Salih Yılmaz
İmralı’da uygulanan tecridin Kürt halkının özgür iradesinin yanı sıra tüm Türkiye toplumuna ve Türkiye’nin geleceğine uygulanan bir tecrit olduğu gün geçtikçe daha iyi anlaşılıyor. İmralı’ya tecrit uygulanarak Kürt halkının özgürleşmesi ve Türkiye’nin demokratikleşmesinin önü alınmaktadır. Eğer şu an İmralı’da tecrit değil de Kürt sorununun demokratik siyasi çözümü müzakere edilseydi, Türkiye’nin siyasi konjonktürü farklı olurdu. Çünkü Türkiye siyasetinin belirlendiği yer İmralı’dır. Devlet ya da devleti yöneten iktidar İmralı’ya nasıl yaklaşıyorsa Kürtlere öyle yaklaşıyor ve Türkiye’nin siyasetini de buna göre belirliyor. AKP-MHP ittifakının siyasi zemini de İmralı’ya yaklaşım konusunda varılan ortaklaşmaya dayanmaktadır. Tayyip Erdoğan İmralı’yla müzakere edilerek Kürt sorunun demokratik siyasi çözümünün iktidarının geleceğine zarar vereceğini düşündüğü için İmralı görüşmelerini müzakere aşamasına varmadan sonlandırdı. Böylece Kürt düşmanlığını ve Kürt soykırımını aleni bir şekilde iktidarının birincil hedefi haline getirdi. Türkiye’de Kürt sorununun çözümünü öngörmeyen yaklaşımlar Kürt düşmanlığıyla sonuçlanır. AKP ve Tayyip Erdoğan da böyle davranmıştır. Kürt düşmanlığı aleni olan ırkçı MHP’yle uzlaşarak ittifak kurması bu temelde olmuştur.
AKP-MHP ittifakının Türkiye’yi daha nereye götüreceği en temel sorun durumuna gelmiştir. Siyaset ve devlet bütünüyle bir özel savaş aracına dönüşmüş durumdadır. Toplumun geleceğine yönelik hiçbir anlam üretilmiyor. Her şey iktidar, şovenizm, popülizm ve bireycilik uğruna harcanıyor. Türkiye’de uzun süreçlere dayalı verilen mücadele ve ödenen büyük bedeller sonucunda önemli değerler yaratılmıştır. Yaratılan bu değerler Türkiye toplumunun özgürlük ve demokrasi değerlerini ifade etmektedir. Bu değerlerin yaratılmasında başta Türkiye halklarının olmak üzere, aydınların, siyasi şahsiyetlerin, yazar, çizer, gazeteci vb. birçok insanın büyük emeği geçmiştir. Gerçekten de çok büyük mücadele verilmiş, büyük bedeller ödenmiştir. Bunun soncunda da büyük değerler yaratılmıştır. Türkiye’de sosyalizm ve demokrasi geleneği ve bunun ortaya çıkardığı değerler insanlık mirası içerisinde önemli bir yere sahiptir. Bu geleneği ve değerlerini küçümsememek gerekir. Türkiye’nin ve Türkiye toplumunun geleceği bu demokrasi değerlerinin geliştirilip yaşatılmasında yatmaktadır.
AKP-MHP Kürt düşmanlığı üzerinden geliştirdiği milliyetçilik ve devletçilik söylemiyle Türkiye toplumunun demokrasi değerlerinin içini boşaltılmaya çalışıyor. Değerlerin içi boşaltılarak toplum umutsuz ve amaçsız bırakılmak ve bu şekilde boyunduruk altına alınmak isteniyor. Geleneğinden, değerlerinden koparılmış, gelecek tahayyülünü yitirmiş ve üzerinde iktidar kurulabilen, yönlendirilip yönetilebilen bir toplum yaratılmak isteniyor. Türkiye’de tüm bunlar Kürt sorununun varlığına ve Kürt düşmanlığına dayandırılarak yapılmaktadır. Bu olmadan önemli bir demokratik mücadele geleneği olan ve demokrasi değerlerine sahip bir ülkede AKP-MHP tipi bir iktidarın ve devlet yönetiminin olması mümkün değildir. Zaten Türkiye’de devlet de tıpkı iktidarlar gibi Kürt düşmanlığına dayalı olarak biçimlenmiştir. Böylece Kürt düşmanlığına dayalı devlet ve iktidar birbirini tamamlayarak toplumun demokratik geleceğini ifade eden tüm değerleri ortadan kaldırmaya çalışmaktadır. Türkiye’de ise Kürt gerçekliğinin toplumsal ve siyasal ifadesi yeterince anlaşılamadığından bunun demokrasi, sosyalizm ve Türkiye toplumunun geleceğiyle olan bağı gerektiği kadar kurulamamaktadır.
