve Şengal Êzîdî halkına sunduğu desteği hep bu çerçevede, bu gerçek doğrultusunda oldu. Hem bölgesel devlet güçleri (buna KDP de dahildir) hem de ABD, İngiltere ve Almanya öncülüğündeki dış güçlerin ise temel çabası, Êzîdîleri 2014 öncesi statükoya geri döndürmek oldu. 9 Ekim 2020 Antlaşması bunun en somut ifadesidir.
Soykırama hizmet!
Bu bağlamda Irak devletine bağlı ordu güçlerin son günlerde Şengal’e yönelik geliştirdiği tasfiye ve işgal saldırıları bu bağlamda ele alınmalı. Bu saldırılar salt faşist TC, onun yardakçısı KDP ve Irak’ın kimi Sünni unsurları arasındaki kirli işbirliği doğrultusunda geliştirilmiyor. Büyük resimde kapitalist modernite güçlerinin son yaklaşık 200 yıldan beri Mezopotamya topraklarında geliştirdiği ve uygulattığı soykırım politikaları etkilidir. Bu politikalar karşısında direnmenin tek yolu öz irade, özyönetim ve özsavunmada ısrardır. Dayê Kînî’nin temsil ettiği duruş budur. Kimi Êzîdî diaspora örgüt ve yöneticileri tarafından dillendirilen toplu göç ise, niyetleri bu değilse bile objektif olarak soykırımı tamamlayan bir hareket olur. Bu yönde uluslararası güçlere yapılan çağrılar soykırım politikalarına hizmet ediyor.
Yapılması gereken, seferberlik…
Ki dün Êzîdîleri savunmasız bir şekilde DAİŞ soykırımına maruz bırakan güçler bugün DAİŞ’in yarım bıraktığını tamamlamak üzere kirli bir işbirliği içerisinde. Bu planın parçası, hatta mühendisi olanlardan yardım beklemek gafletten başka bir şey değildir. Yapılması gereken, seferberlik ruhu ile Şengal’in özerkliğini savunmaktır. Başka yolu yok.”
HABER MERKEZİ