Türkiye coğrafyasının hemen her yerinde ortaya çıkan JES’ler yaşamı öldürmeye devam ediyor. Bu doğa katlimına karşı nasıl bir mücadele yürütülmesi gerektiğini ise Tire Başköylüler, tüm Türkiye’ye gösterdi
Yusuf Gürsucu / İstanbul
Türkiye’nin dört bir yanında 2014 yılından bu yana jeotermal sondajları on binlere ulaştı. Jeotermal Elektrik Santral Yatırımcıları Derneği (JESDER) Başkanı Ufuk Şentürk’ün “Afyon ve batısı, Ankara ve İstanbul gibi diğer pek çok ilde, MTA-TPAO ve özel sektör tarafından açılmış binlerce sondaj kuyusu keşfedilerek, geliştirilmek üzere bekliyor” ifadeleri durumu özetler nitelikte. “Özellikle bölge illerinde TPAO tarafından petrol arama amacıyla açılan, derinlikleri yaklaşık 2 bin metre ve en az 2 bin tanesi yeterli petrol bulunamadığı için kapatılan kuyularda jeotermal kaynak zaten mevcut. Bu kuyular özel sektöre ve yerel yönetimlere devredilerek hemen kullanılabilir vaziyettedir” sözleri ise, Türkiye coğrafyasının tamamında JES kurmak için yanıp tutuştuklarını gösterir nitelikte sözlerdir. JESDER’in temmuz ayı sonunda İzmir Boğaziçi Restoran’da düzenlenen istişare toplantısında konuşan Başkan Şentürk, 3 farklı senaryo çerçevesinde YEKDEM kapsamına biyokütle ve jeotermalin alınması gerektiğini, diğer yenilenebilir enerji kaynaklarının ise bu kapsamdan çıkarılmasını önerdiğini belirtti. Toplantıda, JESDER’in, santral sahalarındaki yöre halkının önyargılarını gidermek için yerel ve ulusal basında sürekli PR çalışmaları yaptığı belirtildi. Türkiye’de termik, doğalgaz gibi enerji santralleri borç batağına girmiş durumda ve birçoğu enerji üretmekten vazgeçmek üzereyken, JES’çilerin bu iştahının nedeni ucuz maliyetli bir üretimdir. Devlet eliyle sahalar şirketlere peşkeş çekilirken, JES’çileri en çok üzen şeyin sondaj çalışmaları olduğu, MTA’nın sondajlarının JES’çilere devriyle birlikte mutlu mesut olacakları anlaşılıyor.
Türkiye’nin enerji ihtiyacı yok
Türkiye’de 87 bin 137,7 megawat enerji üretim kapasitesi mevcuttur. Bu üretimde yüzde 1.3 gibi düşük bir üretime sahip JES şirketlerinin hedefi en azından kullanılan enerjinin tamamını üretmek. Türkiye’de en yüksek enerji ihtiyacı ortaya çıktığı dönemlerde dahi 35 bin MW bir güce ihtiyaç duyulduğu ancak buna rağmen 87 bin MW üretim yapılmasının birçok nedeni var. En önemli nedeni sermayeye alan açmak. Enerji ihracatı ve nükleer zenginleştirme hedefleri için enerji üretim kapasitesi 120 bin MW’lara taşınmak isteniyor. Ancak şuan bütün bunlar hayal noktasında. Bu nedenle ortaya çıkan arz fazlası için devlet, şirketlere kapasite bedeli adı altında açıktan ödeme yapmaktadır. Kamu elindeki üretim merkezleri ise ya hiç çalıştırılmamakta ya da çok düşük kapasitelerde enerji üretilmektedir. Özel sektöre alan açmak için yapılan bu uygulama ile Türkiye’de doğal yaşam, sular ve tarım arazileri yok edilip kirletilmektedir.