Türkiye’de sistemin demokratikleşme temelinde dönüşümü Kürt gerçekliğine doğru yaklaşmaktan geçmektedir. Bu olmadan mevcut döngü sürüp gider. Yüz yıl daha geçse ilerleme sağlanamaz. Sadece iktidarların el değişmesi olur. Türkiye’deki döngüyü değiştirecek olan Kürt gerçeğinin tüm ifadesiyle ortaya konulmasıyla mümkündür. Ama Kürtler bunu tek başına gerçekleştiremez. Bu ancak Kürtlerin mücadelesiyle Türkiye sosyalizm ve demokrasi mücadelesinin ortaklığıyla mümkün olabilir. HDP’nin bu konuda yaptığı önemli çalışmalar vardır. Demokrasi cephesi olarak somutlaşan bir çalışma ortaya çıkmıştır. Fakat ortak mücadele hala olması gereken düzeyde geliştirilmemiştir. Kürt hareketi ortak mücadele konusunda açık bir irade ortaya koyduğundan Kürt cephesinden tutum bakımından bir engel yoktur. Kuşkusuz Kürtler içerisinde de kimi yanlış veya dar yaklaşımlar olabilmektedir. Fakat ortaya konulan tutum önemlidir. Tutum ortaya konulduktan sonra diğerleri engel teşkil etmezler. Kürt hareketi ve halkı bu tutumu ortaya koymaktadır. Ancak Kürt gerçekliğine hatalı veya eksik yaklaşımdan dolayı ortak mücadele konusunda Türkiye cephesinde gerektiği biçimde ve büyüklükte açık tutum ortaya konulamamaktadır.
AKP-MHP faşizmi çıkar ve rekabet adına gün geçtikçe Türkiye’yi kapitalist sistemin çarkına eklemlerken ortak mücadeleye gelmemekte direten yaklaşımlar olabilmektedir. Bu yaklaşımlar olmasa HDP’nin öncülük ettiği demokrasi cephesi daha geniş olacak ve bu da faşizme karşı mücadeleyi güçlendirecektir. Halbuki demokrasi cephesi içerisinde ortak mücadele birliğine gelmemenin bir gerekçesi olamaz. Çünkü bu cephe faşizme karşı mücadele için geliştirilmek isteniyor. Faşizme karşı mücadele söz konusu olduğunda ideolojik ve politik farklılıkların öne çıkarılmaması gerekir. Tüm dünyada böyleyken maalesef Türkiye’de böyle olmamaktadır. Faşizme karşı mücadele amacıyla geliştirilen demokrasi cephesinde yerini almayanlar olabilmektedir. Faşizme karşı mücadele öne çıkarılıp diğer farklılıklar geride tutulması gerekirken tersi olabilmektedir. En önemlisi de ortak mücadeleye gelmeyenlere herhangi bir eleştiri yapılmıyor, tutum alınmıyor. Ortak mücadeleye gelmeyenlerin eleştirilmesi, onlara karşı tutum alınması gerekir. Neden böyle davrandıklarını ortaya koymaya zorlanmalıdırlar. Toplum içerisinde de bunun anlatılması ve toplumun tepkisinin ortaya çıkarılması gerekir. Devrimciliğin ölçüleri herkesin önüne konulmalıdır.