Diyarbakır’da Zor köyü sanayi bölgesine dönüştürülerek etrafı duvarlarla çevrildi. Kimyasal atıklar ve duvarlarla yaşam alanları daraltılan köy sakinleri, hayvancılığı bırakıp fabrikalarda çalışmaya mecbur bırakıldı
Diyarbakır’da Organize Sanayi Bölgesi yapılan 70 yıllık Zor (Al) köyü, adeta bir açık cezaevine dönüştürüldü. Çevresi duvar ve tel örgüyle sarılan köyün tek bir çıkışı bulunuyor. Elazığ-Diyarbakır karayolunun 24. kilometresinde 70 yıl önce kurulan köyün kaderi, kurulduğu alanın Organize Sanayi Bölgesi ilan edilmesiyle değişti. Bölgenin mera ve arazilerini içine alan 915 hektarlık alanın kamulaştırılmasıyla, köyün hayvancılığı darbe alırken, atılan adımlarla gün geçtikçe köylülerin yaşam alanları yapılan fabrikalar nedeniyle daha da sınırlandırıldı.
Yaşam alanları tahrip edildi
Mezopotamya Ajansı’nın haberine göre; organize sanayi bölgesi ilan edilmeden önce köylüler sakin bir hayat yaşarken, 20 yıl önce alınan kararla hayatları alt üst oldu. Köylüler, devlet destekli projelerin adım adım hayata geçirilmesine paralel olarak değişti. Bölgede kurulan 210 firmanın yüzde 12’şer payla gıda, metal, plastik ve mobil ile yüzde 7’si inşaat malzemeleri üzerine üretim yaparken, bu üretimin getirdiği katı ve sıvı atıklar köylülerin yaşam alanlarını tahrip ettiği gibi, sağlıkları için de ciddi risk oluşturuyor.
Hayvancılıktan işçiliğe
Fabrikaların kullanmak için açtığı artezyen kuyuları köyün yeraltı suyunu ciddi oranda azalttı, fabrika atıkları, tarım sulaması ve hayvanların su ihtiyaçlarını karşıladığı Devegeçidi Çayı’nı kirletmesi nedeniyle köylülerin bu ihtiyacını karşılamaz hale getirdi. Yaşam alanları ve geçim kaynaklarının daralması nedeniyle köylülerin birçoğu aylık 2 bin 500 ile asgari ücret arasında değişen ücretlerle fabrikalarda çalışmak zorunda bırakıldı. DİYARBAKIR / MA
Fabrikalar arasında sıkışıp kaldık
Köylülerden Abdulgalim Biçer, “Fabrikaların kokusu artıyor ve filtreleri olmadığından çeşitli hastalıklara neden olabiliyor. Fabrikalar arasında sıkışıp kalmış durumdayız. Önceden kendi işimiz vardı, şimdi mecburen fabrikalarda çalıp geçimimizi sağlıyoruz. Köyün etrafın çevreleyen duvarların bir cezaevinden farkı yok” şeklinde konuştu.
Köylülere ve hayvanlara su yok!
Kirletilen su için arıtma tesisinin bulunmadığı 300 haneli bin 140 nüfuslu köyün sakinlerinden Mehmet Yiğit, fabrikaların kurulması, atıkların nehir ve meralara atılması nedeniyle hayvancılığın zarar gördüğünü dile getirdi. Bundan dolayı köylülerin hayvancılıktan vazgeçtiğini ve fabrikalarda çalışmaya başladığını ifade eden Yiğit, fabrikaların köyün etrafında 5-6 tane sondaj kuyusu açtığını, bunun da köyün suyunun azalmasına neden olduğunu ifade etti. Yiğit, “Fabrikaların suyu çok, bizim suyumuz yok çok az. Köylülerin sanayiye girmemesi için bu duvarları yapmışlar ve bizi abluka altına almışlar” dedi.
Her yeri koku sardı
Devegeçidi suyunun Dicle Nehri’ne aktığını ve burada fabrikalar tarafından kirletilen suyun aynı zamanda Dicle Nehri’ni de kirlettiğini vurgulayan köy sakinlerinden Cemil Al, “Fabrikaların kirliliği suya da zarar verdi. Mermer fabrikası kirli sularını nehir suyuna bırakarak binlerce hayvanın ölümüne sebep oluyor, ekolojik tahribata da neden oluyor. Eskiden piknik alanı olarak kullanılan nehir kenarlarına şimdi atık kokusundan yaklaşılamıyor” diye konuştu.
Duvarların dışına çıkamıyoruz
Bir diğer köy sakini Nilüfer Özcan, sanayi bölgesinin kurulmasıyla köyde yaşanan değişimi, “Eskiden hayvanlarımız vardı, köyün etrafı duvarlar ve tel örgülerle kaplandığı için ne biz ne de beslediğimiz hayvanların çıkmasına izin verilmiyor. Hayvanlarımızı sattık. Duvarları aşmaktan kokuyoruz, bize ‘Dışarıda ne arıyorsunuz?’ deniliyor. O duvarların dışına çıkmamıza izin verilmiyor. Eskiden balık kaynayan nehir şimdi zehirli ve balıklar ölmüş” sözleriyle anlattı.
Kendi işimizi yapmak istiyoruz
Yaşadıkları sorunları dile getiren Edip Aslan, köy yollarının kapatıldığını ve hayvanlarını otlağa götürürken büyük sorunlar yaşadıklarını söyledi. Her yere fabrikalar yaparak yaşam alanlarının daraltıldığını aktaran Aslan, “Biz Kürdüz, köyde hayvan beslemeyip de ne yapacağız? Fabrikalarda çalışıp başkasının işini yapmak istemiyoruz. Kendi işimizi yapmak istiyoruz. Başkalarının işini yapmak zorunda değiliz” dedi.