“Hiç uyarmadılar, tek kelime bile etmediler. Subaylardan biri gitarı Jara’nın kucağından alıp yere çaldı. Büyük bir uğultu yükseldi. Ardından kolundan tutup Jara’yı yere yatırdılar. Subaylardan biri kollarından birinin üzerine ayağıyla basarak kıpırdamasını engelledi. Diğeri ise tüfeğinin dipçiğiyle Jara’nın parmaklarını kırdı… Sonra subay öteki koluna geçti. Diğer subay bu kez sol eline vurmaya başladı. Jara, hâlâ mırıltı halinde Venceremos’u söylemeye çalışıyordu…” Tam da şimdi, 12 Eylül darbesinde yitirilenleri anarken, uzak, çok uzak bir coğrafyada, 1973 Şili darbesinde katledilen o büyük insanı, Victor Jara’yı hatırlamanın vaktidir. Şili Stadyumu’nda 16 Eylül 1973’te öldürdüler onu; darbecilerin binlerce devrimciyi işkencelerle katlettiği o lanetli stadyumda… Henüz 40 yaşındaydı ve Şili’nin en önemli müzisyeniydi.
Halkın şarkılarını söylemek
Victor Lidio Jara Martinez, 23 Eylül 1932 yılında Santiago’nun dışındaki küçük bir köyde doğdu. Babası evi terk ettikten sonra, annesinin büyük emeğiyle büyüdü ve hep şarkılarla iç içe yaşadı. Bir ara ilahiyat okuluna da uğradı ve kilise korosunda müzik bilgisi aldı ama rahiplik yapmadı. Bu arada, Nueva Cancion (Yeni Şarkı) akımının kurucusu olan Violetta Parra ile tanıştıktan sonra, birçok sanatçı ve aydının katıldığı bu devrimci hareket içerisinde yer aldı. 1966’da ilk albümünü çıkardı, tiyatroda yönetmen olarak çalıştı. 1970 seçimlerinde ise sol muhalefetin sesi Unidad Popular (Halkın Birliği) ve Salvador Allende’nin yanı başındaydı. Bütün mitinglerde yer alan Jara’nın şarkıları, fabrikalarda, tarlalarda, okullarda dilden dile dolaşmaktaydı.
Gitarından hiç ayrılmadı
1973 yılında, o uğursuz 11 Eylül sabahında darbecilere karşı elde silah savaşırken ölen Salvador Allende’nin bomba sesleri arasında yaptığı o son radyo konuşmasını da şüphesiz dinlemişti: “Teslim olmayacağım! Bu tarihi dönemeçte, halka olan sadakatimin bedelini hayatımla ödeyeceğim. Ve onlara, binlerce Şililinin tertemiz vicdanına serptiğimiz tohumların kuruyup gitmeyeceğinden şüphem olmadığını söyleyeceğim.” O gün, binlerce yoldaşıyla birlikte Jara’yı da işkencehaneye döndürülmüş Şili Stadyumu’na getirdiler.
Ortalık kan gölüydü; insanlar kurşuna diziliyor, bodrumlardan işkence çığlıkları geliyordu. Son şiirinde “Beş bin kişiyiz burada / kentin bu küçük parçasında / Beş bin kişiyiz / Ne kadar olacağız bilemem / kentlerde ve tüm ülkede” diye yazmıştı. Stadyuma getirilir getirilmez hedef olmuştu bile. Şarkı söylüyordu çünkü! Şili’deki Pravda muhabiri Vladimir Çernisev, şöyle anlatıyor o anları: “Onu yanından hiç ayırmadığı yoldaşı, gitarıyla birlikte stadyuma getirdiler. Ve şarkı söylemeye başladı. Öbür tutuklular, gardiyanların ateş açma tehdidine rağmen melodiye eşlik etmeye başladı. Sonra bir subayın emri ile askerler Victor’un ellerini kırdılar. Artık gitar çalamıyordu, ama zayıf bir sesle şarkı söylemeyi sürdürdü.
Bir dipçikle kafasını parçaladılar ve diğer tutuklulara ibret olsun diye ellerini kesip tribünlerin önüne astılar.” “Sonunda Victor Jara iniltiler içinde yerde uzanıyordu, ama merhamet için değil, acı nedeniyle çıkan iniltilerdi. Tek yaptığı şey, işkencecilerinin suratlarına bakmaktı, o kadar. Victor’un kanlı yüzüne bakmıştım. Hayatım boyunca o yüzü, gözleri ve alnına dökülen saçları unutamadım…”
Dilinden hiç düşmeyen şarkıyla
Victor Jara’nın 44 mermiyle delik deşik edilmiş bedeni dört gün sonra Santiago Mezarlığı yakınlarında bulundu ve eşi Joan tarafından toprağa verildi. Bu arada, ceset bulununca resmi makamlar, bize çok tanıdık gelen bir açıklama yapmayı da ihmal etmedi: “Halk tarafından çok iyi bilinen, halk bilimci, besteci Victor Jara askeri devriyelerle girdiği çatışma sırasında öldürülmüştür.” Darbeden 31 yıl sonra, katillerden Yarbay Manriquez Bravo ve 8 asker çeşitli cezalara çarptırıldı, daha sonraki yıllarda da Jara’nın ailesinin uğraşılarıyla birkaç eski subay daha cezalandırıldı, bazıları ise ABD’ye kaçarak paçayı kurtardı.
“Victor Jara dudaklarında şarkıyla öldü” diyor Çernişev; umudun ve halkın şarkısıyla: “Venceremos / Kıralım zincirlerimizi / Venceremos / Zulme ve yoksulluğa paydos!”
Çünkü şöyle yazıyordu o kendi manifestosunda: “Gitarım ne zenginlerin gitarıdır / ne de başka bir şeyin / şarkım bir yapı iskelesidir / eriştirir bizi yıldızlara.” Mutlaka oralarda bir yerlerde olmalı şimdi, yıldızlarda, elinde gitarıyla…
Arif Mostarlı