Hüseyin Aykol/İÇERİDEN
Geçen yıl Kırıkkale F Tipi Cezaevi’nde tünel bulundu. Bunun üzerine, tünelle ilgili odalarda bulunan mahpusların hepsi, ülkenin dört bir yanındaki başka cezaevlerine sürgün edildiler. (Orada ‘tamirat’ halen devam ettiği için, söz konusu odalara henüz başka mahpus konulmadı-konulamadı) Ardından diğer cezaevlerinde de tünel çalışması olabilir diye, tüm cezaevlerindeki siyasi mahpusların odaları değiştirildi ve boşaltılan odalarda ‘derinlemesine’ aramalar yapıldı. Aynı cezaevindeki siyasi mahpusların odaları değiştirilirken, yeni odaların özellikle birbirinden ayrı bloklar ve koridorlarda olmasına dikkat edildi.
Ancak oda değişiklikleri yeterli görülmemiş olmalı ki, son haftalarda, neredeyse tüm cezaevlerinden başka cezaevlerine sevk sürgünleri furyası söz konusu. Sürgünlerdeki saiklerden birisi öncelikle tüm aramalara rağmen, başlamış olan ve henüz bulunamayan tünel çalışmaları korkusundan olsa da, yeni sürgünlerdeki ikincil saik, yeni açılan cezaevlerine mahpus göndermek olsa gerek. Kötü ünlü F tipi cezaevlerinden daha da güvenlikli olarak inşaa edildiğini iddia ettikleri S tipi cezaevlerine yapılan ilk sevk-sürgünler ağırlaştırılmış ve normal müebbet hapis cezası verilmiş kişiler. Sanırım söz konusu sürgün furyası yüzünden bu hafta bize çok az mektup ulaştı. Gelen mektupları aşağıda okuyabilirsiniz:
* * *
Azadiya Welat gazetemizin Dersim temsilcisi olan Gökhan Gümüş, 2011 yılının Mayıs ayında tutuklanmıştı. Yıllar süren davaları sonuçlandığında önce 6 yıl 3 ay hapis ve daha sonra da 9 yıl hapis cezası aldı. Değişik cezaevlerinde kaldıktan sonra, en sonunda Bafra T Tipi Cezaevi’ne sürgün edilen Gökhan Gümüş, bana gönderdiği 5 Nisan 2022 tarihli mektubunda şöyle diyor: “İçerinin hallerini biliyorsunuz. Değişen şeylerin olduğunu söylemek isterdim; ancak cezaevinin duvarları da içinde yaşanılanlar da aynı. Hasta tutsaklar, uzatılan infazlar, hukukun yerini alan siyasi saikler.
Tahliyesi gelen tutsakların tahliyeleri üç veya daha fazla ay uzatılması durumu devam ediyor. 12 yıl önce yargılanmakta olduğum sıralarda şöyle bir şey ile karşılaşıyordum: Mevcut delil durumu, delillerin karartılma ihtimali ve kaçma şüphesi nedeniyle tutukluluk halinin devamına… Bana böyle hüküm veren mahkemeler, Sakarya’da 14 yaşındaki zihinsel engelli bir çocuğa tecavüzle yargılanan 22 kişiye aynı yaklaşımı göstermemiş ve hepsini tahliye etmişlerdi. Birileri tecavüzcüleri gazetecilere, öğrencilere, siyasetçilere yeğliyor, diye düşünmüştüm.
Sanırım aynı akıl halen kendini yaşatıyor. İnfazın uzatılması hususunda bir istatistik yapılsa, sanırım aynı sonuçla karşılaşırız. Buna bir de bürokratik duvarlar eklenince tipik bir Türkiye tablosu çıkıyor ortaya. Yaşam şartları gittikçe zorlaşıyor. İnsanların -özellikle ekonomik- zorluklarını haberlerden izledikçe içerinin ekonomik zorluklarından bahsetmeye dilim varmıyor. Optimist bir Pollyanna olup, bundan daha kötüsü de olabilirdi. En azından Amerikan ambargosu yok. Bundan mutlu olmalıyız, demek bana pek uymuyor. Kadercilik de doğama uygun değil. İyisi mi ben, parlayan bir yıldız olmak için, onun öncesindeki kaosu yaşamak gerekir, diyen Nietzsche’ye kulak vereyim.
