Algı yönetimi dediğimiz şey artık ilginçliğini kaybetti. Çünkü onu herkes, her şey, her durum, her açıklama, her satış, her alış için kullanarak algı enflasyonu yarattı. Konu o kadar çok çalışıldı, kolajlandı, yeniden parçalandı ve kullanıldı ki… Gerçekliğin sözlük anlamı, gerçek bir olay, durum veya gerçek olayların bütünü olarak tanımlanıyor. Algılama ise zihinsel bir imge. Onun bellek ile bağlantılı çalıştığını, nesnelerin, durum veya olayların duyu organlarına iletilen uyarıcılar sonucunda farkında olma hali olduğunu biliyoruz. Demek ki bir uyaranın algı ile sonuçlanması için kişinin dikkatini çekecek bir uyarıcıya ihtiyaç var. 21’inci yüzyıl, geçen yüzyılın son yarısında olduğu gibi sürekli uyarıcı kullanarak kültürü, dini, politikayı, ekonomiyi yönetecek.
Tüm bunlar iletişim bilimleri, sosyoloji ve psikoloji evrenlerinde gerçekleştirilen çalışmalar sonucunda ortaya kondu. Bu bilgileri alıp bir malı satmak amaçlı eğmek, bükmek ve kullanmak küresel dünyanın pazarlama sektöründe yer almak için şart, maalesef. Pazarlama ve tüketim davranışları konulu derslerin lisans ve lisansüstü öğrencilerine okutulduğu, pazarlama kürsülerinin kurulduğu akademia’da çok uluslu şirketler için geleceğin pazarlama guruları hala eğitiliyor. Onlar bu algılatma işini sular seller gibi öğrenerek geliyorlar, sürekli… Üstelik algının türlerini kadavra üzerinde inceleme yapan tıp öğrencileri gibi, orasını burasını didikleyerek geliyorlar. Yeni bir şey bulmalarına imkân yok ama bulamayış bile yeni bir buluş algısını uyandıracak lezzette olabilir. Bu olasılaşma mantığı aynı zamanda bir yöntemsizleşmeye de dönüştü, fikrimce.
Küresel firmalardan birinin geldiği son nokta, sigara içmek ve ilaç almak gibi davranışın taşıdığı riske dikkat çektiklerinde, insanların bu ürünlerden birini kullanmadan önce iki defa düşünmesini sağlamak olacak iken, yapılan deneyler sonucu bunun bazen tam tersinin geçerli olduğu şeklinde. Yani, bir uyarı etiketi ürünü daha çekici kılmak amaçlı kullanılabiliyor. Neden sorusunun cevabını ise şöyle veriyorlar: Müşteri satıcının dürüst davrandığını düşündüğü için uyarılar güven yaratıyor ve zaman içinde söz konusu uyarının etkisi kaybolup giderken, bu güven pekişiyor. Uyarıları yasal metinlerin içine gizlemektense, paketler üzerinde ve görünür şekilde yer almasının satış rakamlarını olumlu yönde etkileyeceği sonucunu çıkartıyorlar.
Değer yargıları, grup normları ve grup ritüelleri insana ulaşan verileri anlamlı mesajlara dönüştürmede rol oynuyor. Normlar ve ritüeller kitle iletişim araçlarının elinde dünyanın en eski işi olan mal satma amaçlı kullanmaya dönüştüğünde ortalık bir algı yönetimi savaşına dönüşür, elbette. Bağlamından kopmuş (Trafik Hayattır, Kirlenmek Güzeldir, Çünkü Hayat Dinamiktir), hayatın gerçeklerini yanılsama haline getiren (Hayat Veren Ofisler) sloganların yanında “Ürünün yaygın yan etkisi aşırı kilo kaybıdır” sloganı paket üzerinde, dikkat çeken bir konum ve büyüklükte yer aldığı zaman bu “doğruluk algılaması”nın şehvetine kapılmamak olur mu… Ancak aynı zamanda ürünü amacı dışında alıp kilo vermek için kullanmak da var, tabii. (Aman bir uyarı da benden, doktor değilseniz ilaçları sakın amacı dışında bir iş için kullanmayın).
Türkiye’yi etkileyen kişiler/olaylar çerçevesinde düşünürsek, Cumhurbaşkanı’nın Varlık Fonu Yönetimi A.Ş.’ne kendisini ataması şaşkınlık ile kanıksama arasında turlayanlarımıza bir standardı gösterebilir. Bunda bağışıklık sistemimize zarar verecek bir durum yok. Diğer yandan, etrafında kimseye güvenemediği için bütün işlerin başına kendisini getirmesi “yazık” dedirtmiyor mu, bazılarımıza? Herhangi bir anlam üretmeden, dümdüz düşünelim. Bu algıdan sonra bağışıklık sistemimiz zarar görebilir, dikkat.