4 Mayıs 1937’de başlayan ‘Tunceli Tenkil Harekatı’, günümüzde tüm Kürtleri kapsayan ‘Tenkil Harekatı’ ile sürüyor
Hüseyin Kalkan
Devlet 1938’de Dersim’e çevirdiği namluları bir daha geri çekmedi. Dersim türküde olduğu gibi gerçekte dört dağ içinde, her dağda bir askeri birlik konumlanmış; tankların, topların namluları Dersim’e çevrili. Dağlarda silah sesleri yankılanıyor ve günlük hayat operasyon haberleri ile çalkalanıyor. Dersim’e düşmanlık Cumhuriyet’le başlamadı. Osmanlı döneminde Dersim ile ilgili raporlar hazırlandı, ıslah etme planları yapıldı ve askeri harekatlar düzenlendi. ‘Dersim’e sefer olur zafer olmaz’ sözü Osmanlı döneminden kalmadır. Osmanlı yönetimi Osmanlı sınırları içinde özerk bir yapı olarak yaşayan Dersim’e boyun eğdirmek için birçok sefer düzenledi. Osmanlı’nın derdi, Dersim’e boyun eğdirmek, asker devşirmek ve vergi almaktı. Osmanlı’nın Dersim’e yönelik saldırıları ve Dersim hakkındaki raporları Abdülhamid döneminde sıklaşmış, hazırlanan raporlarda Dersim için ‘tenkil’ önerilmiştir. 1896’da başlayarak 1906’ya kadar devlet görevlileri tarafından 5 rapor hazırlanmış. 1896 yılında Dersim ile ilgili bir rapor hazırlayan Anadolu Müfettişi Umumisi Şakir Bey ve Zeki Paşa, Dersim sorununu şöyle tanımlarlar: “Devlet otoritesini tanımamak, vergi ve asker vermemek, ticaret bilmemek, etraftaki ahaliyi tehdit etmek.” (Dersim Raporu, s. 159, İzzeddin Çalışlar, İletişim Yayınları) Osmanlı devleti, Dersim sorununa biraz vergi, biraz asker vermemek olarak bakmaktadır. Bu yaklaşım Cumhuriyet’le birlikte değişir, bir ulus-devlet kurmakta olan Mustafa Kemal ve arkadaşlarının başka bir etnik varlığa tahammülleri yoktur.
Cumhuriyet’in büyük derdi
Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte raporlardaki Dersim tehdidinin karakteri de değişir. Bir ulus-devlet kurmakta olan yeni yönetim daha baştan itibaren Türk olmayan bütün halkları potansiyel bir düşman olarak görmüştür. Dil ve kültür olarak asimile etmeyi önüne koymuştur. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden bu yana çok büyük değişikliklere uğradı. Ancak bu hedefi hâlâ değişmedi. Kürtler Cumhuriyet’in bu karakterine boyun eğmediler. Daha Cumhuriyet ilan edilmeden Kürtlerle çatışmaya başladı. Koçgiri İsyanı bu çatışmanın bir sonucudur. 1938 Dersim Tertelesi’ne gelene kadar Kürt coğrafyasında birçok ayaklanma yaşandı. Yine raporlara göre Dersim son çıban başıydı. Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte değişen bu yaklaşımın Dersim Raporlarına hemen yansıdığını görüyoruz: “Mütarekeyi takip eden günlerde ise Dersim yine kımıldamaya ve etrafa sarkıntılık yapmaya başlıyor. Bu sırada da Kürtçülük cereyanları da sokulmaya ve Dersim’de fikirlerini neşredecek elemanları bulmaya çalışıyor. Ve buna kısmen de muvaffak oluyor. Bu sırada Dersimlilerin azgınlıkları arttıkça artıyor. (a.g.e s.199)
Bu, Cumhuriyet döneminin ilk raporlarından biridir. Sonra peş peşe raporlar gelmeye başlar. Şimdi çoğu kitap olarak yayınlanmış bulunan bu raporlar Cumhuriyet’in önden gelen yönetici elitleri tarafından kaleme alınmıştır. Ve neredeyse 15 senelik bir zaman dilimine yayılmıştır. Bu da gösteriyor ki Dersim’de yaşananlar tesadüfi değildir. Devlet sürekli olarak bölgeyi izlemekte ve askeri bir harekat için uygun zamanı kollamaktadır. İttihat ve Terakki’nin A takımı Ermeni meselesini halletmiştir. B takımı ise cumhuriyet kurduktan sonra Kürt sorununu halletmeyi önüne koymuştur. Bu nedenle yetkililerinin her biri bölgeyi gezmiş, incelemelerde bulunmuş ve hal çaresini aramıştır. Geçerken belirtmek gerekir ki Cumhuriyet’i kuran ve daha sonra ‘Kürt sorununu halleden’ paşalar Ermeni Katliamı’nda da rol almış Osmanlı paşalarıdır.
