Kuvvet gösterisi, ya da halk arasındaki yaygın kullanımıyla “pazı göstermek” iktidarının tehdit edildiği sezgisine kapılan bütün güç sahiplerinin -insan olsun, hayvan olsun, birey ya da topluluk, şirket ya da devlet olsun- rakiplerini caydırmak üzere başvurdukları standart stratejilerdendir. Şişinmekle başlayıp, üstünlük taslamaya, korkutucu güç ve kudret efsaneleri yaymaya, beklenmedik anlarda saldırganlık gösterilerinde bulunmaya ve nihayet doğrudan güç kullanmaya, vurup kırmaya, öldürmeye giden şiddet uygulamalarının tamamını kapsar.
Son hafta içinde Erdoğan rejiminin birbirini izleyen, ilk bakışta irtibatsızmış gibi görünen hemen hepsi sebepsiz, orantısız, abartılı ve neresinden baksanız tutarsız ve ahmakça şiddet gösterilerinin gerisinde gene de belli bir aklın, bir “pazı gösterme” stratejisinin yattığını görmek mümkün.
Evet, son bir yıl içinde Erdoğan rejimi, Ukrayna savaşıyla da birlikte dümeni Batıya kırdı, ABD’yle askeri ilişkilerini geliştirmeye başladı; Almanya’yla Rusya gazına alternatif enerji hatları konusunda mutabakatlar oluşturdu; böylelikle iktidar kavgasında dış dinamiğin kendisinden yana işleyeceği, en azından kendisine karşı işlemeyeceği bir yeni güç mevzilenmesi sağladı. Ancak, genel olarak kapitalist dünya ekonomisindeki daralmanın süreceği görülen önümüzdeki iki yıl boyunca, bunlar Türkiye ekonomisindeki gerilemeyi durdurmak, yükselen enflasyon ve işsizliği ve orta sınıfın çöküşünü önlemekte rejim hiçbir işe yaramıyor.
Bu küresel daralma koşullarında Erdoğan’ın esasen “beşli çete”de ifadesini bulan kendi sınıfsal güç dayanaklarını korumaya ve kollamaya dönük ekonomi yönetimi toplumsal çöküşü hızlandırırken, Saray ve AKP çevresine çöreklenmiş azgın azınlığı giderek daha da tamahkârlaştırıyor. Bütün örtülerinden soyunan eşitsizlik, haksızlık ve sömürü, isyan havasını durmaksızın besliyor. Bu genel ekonomik çöküntü Kuzey’de Kürt muhalefetinin taleplerini genel muhalefetle yakınlaştırıyor ve sınıfsal dayanaklarını da gitgide belirginleştiriyor.
Kamuoyu araştırmalarının gerçeğe yakın bir tabloyu yansıttığını AKP kurmaylarının görmüyor olduğunu düşünmek saçma. Görüyor ve 2015’ten bu yana ilk kez iktidarı gerçekten tehlikede hissediyorlar. Genel olarak politik İslam’ın her yerde baş aşağı gittiği koşullarda iktidardan gidişin dönüşünün de olmayacağı hissiyatı 2023 seçimlerini yalnızca AKP için değil, onun sırtına binmiş olan MHP ve Ergenekon için de bir “beka” meselesi haline getiriyor.
“İktidarın tehdit altında olduğu” yalnızca bir sezgi değil, kesin bilgi. Her şeyin başı Kürtler. Sonucu onlar tayin edecek. Onun için Erdoğan Kürdistan’da pazı göstermeli, askere Garê’deki bozgunun acısını çıkarttığı duygusunu kazandırmalı, Kürtlerin güvendikleri dağlara kar yağdırılmalı ve Kürdistan seçkinleri siyasal denklemde muhalefet eksenine yerleşmekten caydırılmalı. Gerçi Kürtlere pazı göstermekte şişinmenin, esip gürlemenin korkutucu efsanelerin artık bir faydası yok. Orada geçer akçe dolaysız şiddet.
Son hafta başlatılan “Zap harekatı”nın esbabı mucibesi de buydu. Askerî yönden, kısa vadede Güney Kürdistan’da daimî bir koloni oluşturmak söz konusu olmayacağına göre, önceden saptandığı varsayılan “hedefler”e saldırılacak, gerekçe olsun diye boru hattı havaya uçurulacak, saldırıyla birlikte önde gelen şahsiyetler bertaraf edilecek ve güç teşhir edilecekti.
Gidişata bakılırsa bir kez daha evdeki hesap çarşıya uymadı. Güney’de “yurtseverler” komployu ifşa ettiler. “Sınır ötesi” harekât böylece nedensiz başlamak zorunda kaldı. Direniş sanıldığından güçlü ve kayıplar öngörülenden yüksek gerçekleşti. Nakliye helikopterleri cenazelerle geri dönerken, bir kez daha yasak silahlar ve kimyasal kullanımı şüphesi arşı alaya çıkıyor.
“Gezi Davası” da rejimin isyan havasını bastırmak için kuvvet göstermekte hiçbir masraftan kaçınmayacağının başka bir göstergesi oldu. Sokaktan topladıkları AKP militanlarına cübbe giydirip gözlerine kestirdikleri, ellerine geçirdikleri muhalefet unsurlarını “müebbet ağır hapis” cezasına çarptırmanın tek açıklaması “ibreti alem” için olmasıydı. Varsa eğer kalplerde bir “yeni Gezi” heyecanı, doğmadan ölsün diyeydi, ama yeni bir heyecan doğurdu.
Soykırım gerekçesiyle Garo Paylan’a yönelik “linç girişimi” de aynı şekilde, milliyetçi-mukaddesatçı cenaha yönelik “biz buradayız” höykürüşünden ibaretti. Soykırımın varlığı kanaatini yükseltmekten başka bir sonuç vermedi.
Ancak bunlar henüz açılış hamleleri. 2022-23’ün sayısı ve şiddeti artacak benzer girişimlerle dolu geçeceği neredeyse kesin. Şu ana kadar bu zavallı gösterilerin muhataplarının Erdoğan’ın “pazı gösterisi”nden korkuya kapıldıkları görülmedi. Gene de, ne kadar zavallıca ve yüze göze bulaştırarak bile olsa şiddet can yakıyor ve hasar veriyor. Dolayısıyla etkin bir muhalefet için “pazı gösterisi”nden ürkmemekten fazlası gerekiyor. Her şeyden önce hedef kılınanlarla ve saldırılan simge, ilke ve kavramlarla güçlü ve onarıcı bir dayanışmaya ihtiyaç var.
Erdoğan’ın “pazı gösteri”sini boşa çıkartmanın yolu Kürtlerin özgürlük kavgasıyla, Gezi’nin Türkiye’nin meydanlarına taşıdığı özgürlükçü taleplerle, soykırımla yüzleşme iradesiyle ortaklaşmak ve hiçbirini ayırt etmeden zindanlardakileri sahiplenmekten geçiyor.