Murat Çakır
Ukrayna’daki son gelişmeler Alman tekelci burjuvazisi ile siyasi temsilcilerinin eline ideolojik sınıf savaşını derinleştirmek için yeni olanaklar sunuyor. Ve görüldüğü kadarıyla Yeşiller partisi üstlendiği propaganda ve demagoji görevini layıkıyla (!) yerine getiriyor – hatta kendi hükümet ortağı SPD’ye karşı bile. Şansölye Scholz’un Ukrayna’ya ağır silahlar verilmesi konusundaki ikircikli tutumunu en sert eleştirenler olarak Yeşil bakanlar ve parlamenterler göze batıyor. Nihâyetinde Yeşiller antikomünizmin liberaller ve muhafazakârlardan daha keskin savunucuları hâline geldiler. Bunu kanıtlayan sayısız örnek mevcut.
Örneğin geçen hafta Almanya çapında gerçekleştirilen ve on binlerce barışseverin silahlanma kararlarını protesto etmek için katıldıkları Paskalya Yürüyüşleri bilhassa Yeşil politikacılarca karalanmaya çalışıldı. Şansölye vekili Yeşil bakan Habeck “pasifizm gerçekçi değildir” diyerek, Paskalya Yürüyüşleri’ne katılanlara “Putin’in savaşını destekliyorlar” suçlamasını yöneltti. NATO’yu, silahlanma kararını ve silah ihracatlarını eleştirenlere “Putin’in beşinci kolu” karalamasını yöneltenler de genellikle Yeşil politikacılar.
Yeşillerin bu yaklaşımı SPD ve CDU içindeki antikomünistlerin de işlerini kolaylaştırıyor. Örneğin Bremen ve Aşağı Saksonya Eyalet İçişleri Bakanları, Alman antifaşistleri için faşizmden kurtuluşun sembolü olan SSCB bayrağını “saldırı savaşının reklamı yapılıyor” gerekçesiyle yasakladılar. Dahası, örneğin Berlin’de Alman faşizminden kurtuluşun anısına düzenlenen 8 ve 9 Mayıs yürüyüşleri ile KPD Başkanı Ernst Thälmann‘ın ve muzaffer Kızıl Ordu’nun anısına dikilen heykeller “iç güvenliği ve kurulu düzeni tehdit ediyorlar” gerekçesiyle yasaklanmaya çalışılıyor.
Halbuki Sovyetler Birliği olsaydı, Ukrayna savaşı olmazdı gerçeğini en iyi onlar biliyor. Ancak Stalingrad acısı ve Alman faşizminin yenilgisi Alman egemenleri için öylesine rahatsız edici ki, tarih rövanşizmi ile antikomünizmin vebalı nefesini yaymakta beis görmüyorlar.
Başka bir örneği ele alalım: Transatlantikçi şahin Alman Dışişleri Bakanı Baerbock bu hafta Baltık ülkelerine gerçekleştirdiği seyahatte, faşizmin kurbanları için dikilen anıtlar yerine, Alman faşizminin Letonya, Estonya ve Litvanya’daki işbirlikçilerini kutsamak için açılan “Komünizmin kurbanları anıtını” ziyaret ederek, antikomünist ve Rusya düşmanı propagandaya yeni bir ivme kattı. Tabii 2014’te kurulan ve temel amacı Rusya’ya karşı enformasyon savaşı yürütmek olan NATO Stratejik İletişim Mükemmeliyet Merkezi’ne gitmiş olması da ayrı bir anlam taşıyor.
Peki, bu antikomünist hezeyanların ve ideolojik sınıf savaşının tek nedeni Alman tekelci burjuvazisinin kuyruk acısı olabilir mi? Bu önemli bir neden sayılabilir, ama elbette tek neden değildir. Bir kere antikomünizm ve yerleşik Rus fobisinin kaşınması etkin bir egemenlik aracıdır. Aynı şekilde “vatan cephesinde” sessizliği hâkim kılmak ve militarist politikalara toplumsal rıza üretmek için önemlidir. 100 milyar Euro’luk özel silahlanma fonu ve silahlanma bütçesinin GSMH’nin yüzde ikisine, yani yılda 70 milyar Euro’dan fazlasına yükseltilmesinin kabulü için düşman resmine gereksinim duyulmaktadır.
Ama sadece bu da değil. Sosyal sorunların, yoksulluğun yaygınlaşmasının ve sömürü ilişkilerinin yanı sıra çeşitli projelerin de üstünün örtülmesi gerekmektedir. Örneğin askeri teçhizat ve birliklerin Doğu Avrupa’ya daha hızlı gönderilmesi için tüm Avrupa’daki demiryolları alt yapısı limanlardan Rusya sınırına kadar güçlendirilecek. AB bunun için 22 üye ülkenin demiryolları ağını AB Askeri Hareketlilik Fonu çerçevesinde askeri nakliyatlara uygun hâle getirmek için hareket geçti. Böylelikle tanklar ve zırhlı araçlar daha hızlı “Doğu Cephesine” nakledilebilecekler.
Hâl böyleyken barış hareketinden yükselen itirazları, artan enflasyon oranları ve zorlaşan yaşam koşulları nedeniyle oluşan toplumsal hiddeti susturmanın tek aracı olarak antikomünizme başvurulmaktadır. Ancak bu da başka bir gerçeğe dikkat çekiyor: 150 yılı aşkın süredir Avrupa’da dolaşan heyula hâlâ egemenleri korkutuyor ve korkutmaya da devam edecek.