Rapor hazırlayan paşalar
1930 yılında Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak, 1931 yılında İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, 1935 yılında İsmet İnönü Dersim Raporu hazırlayan başta gelen Cumhuriyet’in yönetici elitleridir. Dersim ile ilgili hazırlanan raporları inceleyen Mehmet Yıldız, devletin Dersim ile ilgili kaygısının ‘Kürtleşme’ ve Kürdistan’ın kurulması olduğunu söylüyor. (Mehmet Yıldız, Dersim’in Etno-Kültürel kimliği ve 1937-1938 Tertelesi, s. 55, Çivi Yazıları) Raporların bu ortak tespiti Cumhuriyet’in adım adım bir soykırımı örgütlemesine yol açmıştır. 4 Mayıs 1937’de başlayan ‘Tunceli Tenkil Harekatı’ 1938 yılında sona erdiğinde onlarca köy haritadan silinmiş, binlerce insan katledilmişti. 1940 yılında yapılan nüfus sayımında bölge nüfusunun radikal bir biçimde azaldığı ortaya çıkmıştır. 1935 ve 1940 yılında yapılan nüfus sayımlarının Dersim’e dair sonuçları karşılaştırıldığında, beş yıl içinde Dersim’in nüfusu hiç artmadığı gibi 13.000 kadar azaldığı görülür. Şükrü Aslan, 1935 sayımında Dersim’in ilçelerine bağlı 525 köy varken 1940 sayımında köy sayısının 373’e indiğini belirterek, 134 köyün hiçbir resmi gerekçe gösterilmeden haritadan silindiğini belirtmektedir. (Herkesin Bildiği Sır: Dersim. s. 409, İletişim Yayınları)
Sonuç yerine
Dersim’in resmi adı (Tunceli) hâlâ Dersim Tertelesi’ni yürüten generalin Dersimlileri tehdit etmek için söylediği sözlerden alınan bir sözcüktür. Dersim soykırımı hazırlanırken, ismi de ihmal edilmedi. Dersim adını değiştirmek için Meclis’te bir yasa geçirildi. Tarihçi Mehmet Bayrak bu durumu şöyle anlatıyor: “Dersimliler ve demokrat kamuoyu, ‘Dersim’ isminin “Tunceli”ye çevrilmesinin nedenlerini biliyor ve bunu bir ‘hakaret’ adlandırması olarak kabul ediyor. Çünkü, biliniyor ki bu adlandırma, 1937/38’de gerçekleştirilen en büyük Kürt katliamından iki yıl önce ortaya çıkıyor. 1921’de Koçgiri Katliamı’nda, 1928-30’da Ağrı-Zilan Katliamı’nda kurmay subay olarak görev aldıktan sonra, 1935’te korgeneral rütbesinde ‘Kor-Vali’ olarak Dersim Katliamı’nı yöneten ve halk arasında ‘Dersim Kasabı’ olarak adlandırılan Abdullah Alpdoğan, bu aşamada, ‘Devletin tunç eli, tunç yumruğu devlete karşı gelenlerin tepesine inecek’ tarzında beyanatlarda bulunduktan sonra, bu beyanatını trajikomik açıklamayla kamufle etmeye çalışır.” Alpdoğan, Dersim planını hayata geçirmek için genel vali olarak bölgeye tayin edilir. ‘Devletin tunç eli eşkıyanın tepesine inecektir’ diyordu. Bu demeçten alınan ‘tunç el’ Dersim ismi ile değiştirildi. Kuşaklar boyu her adımda Dersimliler ve çocukları tepelerine inen eli unutmasınlar diye. Resmi ağızlarda bile Dersim’de uygulanan katliam kabul edildiği halde devlet bu ismi ve bu ismin gerektirdiği uygulamaları sürdürüyor. Yani devletin namluları hâlâ Dersim’e çevrili.
Dersim’den Efrîn’e bir yol
Nuri Dersimi hem Koçgiri hem Dersim direnişlerinde önemli rolleri üstlenmiş, hareketin içinde yer aldığı gibi diplomatik ilişkileri de yürütmüştür. Türk devleti Efrîn’e girdikten sonra ilk işlerinden biri burada bulunan Dersimi’nin mezarını tahrip etmek oldu.
Nuri Dersimi, Dersim’in Ovacık ilçesi Burnak köyünde doğmuş, okumak için gittiği İstanbul’da önce Kürt Tabele Hêvî Cemiyeti’ne girmiş ve 1912’de kurulan Kürdistan Muhiban Cemiyeti’nin umumi kâtipliğini (genel sekreteri) yaptıktan sonra Kürdistan Teali Cemiyeti’ne katılmıştır. Dersimi, 22 Eylül 1918’de okuldan mezun olup diplomalı veteriner oldu. Koçgiri İsyanı’na katıldıktan sonra 15 Mayıs 1921’de Dersim’e geçti. Sakallı Nurettin komutasındaki Merkez Ordusu tarafından kurulan Divan-ı Harp’te 25 Haziran 1921’de gıyaben mahkûm edildi. Koçgiri, Dersim direnişlerindeki faaliyetlerinin yanında Seyit Rıza’nın danışmanlığını yapan Nuri Dersimi; Suriye, Ürdün, Mardin hattında Dersim direnişine destek bulmak için girişimlerde bulunmuştur. Nuri Dersimi, Dersim Katliamı sonrası gittiği Rojava’nın Efrîn kentinde yaşamaya başlamış, 1973 yılında burada hayatını kaybetmiştir. Dersimi, geride ‘Kürdistan Tarihinde Dersim ve Hatıratım’ isimli Kürdistan tarihine ışık tutan ve Dersim üzerine çalışan her akademisyenin başvurduğu iki kitap bırakmıştır.
Türk devleti ile birlikte Efrîn’e giren Özgür Suriye Ordusu’na (ÖSO) bağlı grupların ilk işi Efrîn’in Şera ilçesinde bulunan Nuri Dersimi ve eşi Feride Dersimi’nin Henan Kabristanı’ndaki mezarlarını tahrip etmek oldu. Demek ki, Dersim, Efrîn’de de sürüyor.