Modernitenin durumu ise evlere şenlik! Davos’un başkanı ‘great reset’ diye bir kitap yazmış. İşi fazla abarttıklarını, kapitalizmi yaşatmak için demokrasi, ekolojik, temel hak ve özgürlükler, gelir adaletsizliğine bağlı yoksulluk sorunlarını göz ardı ettiklerini, sistemin bu haliyle sürdürülemez duruma geldiğini, bu nedenle de resetleyip, sistemi revize etmeleri gerektiğini söylemiş. Prens Charles da buna destek vermiş.
Uzun soluklu cezaevi sürecimin sonlarına doğru geliyorum. Şu durumda, tahliyeme üç aydan daha az bir süre kaldı. Fakat günü geldiğinde tahliye olabilecek miyim, bilemiyorum. Artık yeni sisteme göre bir savcının başkanlık ettiği gözlem kurulu toplanıyor ve tahliye olacak olan için iyi halli olup olmadığı kararını veriyor. İyi halli değilse, tekrar değerlendirilmek üzere tahliyesi üç ay sonraya erteleniyor. Üç ay sonra da aynı ritüel gerçekleşiyor. Sonuç olarak tahliye olmak için infaz sürecini tamamlamak yetmiyor artık. Bu konuda da bir öngörülebilirlik de yok…”
* * *
Cezaevindeki koşulların düzeltilmesi için Sibel Balaç ile birlikte Ölüm Orucu eylemini sürdüren Gökhan Yıldırım’ın gazetemize gönderdiği bu haftaki mektubu 12 Nisan 2022 tarihini taşıyor. Aynı odada bulunan Murat Topçi tarafından gönderilen mektupta, eylemi 120’li günleri geçen Gökhan Yıldırım, mahpusların haftada 10 kişiyle 10 saatlik sohbet hakkını ele almış. Bu konuda, cezaevi idarelerine yapılan başvurularda uzun süredir askıya alınan sohbet hakkının Adalet Bakanlığı tarafından kendilerine bu yönde yapılan uyarılar yüzünden yapılmadığını belirtilmesi üzerine Gökhan Yıldırım, bu sefer de konuyu Adalet Bakanlığı’na sorduklarını ama oradan da bu konuda idarelerin yetkili olduğunu, pandemi tedbirleri dahilinde böylesi faaliyetlerin askıya alındığı belirtilmiş. Konu aynı ama bakanlık ve cezaevi idareleri topu birbirlerine atıyor ama sonuçta sohbet hakkı kullandırılmıyor. Gökhan Yıldırım da, bunun için eylem yaptığını tekrarlıyor.
* * *
TANYA ROZA: Halen Patnos L Tipi Cezaevi’nde bulunan Muzaffer Yılmaz’ın “Tanya Roza” isimli şiir kitabı Tevn Yayınları tarafından yayınlanmış. Öncelikle Muzaffer Yılmaz’ı kutluyorum ama ben kitabı kitapçılarda bulamadım. Eğer kitap, gazetemize ulaştırılabilinirse, kitabın tanıtımı yapılabilir.
MEKTUBU GELENLER:
——————————–
Gökhan Gümüş – Bafra T Tipi Cezaevi
Muzaffer Yılmaz – Patnos L Tipi Cezaevi
Bülent Parmaksız – Sincan 2 nolu F Tipi Cezaevi
Gökhan Yıldırım – Tekirdağ 1 nolu F Tipi Cezaevi
Murat Topçi – Tekirdağ 1 nolu F Tipi Cezaevi