Bundan tam 131 yıl önce II. Enternasyonal’in 1891’de yapılan 2. Kongresi’nde 1 Mayıs’ın İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü olarak her yıl kutlanması kararlaştırılmıştır. Bu yıldan sonra egemenlerin her türlü yasaklamaları, provokasyonları ve hatta katliam girişimlerine rağmen dünyanın hemen tüm ülkelerinde emekçiler ekonomik, demokratik ve siyasi talepleriyle 1 Mayıs’ta alanlara çıkmıştır.
Dünyada 1 Mayıs kadar kapsayıcı bir başka bayram yoktur. Dil, din, ırk, cinsiyet farkı gözetmeden başkasının emeğini sömürmeden sadece kendi emeğiyle geçinen tüm insanların ortak bayramıdır çünkü. Gerek kapsayıcılığı gerekse öne çıkartılan talepleri nedeniyle burjuvazi (sermayedarlar) de onların devletleri de 1 Mayıs’ı kendilerine tehdit olarak görür ve kutlanmasını engellemek için ellerinden geleni yapar.
Egemenler 1 Mayıs’ı tehdit olarak görmekte haklıdır. Zira 1 Mayıs her şeyden önce unutturmak için büyük çaba sarfettikleri kapitalizmin sınıflı bir sistem olduğu ve patronla işçinin, sömürenle sömürülenin, ezenle ezilenin aynı safta aynı gemide- olmadığını anımsatır. Tüm ayrıştırma, ötekileştirme çabalarına rağmen emeğiyle geçinen, ezilen, sömürülenlerin ortak çıkarlara sahip tek bir sınıfın -işçi sınıfının- mensubu olduklarını görünür kılar. Ve nihayet yaşamı zehir eden sömürü döngüsünden kurtuluşun ancak ve ancak tüm işçi sınıfının, ezilenlerin birlikte mücadelesiyle gerçekleşebileceğini gösterir. İşte bu nedenle burjuvazi ve onun devleti, kurduğu sömürü düzeninin bozulmasından korkar, 1 Mayıs’ı tehdit olarak görür ve işçinin, emekçinin bayramını tüm gücüyle engellemeye çalışır.
Birlikte yaşayan halklar arasında ayrışmanın, çatışmanın körüklendiği ya da ulus devletlerin birbirleriyle savaş halinde olduğu dönemlerde egemenlerin 1 Mayıs korkusu daha da artar. Çünkü 1 Mayıs’ın enternasyonal olma özelliği, savaşları meşrulaştırmak için kullanılan din, mezhep, vatan, millet, toprak gibi değerler üzerinden halklar arasında yaratılan düşmanlığın panzehiri gibidir. Bedelini ödeyenin her zaman işçi, köylü, küçük üreticinin oluşturduğu yoksul emekçi halk kesimleri olan savaşların bir avuç sermaye sahibinin çıkarı ya da devlet yöneticilerinin iktidar hırsı için gerçekleştiği daha bir belirginleşir.
Kapitalizm tarihin pek çok döneminde olduğu gibi bugün de içinde bulunduğu krizi aşamamakta, savaşlar üzerinden varlığını sürdürmeye çabalamaktadır. Gerek Ortadoğu’da gerekse Ukrayna’da yaşanan savaşlar, bu çabaların faturasının özellikle ve yine yoksul emekçi halklara kesilmesiyle bir tekerrürü de gözler önüne sermektedir. Bu bitmeyen/bitirilmeyen tekerrürlerin bilinciyle saflar belirlenmelidir. “Kürt, Türk, Laz, Çerkes; Alevi, Sünni, Hıristiyan, Musevi; kadın, erkek, LGBT-İ birey vs” ayrıştırma tuzağına düşmeden kapitalist sömürü düzenine karşı bir araya gelinmeli ve birlikte mücadelenin sesi yükseltilmelidir.
Bijî Yek Gulan!
Yaşasın 1 Mayıs!