Zafer Yörük
‘Başarısız devlet’ tanımı, ekonomiden iç güvenliğe birçok alanda işlevlerini yerine getirmekten aciz siyasal otorite odakları için kullanılıyor. Yemen, Somali ve Lübnan gibi ülkeler, başarısız devlet örnekleri arasında sıklıkla telaffuz ediliyor. En önemli övünme kalemlerinden biri devlet geleneği ve devletinin gücü kuvveti olagelmiş Türkiye’nin adının, son zamanlarda bu liste dahilinde tartışılıyor olması ilginç bir gelişme. Aslında bu duruma TÜSİAD İstişare Konseyi’nin 2021 raporunda, ‘kurumsuzlaşma’ başlığı altında değinilmişti. Başkanlık sistemine geçişten kaynaklanan idari aksamalar yanında, bürokrasi atamalarında liyakat ilkesinin ortadan kalkması, devletin başarısızlaşmasının göstergeleri olarak vurgulanıyordu.
Devlet kurumlarının çökertilmesinin kasıtlı bir fiil olduğu yolunda birçok veri bulunuyor. Yirmi yıllık AKP iktidarı altında, katı Kemalist mimarinin orta direği olan ordudan başlayarak bütün kurumlarda şiddetli sarsıntılar yaşandı. Fiziki alt üst oluş, kapsamlı bir ideolojik dönüşümle birlikte gerçekleşiyordu. Milli bayramlar başta olmak üzere Kemalist ritüeller ardı ardına tedavülden kaldırıldı. Bunlar yerine ‘İstanbul’un fethi’ ve ’15 Temmuz şehitleri’ gibi yenileri ikame edildi. Eğitim sistemi imam hatipleştirildi. İktidar kadar muhalefetin de siyasal söylemi kayda değer ölçüde dindarlaştı. Din referanslı söylem selamlaşmadan vedalaşmaya kadar gündelik dile de nüfuz etti. Bunun anlamı, toplumun kolektif kimliği ve değerlerinde de önemli bir dönüşüm gerçekleştiğidir. Huntington’un tespit ettiği ‘yırtık’, İslamcı ideoloji ile yamanıyor, gelenekçi toplum ile Batıcı seçkinler arasındaki zihinsel yarılma onarılıyordu.
Erdoğan ve AKP iktidarı, yıkım misyonunu başarıyla uyguladı. Ama devrimci ya da karşı-devrimci her siyasal/toplumsal dönüşümün ya da ‘ihtilâlın’ bir yeniden-inşa evresi vardır ve işler burada tersine dönmeye başladı. Plandaki aksama, belli ki projenin ve kadroların asıl sahibi Gülen cemaati ile girdiği çatışma sonucu ortaya çıktı. AKP, yıktığı kurumlar yerine yenilerini oluşturamadı, tasfiye ettiği bürokratik kadrolar yerine aynı yeterliliğe sahip yenilerini getiremedi. Bunun yerine yolsuzluk, uyuşturucu trafiği, kara para aklama ve insan hakları ihlalleri ile damgalı bir rejim oluşturma çabasına girişti. Amerikan yönetiminin bu hamleye destek vermemesi, ekonomide Katar, devlet işlerinde Rusya gibi ortakların yolunu açtı.
Rusya’nın Ukrayna ‘operasyonu’ ile başlayan süreçte ABD, müttefiklerini yeniden birleştirme çabası içine girmiş bulunuyor. Türkiye, bu müttefikler arasında oldukça önemli. Erdoğan, Pakistan’da İmran Khan hükümetinin birkaç gün içinde devrilişinden bir ders çıkarmış olmalı ki yeniden Batı yörüngesine girdiği yolunda mesajlar veriyor. ABD’nin içinde bulunduğu kritik durumda, ‘dere geçilirken at değiştirilmez’ sözünden medet umduğu anlaşılıyor. Ama gerçekten böyle mi? Biden yönetimi Erdoğan’la birlikte yola devam edecek mi? Bunlar ciddi sorular ve çelişkili yanıtlar görülüyor.
‘Stratejik mekanizma’ açıklaması, bu soruların olumlu yanıtlandığına kanıt olarak gösterilebilir. Ama yine ABD kaynaklı ‘İnsan Hakları Raporu’ ve ‘Uyuşturucu ve Kara Para Aklama Raporu’ gibi yakın zamanda yayınlanan belgeler, ABD’nin Erdoğan yönetiminden umudu kestiği anlamına da geliyor olabilir. Geçtiğimiz günlerde Alaattin Çakıcı’nın ‘sağlık’ nedeniyle ABD’ye gitmiş olduğu haberi de aynı kapsamda değerlendirilmelidir. Rıza Zarrab’ı çağrıştırıyor. Özetle, Erdoğan yönetimini illegal işlerle ayakta durmaya çalışan, güvenilmez, yolsuz ve tehlikeli bir rejim olarak dünya kamuoyuna ifşa etmek için ABD’nin elinde fazlasıyla kanıt mevcut.
Bunlara rağmen Erdoğan, Ukrayna krizini fırsata çevirip iktidarını sürdürebilirdi. ABD’nin Asya, Ortadoğu ve Latin Amerika coğrafyalarında bu tür rejimlerle hiç gocunmadan iş tuttuğuna tanık olduk. Ama görünen o ki Türkiye bir uçurumun eşiğine gelmiş durumda ve Erdoğan yerinde oldukça el uzatılması mümkün değil. O uçurumun adı ekonomi ve hükümetin müdahaleleri olmasa Türkiye ekonomisi bugün içinde olduğu depresyonu yaşamak zorunda kalmazdı. Türkiye, sistematik bir yapı-söküm içinde siyasal bir çöküş yaşarken, ekonomik anlamda da benzersiz bir depresyon içine düşmüş bulunuyor. Bu nedenle, ‘başarısız devlet’ kategorisi içinde anılmanın eşiğinde bulunuyor. İktisatçılar, Türkiye ekonomisinin büyük bir dış yardım ve yeniden yapılanma projesi olmaksızın bu bataktan kurtulmasının imkânsız olduğunu ifade ediyorlar. Böyle kapsamlı bir dış ekonomik müdahale, Erdoğan yönetimi altında mümkün görünmüyor.
Stratejik mekanizma, AKP hükümetinden çok TC devleti ile yapılmış bir anlaşma olarak düşünülmelidir. Türkiye’nin hangi yönetim altında olursa olsun NATO ve Batı kampına sadık kalmasını garantileyen bir hamle. Sam Amca’nın bu durumda muhalefetten birbirleriyle didişmek ya da elektrik faturası ödememek gibi pısırık tavırlar yerine somut bir atılım beklediği anlaşıyor. Amerikan yönetimi Türkiye’yi ‘başarısız devlet’ kategorisinin eşiğine sürükleyen Erdoğan’a ‘git’ mesajı veriyor ama buna mukabil ‘gel’ diyeceği bir muhatap henüz ortada yok.