Jeotermal sıvı, ölüm demek
JES’ler için yeraltının bin ila 4 bin metre derinliğinden su değil jeotermal akışkan sıvı çekilir. Bu sıvının içerdiği kimyasallar ise bor, cıva, arsenik, kurşun, amonyak, antimuan, lityum, karbondioksit, hidrojen sülfür ve tuzdur. Bu santrallerin Türkiye’de yoğun olarak görüldüğü Aydın ilinde, jeotermal santraller faaliyete başladığından bu yana, il genelinde ölüm oranları geçmişe göre %30 artarken, kanser vakaları ise, Türkiye ortalamasının yaklaşık 2,5 katına ulaşmış durumda. Geçtiğimiz günlerde Büyük Menderes Nehri’nde on binlerce balığın cansız bedeninin su yüzüne çıkmasına neden olan şeyin jeotermal atıklar olduğu ise yapılan açıklamalarda görüldü. JESDER’in, PR çalışmalarıyla sorunu yaşayanları etkilemesi imkansız, çünkü onlar herşeyi sıcağı sıcağına yaşıyor ve gerçekleri görüyor. Tire’ye bağlı Başköy’de kadınerkek, yaşlı-genç, çoluk-çocuk hep birlikte 3 aydır bölgede jeotermalenerji santraline karşı ‘Bu topraklara zehir bulaştırılmasına izin vermeyeceğiz’ sloganı etrafında nöbet tutuluyordu. Mücadele sadece Başköy’de değildi. Ortaköy, Yemişler, Akmescit ve Armutlu köylerindeki yuttaşlar da aynı kararlılık ve dayanışmayla mücadelelerini yürüttüler. Bu kararlı direniş ve mücadele sonucunda JES için yapılan ÇED başvurusu ilgili kurumca reddedilmek zorunda kalındı. Bu ret kararının bi tek nedeni vardı; kararlı direniş. Bu kararlılık olmasaydı bugün ulvi çıkarlar nedeniyle ne kaymakam ne belediye JES’in gerekliliğinden söz ederdi. Kaymakamın, “Devletimiz, çiftçinin zararına olacak bir faaliyete izin vermez” sözleri içi boş sözlerinin olduğu iyi biliniyor. Başköy direnişi ekoloji ve çevre mücadelesi yürütenler için çok önemli dersler içerirken, Aydın Kızılcaköy’de JES’e karşı nöbete başlayan köylülere de yol gösteriyor.
Sondaja izin vermediler
İzmir’in Tire ilçesine bağlı Başköy Mahallesi’nde, jeotermal kaynak aramak için sondaj çalışmasına başlamak isteyen firma yetkililerinin, İzmir Valiliği’ne Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) için başvuruda bulunması, mahalle sakinlerinin tepkisine neden oldu. Mahallede günlerce süren gerginlik, İzmir Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nce ÇED sürecinin sonlandırıldığının açıklanmasıyla son buldu. ÇED başvurusunda yapılan incelemede; incir, zeytin, kestane yetiştiricisinin tepkisine yol açan proje dosyasını inceleyen Çevre Müdürlüğü, planlanan çalışmaların çevreye zarar vereceğini belirterek, firmanın ÇED başvurusuna olumsuz yanıt verdi. Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü, Tire Kaymakamlığı’na gönderdiği yazıda, jeotermal enerji için planlanan parsellerde yapılacak faaliyetin tarımsal ürünlere zarar vereceğini kaydetti. Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az 3 kilometre uzaklıkta zeytinyağı fabrikası hariç zeytinliklerin gelişmesine engel olacak kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesislerin yapılamayacağı hatırlatıldı. Yazıda, “Bu nedenle bu hüküm doğrultusunda çevre parsellerde yaygın bir şekilde yer alan zeytinlik sahalarının zarar görmemesi açısından jeotermal faaliyetlerin yapılması uygun bulunmamıştır” denildi. Verilen karar, mahalleli arasında sevinçle karşılandı.